Meclis Komisyonu’nun demokrasiyle buluşması

MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli’nin girişimi, Öcalan’ın PKK’ya çağrısı, PKK’nin Süleymaniye’deki silah bırakma töreninden sonra Kürt açılımının dördüncü basamağına gelindi; Meclis Komisyonu’nun kurulması. Komisyon’un kurulmasıyla süreç yeni bir aşamaya girdi. Silahların sustuğu bu aşamada Kürt sorunu ilk kez TBMM’deki siyasal partiler arasında görüşme konusu olacak.

Komisyon’la ilgili bütün eleştirilere, Komisyon’un Erdoğan iktidarını uzatmak amacıyla kullanılması riskine karşın Kürt sorununun, TBMM’de siyasal parti temsilcileriyle, barışçı bir forumda ele alınması başlı başına önemli bir olay. Demokrasiden yana olan güçlerin bu gelişme karşısında kayıtsız kalması, görmezlikten gelmesi demokrat olmanın getirdiği sorumlulukta bağdaşmaz.

Öte yandan Komisyon’un ve daha genel olarak sürecin tehlikeler barındırdığı da açık. Ama ana muhalefet partisi CHP’nin Komisyon’da yer alması bu nedenle önem taşımakta. Komisyon’un iktidar partisinin dar siyasal çıkarlarına hizmet etmesini önlemek, Kürt sorununun çözümünü Türkiye’nin demokratikleşmesi yolunda atılmış bir adım olmasını sağlamak bakımından CHP’nin Komisyon’da varlığı gerekiyor. Türkiye’nin en önemli sorunu görüşülürken, iktidar olma olasılığına sahip ana muhalefet partisinin bu gelişmeleri dışarıdan izlemesi, söyleyecek sözü bulunmaması kabul edilemezdi.

Komisyon’un silah bırakan PKK’lılarla ilgili hukuksal alt yapıyı hazırlayacağı söyleniyor. PKK’lıların geleceğine ilişkin hukuksal alt yapının silah bırakmadan önce hazırlanması gerekmez miydi?

Meclis Komisyonu’nun çalışmalarının silah bırakmayla sınırlı tutulması, büyük bir fırsatın kaçırılmasına neden olur. PKK’nın silahlı mücadelesi bir sonuç. Bu sonuca yol açan nedenler var. Kürt kimliğinin inkarı, baskıcı politikalar bu nedenlerden bazıları. Kürt sorununa çözüm bulunmadıkça, sorunu oluşturan nedenler ortadan kaldırılmadıkça, silahlı mücadele bir şekilde geri döner. Kürt sorunu, bir eşit yurttaşlık sorunu. Kürtlerin kimliklerinin tanınması, Kürtlerin farklı kimlikleriyle kamusal alanda eşit olarak var olabilmesi sorunu. Kürt sorunu bir birlikte yaşama sorunu. Kürt sorunu, bir çoğulcu demokrasi sorunu. Bu sorunu çözmeden Türkiye’de gerçek bir demokrasiden söz edilemez.

Kürt sorununun barışçı çözümü için müzakerelere gereksinim var. Tarafların taleplerini, çözüm projelerini, kırmızı çizgilerini masaya koyduğu, karşılıklı tutumlar arasında uzlaşı sağlamaya yönelen önerilerin getirildiği gerçek bir müzakere süreci gerekli. Silahları bırakmaktan, “Terörsüz Türkiye’den” konuşuyoruz ama Kürt sorununun çözümünden, bu sorunun değişik yönlerinden konuşmuyoruz. Oysa TBMM Komisyonu bu konuların ele alınması için en uygun forum. Kürt sorununun barışçı çözümü Türkiye’nin en önemli sorunu olarak toplumun gündemine oturmalı.

Ne var ki böyle bir müzakere sürecinin önündeki en büyük engel Türkiye’de yürürlükte bulunan başka bir süreç. CHP’yi hedef alan ama genelde bütün muhalifleri kapsayan bu süreç, Türkiye’de adı demokrasi olmayan başka bir rejim kuruyor. Ana muhalefet partisinin siyaset dışı bırakıldığı, muhalif seslerin susturulduğu, seçimle iktidar değişikliğinin olanaksız hale getirildiği, temel hak ve özgürlüklerin, hukuk devletinin rafa kaldırıldığı, yargının iktidarın sopasına dönüştüğü bir rejimde müzakereler yoluyla Kürt sorununa çözüm bulunması düşünülemez. Kürtler de, toplumun bütün kesimleri gibi, seslerini çıkarmadan oturdukları sürece, iktidarın şiddetine uğramaktan kurtulurlar. Oysa herkesin kabul ettiği gibi Kürt sorununun çözümünün ancak gerçek bir demokrasi çerçevesinde gerçekleştirilebilir. Bir demokratikleşme süreci yürürlüğe girmeden Kürt sorununun çözümü beklenemez. Sorun çözümlenmediği sürece de silahların bırakılması geçici olabilir.

Bütün bu karanlık tablo içinde Meclis Komisyonu bir umut ışığı. O nedenle Komisyon’un yetkisi geniş tutulmalı, Komisyon Kürt sorununu konuşmalı. Bir demokratikleşme hareketini başlatmalı. Bu karanlık gidişe dur diyebilmeli. Ancak bunun için Komisyon’un AKP-MHP hegemonyasının bir parçasına dönüşmemesi, demokratik meşruiyete sahip olması, halk tarafından benimsenmesi, desteklenmesi gerekiyor.

Bunun için her şeyden önce Komisyon’un Meclis’in duvarları arasında çalışan, sadece siyasal parti temsilcilerinin görüşlerine yer veren kapalı bir Komisyon görünümü vermekten uzaklaşması gerekir. Komisyon’un çalışmaları saydam ve halka açık olmalı.

Halka açık olmak derken sadece halk bilgi sahibi olmalı, her şeyin halkın gözü önünde olup bitmesi kastedilmiyor. Aynı zamanda halk Komisyon çalışmalarına katılma olanağına sahip olmalı. Bu noktada sivil toplum kuruluşlarına büyük bir görev düşüyor. Komisyon çalışmalarının toplum tarafından benimsenmesinin yolu sivil toplum kuruluşlarından geçiyor. Sivil toplum, sadece Komisyon çalışmalarına halk desteğinin sağlanması bakımından değil, Komisyon’nun demokratik meşruiyeti bakımından da önem taşıyor.

Bu bağlamda Komisyon’un 210 sivil toplum kuruluşu tarafından imzalanan ve sivil toplumun Komisyon çalışmalarına katılması talebini içeren basın açıklamasını dikkate alması gerekir.

Açıklama:

“Toplumsal uzlaşı ve barış talebinin bütün toplum kesimlerinde yerleşmesi, toplumun bilgilendirilmesi, güvenin sağlanması, sürecin toplumsallaşması ve demokratik meşruiyetin sağlanması için toplumun örgütlü kesimlerinin Komisyon’a katılmasını sağlayacak mekanizmaların ivedilikle yaratılmasını talep ettiğimizi kamuoyuna duyuruyoruz.”

TBMM’de kurulan Komisyon’un bir siyasal çekişme forumu değil, soruna çözüm arayan bir demokrasi forumuna dönüşmesi için sivil toplumun Komisyon’da var olması gerekir. Kürt sorununun barışçı çözümü siyasal partilere bırakılmayacak kadar önemlidir. Türkiye’de demokrasinin geleceği buna bağlıdır. Kürt sorununa demokratik bir çözüm arayacaksak, bunun yönteminin de demokratik olması gerekir.