Eski HDP Milletvekili Leyla Zana, Diyarbakır’daki DEM Parti mitinginde yaptığı konuşmada İstanbul seçmenine seslendi:
“İstanbul, bir müjde bekliyor bu insanlar. Sen en büyük Kürt şehrisin. Tüm herkesin gözü İstanbul’da. İradenin bulanmaması için berrak bir şekilde sandığa yansımasını sağla İstanbul. Günübirlik çıkarları, popülist politikaları değil, bu halkın ve Türkiye halklarının ortak iradesini sandığa yansımasını sağla İstanbul.”
İstanbul’da Ekrem İmamoğlu ile Murat Kurum yarışıyor.
Hangisinin kazanması Türkiyeli Kürtlere “bir müjde” sayılır, Zana’nın konuşmasından bunu tam olarak anlayabilmek mümkün değil.
“İradenin bulanmaması” İstanbullu Kürt seçmenin ne yapmasına bağlı, daha açık konuşsaydı, oy kullanacak vatandaşlar da bizler de niyet okuyup, fal açmak zorunda kalmazdık.
Leyla Zana, Diyarbakır'da
Zana DEM Parti adına konuştuğuna göre, İstanbulluların oylarını DEM Adayı Meral Danış Beştaş’a vermelerini istiyor olmalı. Beştaş seçimi kazanırsa eş başkan da Murat Çepni olacak.
Herkes gibi DEM Partili politikacılar da seçimin böyle sonuçlanmasını beklemiyor.
Emek ve Özgürlük İttifakı son genel seçimde İstanbul’da yüzde 12 oy almıştı. Yerel seçimde ittifak partileri ayrı ayrı seçime girdiği için bu sonuca ulaşmak zaten mümkün görünmüyor.
Ancak İstanbul adaylarının alacakları oy, AKP’nin hesaplarına göre İmamoğlu’nun seçilmesini engelleyebilir.
Elbette tam tersi de doğru. Yeniden Refah ve diğer küçük İslamcı – muhafazakâr partilerin oylarının belli bir yüzdenin üstüne çıkması, Kurum’un seçilmesini engelleyebilir.
Hangisi gerçekleşir, haftaya bugün öğrenmiş olacağız.
Bazı çevreler DEM Parti’yi bu tavrı nedeniyle eleştiriyor, İmamoğlu’na kaybettirmenin Erdoğan’ın elini önümüzdeki dört sene için daha da güçlendireceğini düşünüyorlar.
Bu yüzden DEM Parti’nin eleştirilmesi tuhaf. Kendine ait bir siyasi programı ve hedefi olan bir partinin, bu zeminden eleştirilmesi doğru değil.
DEM Parti’nin hedefi, Leyla Zana’nın üstü örtülü, Ahmet Türk’ün ve Selahattin Demirtaş’ın daha açık ifade ettiği gibi yeni bir çözüm süreci başlatabilmek.
Bunun için Erdoğan’ın iradesinin gerekli olduğunu düşünüyorlar.
CHP ile bir ittifak görüntüsü vererek İmamoğlu’nun arkasında durmak istememelerinin nedeni bu.
PKK’nın artık şiddet yoluyla Türkiye sınırları içinde çok etkili olabilmesi mümkün görünmüyor.
Ve zaten PKK’nın öncelikli hedefi de artık Türkiye değil.
Suriye’de ele geçirdikleri bölgede ABD askeri himayesinde oluşturdukları iktidar alanının adının konması onlar için kısa vadede daha önemli.
Kuzey Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bir benzerini Suriye’de oluşturabilirlerse, uzun vadeli hedefe ulaşmanın ilk adımını atabilmiş olacaklar.
Uzun vadeli hedefin bölgede tam bağımsız bir devlet kurmak olduğu da sanırım kimsenin reddedemeyeceği bir şey.
Bu amaca ulaşmak için Türkiye’de, siyasi bir barış sürecinin başlayabilmesi çok önemli.
Açıklamalarına bakılırsa bunu yapabilecek tek siyasi gücün Erdoğan’da olduğu düşünülüyor.
Çok gerçekçi bir hesap olmadığını söyleyebilirim.
Birincisi Erdoğan’ın böyle bir gücü yok, MHP’ye dayanarak iktidarını sürdürmek zorunda olduğu sürece de aklında böyle bir şey varsa bile uygulayabilecek durumda değil.
Öte yandan “çözüm süreci” adı verilen ve zirvesine Dolmabahçe Mutabakatı ile ulaşan planın neden kesintiye uğradığını belli ki Kürt siyasetçiler doğru tahlil edememişler.
Erdoğan, çözüm sürecini savunur göründüğü dönemde bile bir tek şey hedefliyordu: Kürtlerin oyları!
Demokrasiyi “hedefe ulaşmak için binilecek tramvay” diye tanımlayan bir politikacının, Kürt meselesini de böyle görmesi kaçınılmazdı ve çözüm süreci, sorunu gerçekten çözmeyi değil, Kürt oylarını cepte tutabilmeyi hedefliyordu.
Bu konuda hiçbir zaman samimi olmadı.
Pragmatik bir politikacı olarak bunun kendisine oy kaybettirdiğini gördüğü anda da frene bastı.
