Yeni anayasa ne için?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün Lahey dönüşünde de “sivil yeni anayasa” ısrarını sürdürdü. Halbuki sivil ve uzlaşmaya dayalı bir anayasa için en müsait dönem, 15 Temmuz belasına karşı milletçe birlik ruhunun oluştuğu zamandı. Ama sivil bir yeni anayasayı değil, 1982 anayasasına CB sistemini koymayı tercih etmişti.

Bu sistemde Erdoğan, hiçbir demokratik ülkede benzeri görülmeyen yetkiler aldı, Meclis denetimi de yargı denetimi de yine hiçbir demokratik ülkede görülmeyen seviyelere indirildi.

Kendisi, “hiçbir mazerete sığınma hakkımız yok” demişti. (7 Eylül 2018)

Bugün de Erdoğan sorunlar için anayasanın hiçbir maddesini “mazeret” göstermiyor, hangi maddelerini “darbe eseri” olduğunu söylemiyor.

MHP lideri Bahçeli, 4 Mayıs 2021’de, CB Sisteminde yapılmasını istedikleri revizyonları açıklamıştı: CB yardımcılarının da halk tarafından seçilmesi, hükümet programının Meclis’te güven oyuna sunulması, bağımsız ve tarafsız yargı düzenlemeleri, Merkez Bankası’na anayasal statü, idarede “kanunilik ilkesi” yani CB Kararnamelerinin bu ilke ile sınırlandırılması vb…

Sadece bunlar bile CB sisteminde nasıl ciddi sorunlar olduğunu görmeye yeter.

‘HUKUK DIŞINA ÇIKMA SÜRECİ’

CB sisteminde ülke ekonomisinin, kurumlarda liyakat kalitesinin ve yargının ne hale geldiği ortada.

Prof. İzzet Özgenç, ülkemizin saygın ceza hukukçularından biridir. Mevcut Türk Ceza Kanunu’nun mimarlarından biri Özgenç’tir. Beş yıl önce, hukuka uymayan soruşturmalara dikkat çeken Prof. Özgenç, şu açıklamayı yapmıştı:

“Ülkemizde, hukukun dışına çıkılma yönünde hızlı bir süreç yaşanmaktadır…” (18 Nisan 2020)

Özgenç, “bu hukuksuzlukların devamı karşısında” YİK üyelerinin “inisiyatif kullanmalarını” istemişti.

Geçen beş yılda, “hukukun dışına çıkılma yönünde hızlı süreç” daha hızlandı. Fikir ve ifade hürriyetini daha da kısıtlayan kanunlar da çıkarıldı bu beş yılda; dezenformasyon kanunu gibi…

YARGI ALANINDA

Kendi dönemine ilişkin yolsuzluk iddialarından bir tekini bile soruşturma konusu yaptırmayan ve yolsuzlukla mücadele kanunlarını ısrarla çıkarmayan iktidarın İBB soruşturması, otoriterleşme yönündeki “hızlanma”nın tipik bir örneğidir.

AK Parti içinden de vicdan sahipleri eleştirilerini açıkladılar.

Fatih Altaylı’nın tutuklanması da böyledir. Altaylı ile benim fikri veya sosyal bir münasebetim yoktur. Fakat çok iyi biliyorum ki, bir hukuk ihlalinin emsal olması, herkes için hukuksuzluk tehlikesi yaratır. Mesele budur.

Altaylı’nın konuşması hukuken “tehdit” sayılamaz. TCK’nın “tehdit”i düzenleyen 106. maddesinin Meclis’te kabul edilen gerekçesinde, “tehdit konusu kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin tehdit edenin iradesine bağlı olması” gerektiği belirtilir. “Tehdidin objektif olarak ciddi mahiyet arzetmesi gerekir.” Muhatapta “korku yaratacak nitelikte” olması da gerekir. (Türk Ceza Hukuku Mevzuatı, Cilt 1, s.295-297, Seçkin Yayınları 2024)

Osmanlı padişahlarından bazılarının başına gelenleri tekrarlatmak kimsenin elinde olmadığı gibi ciddiye alınabilir bir atıf da değildir.

Kaldı ki Cumhurbaşkanı söz konusu olduğunda, 310. Maddeye göre suç teşkil etmesi için “fiili saldırı” olması lazımdır. Ortada “tehdit” sayılabilir bir konuşma olmadığı gibi “fiili saldırı” da yoktur.

Adalet Bakanı Tunç’a da hatırlatayım ki, Yargıtay Genel Kurulu’na göre Cumhurbaşkanına diktatör demek suç değildir. (Karar No: 2022/542)

İKTİDARIN ANAYASASI?

Geçen beş yılda, yargının bağımsızlaşması için tek adım atılmadı. “Hakimlere coğrafi teminat” kanunu bile defalarca söz verildiği halde çıkarılmadı. Kaldı ki kanun bile gerekmez, HSK’nın bir prensip kararı alıp ilan etmesi bile yeter. Fakat HSK, hakim ve savcılar üzerinde iktidarın kılıcı gibi dolaştırıldığı için bu istenmiyor.

Nasıl işlediği bilinen mülakatlar, hakim savcı alımlarında bile kaldırılmadı.

Hukuk anlayışının nasıl olduğu CB sistemiyle, yargıdaki uygulamalarıyla belli olan bir iktidar… Yargıyı egemenlik yetkisi saymayan, AYM kararlarının bağlayıcığına yer vermeyen, kuvvetler ayrılığını kabul etmeyen bir iktidar…

Böyle bir iktidarın “hukukun üstünlüğü”nü, “kuvvetler ayrılığı”nı esas alan bir anayasa yapmak istediğine inanmak mümkün değil.

Asıl maksat, üçüncü defa adaylık yolunu açmak olsa gerek.