Ahlakın tefessüh ettiği, vicdanların kirlendiği, adaletsizliğin kimsenin yüreğini titretmediği bir ülkede sözün de yazının da bir değerinin olmadığını biliyoruz.
Dolayısıyla hukukun, adaletin, ahlakın, hatta dinin bile siyasi ranta ve iktidara endekslendiği bir zihniyet ikliminde iktidarların adaletle hükmetmesini, hakka-hukuka riayet etmesini beklemek sadece bir iyi niyet temennisinden ibarettir.
Hayatımızı kuşatan, vicdanlarımızı adeta ipotek altına alan ideolojik zihniyetten adalet beklemenin abesle iştigal olduğunu yaşanan acı tecrübelerle çok iyi öğrendik. Toplum olarak insani ve İslami hassasiyetlerimizi kaybettiğimiz için, bu halden çok da şikayetçi değiliz.
Ama her şeye rağmen, ilahi hitabın en temel önerilerinden birisi olan ‘istikamet üzere olma’ hassasiyetini henüz kaybetmemiş olanların sesleri çok gür çıkmasa da vicdanlarının adaletsizliklere isyan ettiğini bilmek güzel.
Her ne kadar ifade etmek insana zor gelse de ne yazık ki AK Parti iktidarının özellikle son on yılında ‘hukuk devleti’ olma özelliğimizi büyük ölçüde kaybettik.
Talihsizlik o ki dindar-muhafazakar kimliğe sahip bir partinin iktidarında, belki de bugüne kadar hiç olmadığı kadar adaletin terazisinin bozulmuş olmasıdır.
Bu dönemi kim nasıl tarif eder bilemem ama bugün yaşadıklarımız, kelimenin tam anlamıyla bir korku iklimine işaret etmektedir. Maalesef şu anda muhalif bir duruş ortaya koyan, ifade özgürlüğü bağlamında konuşan, eleştiren ve itiraz eden herkesin bir gün mutlaka gözaltına alınıp tutuklanabileceği gibi bir endişe var toplumda.
Kısacası sevmediğimiz, hatta zaman zaman kin beslediğimiz muhaliflere bedel ödetmeyi siyasi bir mücadele yöntemi olarak görüyoruz sanki…
İnanan bir insan için bundan daha endişe verici ne olabilir ki… Oysa Allah’ın emri çok açık: “…Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun; bu, takvâya daha uygundur. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Maide/8)
Bir toplum için hukukun, adaletin kaybedilmesinden daha vahim bir durum olamaz elbette. Ama halk arasında ‘beterin de beteri vardır’ diye bir ifade var. Evet gerçekten hukuksuzluğun da adaletsizliğin de beteri varmış…
Maalesef dindar-muhafazakar ahalinin önemli bir bölümü, bugün yaşanan hukuksuzlukları, adaletin ölümünü coşkuyla alkışlamayı adeta dini bir vecibe gibi görüyorlar ki açıkçası ben bunu Allah’a kafa tutmakla eşdeğerde görüyorum.
Özellikle iktidara yakın medyada öyle yazılar yazılıyor, öyle yorumlar yapılıyor ki bir Müslüman olarak bunlardan hicap duymadığımı söylersem yalan olur.
İnsanlar hiçbir kanıt, belge olmadan gözaltına alınıyor, tutuklanıp hapse atılıyor alkışlıyorlar…
Tutuklananlar, itirafçı olmaya zorlanıyor, kabul etmezlerse karısı, çocukları gözaltına alınıp tutuklanıyor yine alkışlıyorlar…
Doğrusu insan sormadan edemiyor, adaletsizliği alkışlayan bu dindar-muhafazakar insanlara inandıkları din, acaba teşvik primi mi veriyor ki insanların onurlarını incitmekten ve bizzat adaleti yok saymaktan çekinmiyorlar…
Geçmişte hukuksuzluktan, adaletin terazisinin bozulmasından şikayet eden ve yasaklardan büyük acılar çeken dindar-muhafazakar mahallede yer alan insanların, bugün başkalarının benzer acıları yaşamasını nasıl coşkuyla alkışlayabiliyor doğrusu anlamakta güçlük çekiyorum.
Ekrem İmamoğlu, bir siyaset mühendisliği operasyonuyla sahur vakti yüzlerce polis tarafından bir terörist gibi gözaltına alınıp tutuklanarak hapse atılıyor, alkışlıyorlar…
Osman Kavala hiçbir kanıt ve belge olmadan hapse atılıyor, AİHM’nin “serbest bırakın” kararına rağmen 8 yıldır cezaevinde tutuluyor, aynı tayfa “o bir hain” nidaları eşliğinde alkışlamaya devam ediyorlar… Aynı şekilde halkın oylarıyla milletvekili seçilen Can Atalay, Anaya Mahkemesi’nin iki kez “hak ihlali” kararına rağmen Meclis’e sokulmuyor, dindar mahalle bunu da alkışlıyor…
Bir taraftan iktidar Öcalan’la ve Kandil’le pazarlık yaparak ‘Terörsüz Türkiye’ projesi yürütüyor ama siyaseti savunan Selahattin Demirtaş 8 yıldır cezaevinden çıkamıyor. Ne hikmetse bizim mahalle bu hakkaniyetsizliği de alkışlamaktan çekinmiyor.
Şimdi de Fatih Altaylı tutuklanıyor. Fatih’i sevmeyebilirsiniz, hatta langır-lungur konuşmalarından nefret de edebilirsiniz ama hukukun zorlanmasını alkışlarsanız, bunu adı hakkaniyetsizlik olur. Unutmayalım hukuka, adalete bir gün hepimizin ihtiyacı olabilir.
Açıkça ifade etmem gerekirse rahmet dini olan İslam, insanlara şefkatle ve merhametle muamele etmeyi emretmektedir. Bunu en iyi bilmesi gereken dindarlardır. Eğer onlar da ilahi hitabın “…Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin” şeklindeki açık emrini görmezden geliyorlarsa, o zaman vazgeçelim bu dindarlık sevdasından olsun birsin…