Erdoğan’ın bu konudaki samimiyetinin derecesini görebilmemiz için sizleri aşağıdaki yazı ile küçük bir tarih turuna davet edeceğim. Belki DEM Parti yöneticilerinin hafızalarını tazelemeye de yarar.
* * *
Kürt sorunu: Bir varmış, bir yokmuş!
Başbakan Erdoğan, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, Kürt sanatçı Şiwan Perver ve İbrahim Tatlıses Diyarbakır'da, 2013
Sizi şimdi tarihte bir yolculuğa çıkaracağım, Kürt – Kürdistan meselesi üzerine Cumhurbaşkanımızla küçük bir tur atacağız.
Tarih: 22 Aralık 2002. Yer: Moskova O zamanki sıfatı sadece “AKP’nin siyasi yasaklı lideri” olan Recep Tayyip Erdoğan’a, bir Türk şirketinin Moskova’daki şantiyesinde bir işçi “Kürt sorununu çözün, bu acılar artık yaşanmasın” deyince Erdoğan’dan şu yanıtı aldı:
“Sorun var diye inanmayacaksın. Yok diye inanacaksın. Sorun var diye inanırsan sorun olur. Sorun yok dersen, sorun ortadan kalkar. Biz böyle bir sorun yok diyoruz.”
Tarih: 12 Ağustos 2005. Yer: Diyarbakır Erdoğan bu tarihte artık Başbakan sıfatını taşıyor ve halka şöyle hitap ediyor: “Kürt sorunu bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorunudur. Benim de sorunumdur. Anayasal düzen dahilinde her sorunu daha çok demokrasi, daha çok vatandaşlık hukuku, daha çok refahla çözeceğiz.”
Tarih: 21 Şubat 2009. Yer: Diyarbakır “Buna ister Kürt sorunu deyin ister Güneydoğu sorunu deyin, ister Doğu sorunu deyin, isterse son olarak yine adlandırdığımız Kürt açılımı diyelim. Ne dersek diyelim bunun üzerinde bir çalışmayı başlattık.”
Tarih: 1 Haziran 2011. Yer: Diyarbakır “Benim için ne Türk milliyetçiliği var ne Kürt milliyetçiliği var. Hepsi benim kardeşimdir, canımdır. Bizim farkımız bu. Ama bunlar ne diyor, soruyorum, benim Kürt kardeşimin hangi sorununu çözdüler soruyorum sizlere. Ret politikalarını da, inkarı da, asimilasyon politikalarını da bilirim.”
Tarih: 16 Kasım 2013. Yer: Diyarbakır Cumhurbaşkanı’nın yanında bu kez Mesut Barzani, Şiwan Perver ve İbrahim Tatlıses de var.
Bir T.C. Başbakanı Kürdistan sözcüğünü ilk kez bu mitingde telaffuz etti. Barzani’yi tanıtırken kullandığı “Kürdistan” sözcüğü TRT tarafından da sansür edilmişti. O gezide Ahmet Kaya’yı da anmadan geçmedi. Kürtçe türküler söylenirken öyle duygusal bir hava oldu ki Emine Erdoğan ile Bülent Arınç gözyaşlarına hâkim olamadılar. Erdoğan’ın o mitingdeki konuşmasından bir pasaj: “Yüz yıl önce bu topraklarda adeta cetvelle sınırlar çizildi ama bizim muhabbetimize sınırlar çizemezler. Bizim ortak tarihimize ve geleceğimize sınır çizemezler. Nasıl ki Türk’ü Kürt’ten ayıramazlarsa, Kürt’ü de Türk’ten ayıramazlar. Bir annenin çocuğuyla anadilinde konuşamıyor olmasından büyük azap ne olabilir? Şivan Perver’in kasetlerinin nasıl gizli gizli dinlendiğini ben de bilirim. Faili meçhullerin, işkencelerin, sürgünlerin ne büyük acı olduğunu bilirim. Dağdakilerin indiğini, cezaevlerinin boşaldığını, 76 milyonun kucaklaştığını, birlikte yeni Türkiye olduklarını göreceğiz.”
Tarih: 26 Temmuz 2014. Yer: Diyarbakır “Diyarbakır kendisine ihanet eden HDP’ye sandıkta gereken dersi verecektir. CHP, MHP ve HDP’ye verilecek oy eski Türkiye’ye gidecektir. Şahsıma vereceğiniz her oy çözüm sürecine katkı olacaktır.”
Tarih: 2 Mayıs 2015. Yer: Balıkesir “Şimdi varsa yoksa bakıyorsun Kürt sorunu. Kardeşim ne Kürt sorunu ya. Artık böyle bir şey yok. Neyin eksik senin?”
Tarih: 2 Mart 2019. Yer: Trabzon
“Çok seviyorsan Irak’ın kuzeyinde Kürdistan var. Git oraya. Sizin bu ülkede yeriniz yok.”
Tarih: 29 Mart 2019. Yer: İstanbul
“Türkiye'de Kürdistan diye bir bölge yok. Irak’ın kuzeyinde var. Çok seviyorsan defol oraya git.”
Tarih: 23 Eylül 2021. Yer: New York
“Yok Kürt sorununu çözmektir, yok şudur, yok budur… Türkiye’de böyle bir sorun yok. Biz bu işi çoktan çözdük, aştık, bitirdik.”