Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu, ana muhalefet ve birinci partisi olan CHP tarihinin en zor dönemlerinden birisini yaşıyor.
CHP’nin cumhurbaşkanı adayı ve İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun ve CHP’li belediye başkanlarının kumpas “davalarıyla” tutuklanmaları; CHP’nin eski kurultayının ve kongresinin “dava” konusu haline gelmesi; CHP’de yeni kongre ve kurultay sürecinin başlaması, CHP’yi gündemin odak noktalarından birisi haline getirdi.
Bu süreçte eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da hâlâ tartışmaların içinde yer almaktadır.
Kılıçdaroğlu’nun CHP genel başkanı olduğu 13 yıl boyunca, CHP, 5 milletvekilliği seçimini, 4 Cumhurbaşkanlığı seçimini, 2 belediye seçimini ve 2 referandumu kaybettiği halde, başka bir deyişle, ana muhalefet partisi olarak 13 yılda 13 seçim kaybederek bir dünya rekoru kırdığı halde, Kılıçdaroğlu’nun hâlâ CHP’nin gündeminde olması trajiktir.
Bu durumu normal bir paradigmayla açıklamak olanaksızdır. Bu olsa olsa emperyalizmin Türkiye’deki işbirlikçileri üzerinden dayattığı bir paradigma olabilir!
Emperyalizmin Türkiye’deki temel direği olan AKP iktidarına eleştirel yaklaştığını iddia eden medyanın, bu nedenle çok dikkatli olması gerekmektedir.
***
Bunun daha iyi anlaşılması için Kılıçdaroğlu’nun CHP’de nasıl genel başkan olduğu hatırlanmalıdır.
Kılıçdaroğlu’ndan önce CHP genel başkanı olan Deniz Baykal, Irak’ın işgal edilmesi amacıyla yaklaşık 60 bin ABD askerinin Türkiye’de konuşlanmasını öngören 1 Mart tezkeresinin TBMM’de reddedilmesinde öncü bir rol oynamıştı.
Baykal, ABD ve CIA destekli Fethullah Gülen çetesinin AKP iktidarıyla birlikte yürüttüğü “Ergenekon”, “Balyoz”, “Casusluk” ve “Oda TV” kumpas “davalarına” karşı da mücadele vermişti ve mağdurların avukatı olduğunu ilan etmişti.
Baykal daha sonra, devletin içine sızan çetelerin özel yaşamla ilgili bir kaset kumpasına maruz kalarak, CHP genel başkanlığından istifa etmek zorunda kalmıştı.
Bunun üzerine, milletvekili olan Kılıçdaroğlu, medyadaki tanınırlığı da dikkate alınarak, parti örgütünün de desteğiyle, kurultayda CHP genel başkanı seçilmişti.
Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Bülent Ecevit, Altan Öymen ve Deniz Baykal gibi CHP’nin daha önceki genel başkanlarının ideolojik ve siyasi donanımı dikkate alınacak olursa, Kılıçdaroğlu’nun bir genel başkanda olması gereken liyakat ölçütlerini karşılamadığı açıktı.
Kılıçdaroğlu kökten CHP’li birisi de değildi. İddialara göre, Baykal onun milletvekili olmasını istememişti, ancak Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in araya girmesiyle listede yer bulup seçilmişti.
Ancak Baykal’ın da parti içi demokrasiyi sağlamaması ve girdiği tüm seçimleri kaybetmesi tabanda o kadar büyük tepkilere neden olmuştu ki, Kılıçdaroğlu bile bir umut haline dönüşmüştü.
Aslında partililerin yağmurdan kaçarken doluya tutulduklarına dair ilk kuşku, Kılıçdaroğlu’nun seçildikten bir gün sonra açıkladığı parti meclisi listesinde ortaya çıkmıştı.
Sonraki yıllarda yaşanan gelişmeler bu kuşkuları teyit etti. Kamuoyuna sızan “Wikileaks” belgelerinde, Baykal’a karşı kaset kumpası kurulmadan önce, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, Baykal’ın “defedilmesi” gerektiğine dair yazışmaları, aynı dönemdeki başka yazışmalarda, Kılıçdaroğlu’nun olası genel başkan olarak değerlendirildiği ortaya çıktı.
Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi her geçen yıl Atatürk’ten, altı oktan, laiklikten uzaklaştırması ve kadrolarını ona göre oluşturması da, “Wikileaks” belgeleriyle bağdaşmaktadır.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel birçok açıdan eleştirilebilse de, CHP’nin yeni kongre ve kurultay sürecinde, bu nedenlerle de Özel’in alternatifi Kılıçdaroğlu veya onun uzantıları olmamalıdır!
Zamanın, gizlenen gerçekleri ortaya çıkartmak gibi güzel bir özelliği vardır. Bundan ders alınmalı ve aynı hatalar tekrarlanmamalıdır.