ABD’nin Türkiye Büyükelçisi, aynı zamanda ABD Suriye özel temsilcisi Thomas Barrack’ın bir X mesajı şu:
“Orta Doğu bir ziyafet gibidir; ya misafir listesindesinizdir ya da menüde. Misafir listesinden düşmek kolaydır, ancak menüden çıkmak zordur.”
Barrack’ın mesajı şöyle de tercüme edilmiş:
“Eski bir deyiş vardır, burada meâlen paylaşayım: Ortadoğu ziyafet sofrası gibidir. Diyelim ziyafete davet edildiniz de katılmak istemediniz. Ama ziyafet sofrasındaki yemeklerdenseniz nereye kaçacaksınız?”
Bir Ortadoğu ülkesiyiz ya, bu coğrafyadayız ya, bu mesajı üzerimize alıp başlıktaki soruyu sormak çok mu yanlış olur?
-Acaba Türkiye olarak biz masada misafir listesinde miyiz yoksa menüde mi?
Trump, Netanyahu ile yaptığı görüşmede Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı övdü, Netanyahu’ya da “makul olursan onunla anlaşabilirsin” dedi, üstelik medya önünde…
Medyanın olmadığı yerde ne konuşmuşlardır acaba?
Acaba, Cuma günü şafak vakti İran’a yönelik başlayan saldırılar, Netanyahu’nun makul davrandığının göstergesi mi?
“Makul” ne İsrail için?
Trump saldırıların ardından “İsrail’in arkasındayız” açıklamasını yaptı, saldırılardan önce de “haberi yokmuş” numarasını çekti.
Irak çökertildi 1991’den bu yana… “İsrail’e tehdit potansiyeli var” diye… İşgal sırasında Irak’ın bütün bilimsel varlığı CİA ve Mossad suikastlarıyla imha edildi.
Lübnan’daki Hizbullah varlığı, lider Nasrallah nokta atışla vurularak, dramatik biçimde yok edildi.
Suriye’deki İran varlığı silindi, artı, Esed’in devrilmesinin ardından İsrail’in ilk işi, Suriye’nin bütün askeri varlığını imha etmek oldu.
Gazze’yi ve dahi HAMAS’ı tarihten silmek için ne mümkünse yapıyor İsrail. Filistin’deki Filistinli varlığını silmek de yaşanan sürecin tabii sonucu olacak.
Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan “İbrahim Anlaşmaları” ile, Taha Abdurrahman’ın ifadesiyle “Trump’a bey’at etmeye ve cizye ödemeye” razı olmuş durumdalar…
Cumhurbaşkanı Erdoğan Meclis’in açılışındaki konuşmasında “İsrail’in Türkiye için de tehdit oluşturduğunu” söylemişti. Benzeri bir sözü bir süre sonra Devlet Bahçeli de seslendirdi. İki lider “İç cephe tahkimi” gereğini de bu sebebe bağlamıştı.
Bu arada Suriye’de Esed düştü, orada Türkiye’nin etkinliğinin arttığı değerlendirmesi yapıldı, “PKK’nın feshi”ni öngören “Öcalan’lı süreç” başladı, Türkiye’de Kürt sorununun nasıl bir şekil alacağı, Suriye’de SDG’nin nasıl bir statü kazanacağı başlıkları ile iç içe geçti.
Bunlar hep masada oturanlarla menü haline gelenlerin alt alta üst üste gelebildiği süreçlerin fotoğrafını vermekteydi.
13 Haziran Cuma günü sabaha karış 200 İsrail uçağı İran’ı vurmaya başladı. Natanz gibi İran’ın nükleer çalışmalarının yapıldığı “Stratejik hedefler” yanında “stratejik isimler” de hedefteydi.
Gün ışıdığında İran Genelkurmay Başkanı dahil, Devrim Muhafızları Komutanı dahil, 20 üst düzey komutanın, 9 nükleer bilimcinin nokta atışlar diye nitelenebilecek saldırılarla öldürüldüğü ortaya çıktı.
Belli ki Mossad çalışmıştı, (8 aylık bir hazırlıktan söz ediliyor, bu arada İran’ın içinde dron üssü oluşturulduğu iddia ediliyor), belli ki ABD’nin uydulardan istihbarat desteği sağlanmıştı.
Lübnan’da Hizbullah’ın komuta merkezinin bombalanması ve bütün komuta heyetinin imhasına benzer biçimde, İran’da ilk saldırıların ardından toplantı yapan heyet de anında vurulmuş.
Ne bu?
Savaşın psikolojik harp boyutu.
Mossad’ı okumak, İsrail’i okumak, Siyonizmin küresel networkünü okumak, savaşta bilimsel – teknolojik imkânları okumak….
Bugün İran’ı vuran İsrail bir tehdit olarak görülüyorsa eğer, -ki bazı İsrail sözcülerinin diline bakılırsa Türk yetkililere karşı da saldırganlığı esirgemiyorlar- “düşmanın imkân ve kabiliyetlerini bilmek” meselesi bu.
Bizde İsrail’e tepki vardır ama, bazı çevrelerde İran’ın vurulmasına biraz “onlar da hak ediyor” gibisinden bakılır. Şiilik ve yayılma meselesi var ya…
Oysa İsrail’in stratejik hedefleri ne sünnilik dinliyor ne Şiilik… “Sarı inek” hesabı adım adım kurbanlar alıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan İran’a yönelik saldırıyı “provokasyon” olarak nitelerken, Devlet Bahçeli çok net bir tehdit değerlendirmesi yaparak “İran’a yapılan operasyon bir yönüyle Türkiye’ye verilmiş sinsi mesajdır… Nihai hedef Türkiye’dir” dedi.
Gerçekten İsrail’in stratejik değerlendirmelerinde “Türkiye’nin yerini – konumunu” okumak ve ona göre bir “Tehdit değerlendirmesi” yapmak gerekiyor.
İran’a yapılan saldırıya karşı verilecek cevabın dozunun, İsrail’de nasıl okunacağını da dikkate alma gereği vardır. “Düşük yoğunluklu bir dil” zaaf gibi okunabilir ve haydudun saldırganlığını artırabilir.
“Vuruyorum ve kimse elimi tutmuyor” diyen bir haydut devlet var bu coğrafyada…
Erken teşhis hayat kurtarır. “Ülkenize yönelik tehdidi okumak” da bir erken teşhis ameliyesidir.
İran’ın komuta kademesi neyi doğru okuyamadı acaba?
Sorum yanlış mı?
Amerika ile eğer bölgeyi konuşuyorsak, İsrail vandallığı için ne diyoruz onlara, Trump’a?
Sorum yanlış mı? Daha pek çok soru sormak gerekiyor bugün…