Komisyonun nitelikli çoğunlukla alacağı kararlar, TBMM’ye geldiğinde AKP grubunda ani bir zihin aydınlanması yaşanması mı bekleniyor? 23 yıllık icraatın ardından bir sabah bir de uyanacağız ki AKP demokrat olmuş, MHP de yanı başında duruyor!
CHP lideri Özel, Erdoğan'a "Sen birinci parti olsan parende atarak sandığa gidersin" demişti: Gençlerle yapılan anketin sonuçları ne diyor?
Kararların nitelikli çoğunlukla alınması şartı kabul edilen CHP de adı henüz tam olarak konmamış “PKK ile barış komisyonuna” katılma kararını verdi.
CHP Genel Başkanı, komisyonda CHP’nin olmasından değil, olmamasından korkulması gerektiğini söylüyor.
Pişmiş aşa su katmak istemem ama şunu söylemeliyim ki böyle bir komisyonun nasıl bir çerçeve içinde çalışacağını, görevinin ve yetkilerinin sınırlarını bilmiyoruz.
Alacağı kararlar TBMM Genel Kurulu’nda kanun haline dönüşecek diye tahmin ediyoruz, hepsi o kadar.
MHP Genel Başkanı’nın daha önce de söylediği gibi bu komisyonun temel görevi PKK’nın silah bırakmasının ardından DEMP’in “Türkiye partisi” olması ve silah bırakan PKK’nın suça bulaşmamış unsurlarının isterlerse demokratik siyasete katılmalarının sağlanması.
Bu amaçla Devlet Bahçeli’nin daha önce sözünü ettiği “destekleyici mevzuat adımları” atılacak.
Bahçeli’nin “destekleyici mevzuat adımları” diye tanımladığı çerçeve kendi ifadesiyle şöyle:
“1 – Temsili ve katılımcı demokrasiyi güçlendirmek. 2 – Farklı toplumsal kesimlerin, inanç gruplarının ve etnik kimliklerin siyasal sistemde temsil edilmesini sağlamak. 3 – Demokratik çoğulculuğu korumak, 4 – Yolsuzluğu önlemek ve hesap verilebilir bir yönetim anlayışı oluşturmak. Kamu alanında keyfi yönetimi engellemek. 5 – Kamu kaynaklarının adil ve etkin bir şekilde kullanılmasını sağlamak. 6 – Ekonomik eşitsizlikleri azaltmak ve fırsat eşitliğini sağlamak. 7 – Temel insani taleplere duyarlı olmak, 8 – Eğitim, sağlık, adalet, güvenlik ve sosyal haklara erişimi güvence altına almak. 9 – Düşünce, ifade, inanç ve örgütlenme özgürlüğünü garanti altına almak. Bu hedefler doğrultusunda kurulan bir demokratik siyasal sistem, barış, istikrar ve sürdürülebilir kalkınmayı sağlayacak bir altyapı da oluşturacaktır.”
İkinci maddede belirtilen husus dışında hepsinin altına imza atabilirim.
Hatırlarsınız Bahçeli, ikinci maddede tanımladığı mesele ile ilgili olarak Cumhurbaşkanının iki yardımcısından birinin Alevi, diğerinin Kürt kökenli olması konusunda da “fikir jimnastiği” yapmış, ben de dahil birçok kişi bunun “Lübnanlaşmaya” yol açabileceği uyarısında bulunmuştuk. (Bununla ilgili iki yazımın bağlantıları sırasıyla burada: Bahçeli ne yapmak istiyor? - Etnik ve inanç kökenli bölünmeyi resmileştirmek)
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli
Bahçeli’nin çizdiği bu çerçeve içindeki birçok konuya kim itiraz edebilir diye düşündüğümüzde karşımıza bir tek isim çıkıyor: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.
Bu dokuz maddenin dokuzu da Cumhurbaşkanı’nın sinirlerinin tepesine çıkmasına yol açabilir.
Erdoğan bütün bunları içselleştirebilecek bir demokrasi anlayışına sahip olabilseydi zaten bugün konuştuğumuz konuların ezici çoğunluğunu konuşmuyor olurduk.
Mesela Can Atalay, milletvekili olarak belki de bu komisyonun üyesi bile olabilirdi; şimdi hapiste.
Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ gibi Kürt politikacılar arasında da bu komisyonun üyesi olabilecekler çıkardı, şimdi hapisteler.
Osman Kavala, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater Utku, Ayşe Barım hapiste olmazlardı.
Fatih Altaylı, Furkan Karabay gibi gazeteciler hapishanede değil, TBMM’de bu komisyonun çalışmalarını bizzat takip edebilirlerdi.
Yolsuzluğu önlemek, hesap verebilir olmak, keyfi yönetimi engellemek, kamu kaynaklarının adil ve eşit kullanımını sağlamak bahislerine girmiyorum bile.
Bunları duyduğunda Erdoğan’ın yüzünün nasıl ekşidiğini tahmin edebiliriz.
Komisyonun nitelikli çoğunlukla alacağı kararlar, TBMM’ye geldiğinde AKP grubunda ani bir zihin aydınlanması yaşanması mı bekleniyor?
23 yıllık icraatın ardından bir sabah bir de uyanacağız ki AKP demokrat olmuş, MHP de yanı başında duruyor!
Ne dersiniz? Bunu rüyanızda görseniz nasıl yorumlarsınız?
***
Şaşıran Şimşek değil, Erdoğan
Mehmet Şimşek de tıpkı Ergün Atalay gibi memur. Aralarındaki fark, Şimşek’in Erdoğan adına Maliye’yi yönetmesi, Atalay’ın Erdoğan adına işçi sendikalarını yönetmesi. Atalay bu göreve getirilmesinin karşılığını işçilerin öfkesini yanlış yere yöneltmeye çalışarak ödüyor, Şimşek’ten bir günah keçisi yaratıyor
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Türk - İş Başkanı Ergün Atalay
Kamu kesiminde toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde Türk – İş, hükümetin önerdiği zammı beğenmedi.
O günden beri de küçük eylemlerle bu memnuniyetsizlik ortaya konuyor.
Bu eylemlerde en gözde slogan şu:
“Şimşek şaşırma, sabrımızı taşırma!”
Türk İş Başkanı Ergün Atalay da geçen gün şunu söyledi:
“Bu Maliye Bakanı’ndan kim razı? Patronlar razı. Emekli razı değil, işçi razı değil, asgari ücretli razı değil, ben de razı değilim.”
Gördüğünüz gibi karşımızda sanki sınıf bilinci varmış da siyasi bilinci yokmuş gibi davranan bir sendikacı var.
Sendikacı ekonominin bu hale gelmesinin sorumlusunu bulmuş: Mehmet Şimşek yok mu, o Mehmet Şimşek!
Şimşek’in ekonomi programını ben de eleştiriyorum ama işçilere söylemeliyim ki hedefiniz yanlış!
Mehmet Şimşek de tıpkı Ergün Atalay gibi memur.
Aralarındaki fark, Şimşek’in Erdoğan adına Maliye’yi yönetmesi, Atalay’ın Erdoğan adına işçi sendikalarını yönetmesi.
Şimşek o koltukta oturuyor ve ekonomi programını uygulayabiliyorsa, bu Erdoğan ona öyle izin verdiği içindir.
Tıpkı Atalay’ın Türk İş Başkanı seçilirken Erdoğan’ın yönlendirmesinden yararlandığı gibi!
Atalay bu göreve getirilmesinin karşılığını işçilerin öfkesini yanlış yere yöneltmeye çalışarak ödüyor.
Sanki Şimşek değil de Mimşek Maliye Bakanı olsa işçiler haklarını alabileceklermiş gibi!
İşçiler bilmeliler ki bugün ödedikleri bedel, Erdoğan’ın kendisini ekonomist zannetmesinden kaynaklanıyor.
Türk İş Başkanı da görevini yerine getiriyor, Şimşek’ten bir günah keçisi yaratıyor.
(Savcılara not: Günah keçisi bir deyim, böyle söyleyerek Maliye Bakanı’na “keçi” demiş olmuyorum yani!)
Türk İş Başkanı’na ve yandaş medyaya bakarak, seçimden önce Şimşek’in sırtına bütün günahlar yüklenerek, arkasından teneke çalınacağını şimdiden söyleyebilirim.