Günlerdir “sahte diploma skandalı” diye konuştuğumuz şey skandal falan değil, bildiğiniz yönetim zafiyetidir.
Türkiye’nin iyi yönetilmediğinin göstergesidir.
Ülkeyi neredeyse çeyrek yüzyıldır yönetmekte olan zihniyetin yol açtığı kurumsal çöküşün işaretidir.
Siyasi nepotizmin sonucudur.
Ortaya çıkıyor ki bir çete, devletin önemli kurumlarının sistemlerine sızabilmiş, yöneticilerin elektronik imzalarını kopyalayabilmiş.
Bu sahtecilik denilip geçiştirilecek sıradan bir suç değil.
Bu çete resmen devlete darbe yapmış; devlet kurumlarının sahip olduğu yetkiyi kullanmış.
Bütün bunlar olurken devletimizin siber güvenliğini sağlayacak kurumlar neredeymiş diye sorabilirsiniz tabii.
Bu soru ile birlikte tahtaya da vurun, Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün kurumlarını felç edecek bir siber saldırıya uğramadığımız için!
Cumhurbaşkanlığı’na bağlı bir Siber Güvenlik Başkanlığı var; bu yılın başında kuruldu.
Başkanlığın görevi Siber Güvenlik Kurulu’nun aldığı kararları uygulamak.
Kurulun başkanı tabii ki Recep Tayyip Erdoğan.
Ekonomi konusunda uzman olduğu gibi bu konuyu da biliyor belli ki.
Bir de 2024 yılında açıklanan “yol haritaları” var: Ülkenin bilgi altyapısının korunmasını geliştirmeyi ve siber tehditlere karşı ulusal hazırlığı artırmayı amaçlıyor.
Bu Başkanlık, Türkiye’de siber güvenlik alanında bütüncül politikaların oluşturulması ve kurumlar arası koordinasyonun sağlanmasını gerçekleştirecek.
Her düzeyde siber istihbarat ve siber mukavemet kapasitesinin geliştirilmesini hedefleyecek.
Siber Güvenlik Başkanlığı’na kuruluş sırasında 135 kişilik kadro ihdas edildi.
Bunların 14’ü üst düzey yönetici, 3’ü şube müdürü, 4’ü mali hizmet uzmanı, 16 daktilograf, 6 memur, 15 koruma ve güvenlik personeli, 5 mütercim, 5 avukat, 15’i hizmetli.
Bu kadroların içinde “asıl işi yapacak olan” tekniker, programcı, çözümleyicilerin sayısı ise 30.
135 kişiden oluşan Başkanlığın yüzde 29,6’sı asli işlerle uğraşacak, kalan yüzde 70,4’ü ise yönetim ve yardımcı hizmetleri yerine getirecek.
Siber Güvenlik Başkanlığı’nın internet sitesine ulaşamadım.
Artık nasıl bir güvenlik altına aldılarsa, bulunamıyorlar.
Kim bilir, belki de kuruluşun üzerinden geçen yedi ayda internet sitesini kurmayı bile becerememiş olabilirler.
Kadro yapısı gösteriyor ki bu kurum da diğer bütün kurumlar gibi öncelikle “bizden olanlara” iş sağlamayı hedefliyor.
Partiden sağlam bir kart getirenin alınabileceği işler ağırlıkta çünkü.
İşi gerçekten yapacak kadrolarda da uzmanlıktan önce “partiye bağlılık” aranmış olabileceğini diğer kurumlarda yaşananlardan biliyoruz.
Onun için sahte diplomalar, sahte akademik ünvanlar, milletin malına mülküne el koyma girişimleri sürpriz değil.
Aşiret gibi yönetilen devletlerin başına bunların gelmesi normal karşılanmalı.
***
Saray halktan kopmuş
İstanbul Emniyet Müdürlüğü, bir grup vatandaşın güvenliğini sağlayabilmek için başka bir grup vatandaşın huzurunu kaçırmaktan başka bir yöntem bilmiyor mu?
TÜPRAŞ Stadı'ndaki TÜGVA Yaz Okulları Finali Programı
Geçen hafta cuma günü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğlunun vakfı diye tanımlayabileceğimiz TÜGVA’nın “yaz okulları finali” Dolmabahçe’deki Beşiktaş’ın stadında yapıldı.
“Yaz okulları finali” ne demek bilmiyorum ama hayli kalabalık bir toplantıydı.
Otobüsler dolusu genç stada getirildi ve götürüldü.
Buraya kadar normal.
Anormal olan bu toplantı nedeniyle çevredeki yolların trafiğe kapatılmasıydı.
Cuma sabahı işlerine gitmeye çalışan insanlar o cehennem sıcağında yürümek zorunda bırakıldılar.
Bir avuç insanın rahatı için binlerce insanın rahatı kaçırıldı kısacası.
Kul hakkından falan vazgeçtim, o meseleler belli ki bu arkadaşlar fakirken önemliymiş.
Merak ediyorum bu partide aklı başında kimse kalmadı mı?
Bu tür uygulamalarla taciz edilen insanların neler düşünebileceğini anlayacak çapta insanlardan söz ediyorum.
Çünkü belli ki Saray tamamen halktan koptu, başka bir âlemde yaşıyor.
Zaten Cumhurbaşkanı da bu toplantıda yaptığı konuşmasında “gençlerimizi marjinallerin insafına bırakmayacağız” dedikten sonra “onları rahatsız etmeye devam edeceğiz” de demiş.
O sabah ve akşam üstü hayli kalabalık bir kitleyi rahatsız ettikleri kesin!
Merak ettiğim şu: İstanbul Emniyet Müdürlüğü, bir grup vatandaşın güvenliğini sağlayabilmek için başka bir grup vatandaşın huzurunu kaçırmaktan başka bir yöntem bilmiyor mu?