CHP, Kürt meselesinde bir kaplumbağa hızında yol alıyor.
Öyküyü 2013’le başlatalım.
CHP bu evreye tutucu bir mirasla başlamıştı.
2013-2015 döneminde çözüm fikrine şüpheyle yaklaşıyor, bu sürecin getirdiği bazı durumlara tepki gösteriyordu. Öcalan’ın görünür olmasından duyduğu tedirginliği dile getiriyor, PKK’yla masaya oturma ve şeffaf olmayan müzakereleri eleştiriyordu.
Bu tavır, 2015 Hendek hadiseleri sonrası AK Parti’nin değişen politikasına verdiği destekle devam etti. Dokunulmazlıkların kaldırılmasındaki asayişçi tutuma verdiği destek, bu bakımdan önemli bir kilometre taşıdır.
Kaplumbağanın hareket geçmesi, CHP’nin Kürt meselesini siyasi anlamda gündeminde üst sıralara taşıması 2016-2017 aralığında oldu.
Bu aralık, çözüm sürecinin tarihe karıştığı, askeri operasyonların hız kazandığı, özgürlük alanını sınırlayan Güneydoğu bölgesine yönelik bir dizi sert kanunun çıkarıldığı günlerin hemen sonrasına denk gelir. Aynı zamanda, 15 Temmuz askeri darbe girişimini takiben keyfi bir olağanüstü hal rejiminin yerleştiği, siyasi iktidarın yasal Kürt hareketini PKK ve terörle özdeş ilan ettiği, Türkiye’de siyasi iklimin sert olarak değiştiği bir zaman dilimidir. Ayrıca, siyasi yelpaze ittifakları farklılaşmış, açık ve kapalı toplum, Kürt sorununa ilişkin siyaset-çatışma eksenlerinde aktörler yer değiştirmeye başlamıştır.
CHP bu koşullarda, zaman zaman asayişçi tutuma verdiği desteğe rağmen, Kürt meselesinde adım adım siyaset ve demokrasi cephesine doğru ilerlemeye başladı.
CHP’deki rota değişikliğinin temelinde, altını çizdiğimiz yeni dengeler ve koşullar kadar, partide yaşanan kısmi dönüşüm, çatışma çözümü fikrinin kazandığı meşruiyet, HDP’nin ulusal bir siyasi parti niteliğini kazanması ve bunun yarattığı toplumsal farkındalık hali vardı.
CHP’deki rota değişikliği önemliydi.
Kılıçdaroğlu’yla başlayan, İmamoğlu’nun varlığı ve tarzıyla kuvvetlenen, Özel’e devam eden, CHP’yi kültür ve cephe savaşlarının dışına taşıma arayışı, siyasi merkeze yerleştirme ve kimlikler üstü bir demokrasi anlayışını temsil etme stratejisi bu bakımdan önemli bir rol oynadı.
Merkeze yerleşme arayışı, CHP’nin Kürt seçmene ve Kürt meselesine daha kuşatıcı ve kucaklayıcı bir dille yaklaşmasını beraberinde getirdi.
İktidarın Kürt sorunu merkezli baskıları ve bu alanı daraltma politikası derinleştikçe, CHP, HDP ve PKK arasında bir ayrıştırma yapmış, yasal Kürt aktörlerle daha rahat ve yapıcı ilişkiler, hatta örtülü seçmen ittifaklarını kurmaya, teşvik etmeye başlamıştır. Kayyım atamalarında, HDP’li milletvekillerinin tutuklamalarında, infaz yasasının Kürt mahkûmları içermemesinde, ana dil eğitimi meselesinde aldığı söylemsel tavırlar, bu tutumun ve Kürt sorununa doğru hareket etmenin göstergeleri arasındadır.
Ne var ki, kaplumbağa yavaştır.
Nitekim bu temas ve yaklaşmalar hep belli bir mesafe, soyut bir demokrasi söylemi içinde olmuştur.
CHP, HDP’yi Millet İttifakı masasına çağıramadı ve hâlâ 2015 belgesinin ötesine geçmedi.
Son dönemde iyice yavaşladı.
Mevcut çözüm sürecinde CHP, mızmız seyirci konumunu aşamadı.
Öykü, CHP’nin kurucu siyasetle sınavında ne denli yetersiz kaldığını gösteriyor.