Altaylı’yı tutuklamakla iç cephe tahkim edilebilir mi?

Ben bugün bir kirpi gördüm.

Bir kirpi, bir de sincap görmek insana manasız bir mutluluk verir.

Doğrusu ya bizim kirpinin biraz aşüfte bir hâli vardı, sitenin bahçesindeki sarmaşıklı duvara doğru kırıtarak yürüyordu.

Gözden kaybolana kadar arkasından baktım.

Buralarda olduğunu biliyordum ama uzunca zamandır görmemiştim onu.

Bazı sessiz gecelerde çıkardığı hışır hışır sesleri duyuyorsam da görmek başka; o yüzden, bu beklenmedik karşılaşmamızdan son derece memnunum.

Zaten doğa, bu mayısla haziran aylarında insanı mutlu edecek her şeyi istemeden önüne koyar.

Dallara eriklerle, dutlarla dolar; tezgâhlara şeftaliler, nektarinler, kayısılar, kirazlar sıralanır.

Hele bizim burada morsalkımların sallandığı bir ara sokak var, baştan sona ıhlamur ve yasemin kokuyor.

Gelgelelim, tabiatın bahşettiği güzellikleri bile konuşmanın lüks kaçtığı bir ülkeye dönüştük.

Kiraz diyorsun, tanesi 10 liraya geliyor; geçenlerde tadı pek de bir şeye benzemeyen malta eriğinin yedi tanesine 130 lira ödeyince bir daha almamaya karar verdik, böyle böyle her şeyden vazgeçiyor, iyice kısır, tatsız, yavan bir hayatı yaşıyoruz.

Kofanayı, toriği, kanal karidesini geçtim; Marmara’da lüfer de, palamut da iyice azaldı, uskumruyla istavrit yavaş yavaş unutuluyor, gırgırlarla, dinamitlerle denizi kuruttukları yetmezmiş gibi bir de müsilaj belasını başımıza sardılar.

Distopya içinde son karar

Çiçek kokulu sokaklarda yaşama düşüncesine çoktan yabancılaştık; “barınma krizi” senelerdir devam ediyor, öğrenciler yurt bulamıyor, kiralar aldı başını gitti, ev sahipleri ile kiracılar arasındaki sorunlar bitmiyor, deprem tehdidine karşı alabildiğimiz yegâne önlem Şener Üşümezsoy’u toplumca olumlamak oldu…

Suriye’de diktatör devrildi ama bir düzen tesis edildiğini söylemek şimdilik mümkün değil, kuzeydeki savaşın akıbetini de kestiremiyoruz, Gazze’deki kıyımla yetinmeyen İsrail şimdi de Amerika’yı yanına alarak İran’ı savaşa çekmeye çalışıyor.

Üstelik bütün bu hayhuyun nereye gideceğini, neye evrileceğini, savaşın genişleyip genişlemeyeceğini, ölümlerin nasıl durdurulacağını kimse bilmiyor.

Öldürerek puan toplanan bir bilgisayar oyununun içinde yaşıyormuşçasına akşamları canlı yayında çarpışan füzeleri izliyoruz.

Etrafımızda bütün bunlar yaşanırken “iç cepheyi tahkim etmek” yerine mevcut fay hatlarının daha da belirginleşmesine yol açan kararlar veriliyor.

Bu distopya içinde verilen son karar, gazeteci Fatih Altaylı’nın tutuklanmasıydı.

Bilgehan Uçak yazdı: Altaylı’yı tutuklamakla iç cephe tahkim edilebilir mi?

Bilgehan Uçak yazdı: Altaylı’yı tutuklamakla iç cephe tahkim edilebilir mi?

Altaylı, kendisine sorulan bir soruyu bu toplumun sandığın kendisine sunduğu “yöneticiyi değiştirme hakkını” çok sevdiğini söyleyerek yanıtladı ve Osmanlı tarihinden örneklerle izah etmeye çalıştı.

Doğrudur-yanlıştır, eksiktir-fazladır, inanın hiç önemli değil

Zira, Altaylı’yı gözlerine kestirmişlerdi ve distopya motoru bütün gürültüsüyle, iğrenç dumanlarını küçük küçük savurarak çalışmaya başladı.

Önce, konuşma kesilerek bağlamından koparıldı ve ne hikmetse orijinali değil bu cımbızlanmış versiyonu ortalığa saçıldı.

Bu da yetmedi, Altaylı’yı alenen tehdit eden mesajlar yayımlandı.

Ve, nihayetinde, Altaylı gözaltına alındı ve tutuklandı.

Yinelemekte mahsur yok, AKP’nin en büyük işlerinden biri, 2004’te, AİHM’i iç hukukun üstünde kılan düzenlemeyi yapmasıydı.

Böylece, Türkiye’deki ifade özgürlüğünün sınırları da Handyside kararında belirtilen seviyeye ulaştı — teoride.

Kararda şöyle diyor: “İfade özgürlüğü, toplumun ilerlemesi ve her insanın gelişmesi için esaslı koşullardan olan demokratik toplumun asıl temellerinden birini oluşturur. İfade özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinin ikinci fıkrasına bağlı olarak, yalnızca lehte olduğu kabul edilen veya zararsız ya da önemsiz görülen bilgi ve düşünceler için değil, aynı zamanda devletin veya toplumun bir bölümü için saldırgan, şok edici veya rahatsız edici bilgi ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir ki; bunlar olmaksızın demokratik toplumdan söz etmek mümkün değildir.”

Fatih Altaylı’nın ne gücü var ki “tehdit suçu” işleyebilsin?

Bilgehan Uçak yazdı: Altaylı’yı tutuklamakla iç cephe tahkim edilebilir mi?

Bilgehan Uçak yazdı: Altaylı’yı tutuklamakla iç cephe tahkim edilebilir mi?

Tutuklu yargılanmasının gerekçesi ne, mantığı ne?

Bu kararlarla mı iç cepheyi tahkim edeceğiz, etrafımızdaki ateş çemberine böylesine ayrışarak mı direneceğiz?

Bakın, geçen senenin sonuydu ve ben Sofya’da bir Noel pazarını gezmiştim ama onun yerine Özlem Gürses’e verilen ev hapsini yazmak zorunda kalmıştım.

Bugün de bir kirpi gördüm.

Kırıtarak yürüyordu ve ben onu yazmak istiyordum.

Ama bu distopyada bunlara yer yok; benim payıma da sabah akşam hukuk, adalet, AİHS, AİHM kararları demek düşmüş, anlaşılan böyle lanetlenmişim.