CHP lideri Özel, Bayburt’ta gündeme dair sorularımı yanıtladı.
Özel, İran’a saldıran İsrail’e dur denilmesi gerektiğini savunuyor. Erdoğan’ın İsrail’le kayıkçı kavgasına tutuşurken, bu krizi iç politikada fırsata çevirdiğini iddia ediyor. Cumhurbaşkanını samimiyetsizlikle suçlayarak, “Erdoğan, İsrail’e laf söyleyip Trump’a söylemiyor” diyor.
Kurultay davasını ve 30 Haziran senaryosunu da sordum. Özel, kamuoyunda Kılıçdaroğlu’nun açıklama yapması yönünde beklenti oluştuğunu kaydediyor. İmamoğlu’nun Kılıçdaroğlu ile yaptığı görüşmede, bu beklentiyi dile getirdiğini vurgulayarak, “Kemal Bey'in net ifadelerle bunu söylemesiyle ilgili beklentisi var Ekrem Bey’in” diyor.
30 Haziran’da butlan ya da kayyum kararı çıkarsa ne olur?
Özel, kısa ve net yanıt veriyor: “Tanımam!”
Kılıçdaroğlu’nun “Partiyi adliye koridorlarında tartıştırmam” sözlerine yanıt olarak, “Bu konuda açıklama yapmak için adliyeye gitmeye gerek yok” diye konuşuyor.
Özel’in Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’in cenazesini mezara indirirkenki fotoğrafı takdir toplamıştı. Bugün öğreniyoruz ki Özel, mezara koymakla kalmamış, dostu Zeybek’in cenazesini morgda yıkayıp kefenlemiş.
İşte, söyleşimiz:
CHP, 14 yıl sonra Bayburt’ta miting yaptı. Miting coşkulu ve kalabalıktı. Bu tabloyu bekliyor muydunuz?
Beklentilerimizin ötesinde. Benim için zordu. Çünkü Ferdi'nin ölümünün üzerinden ilk kez miting yapıyoruz. Bayburt’ta “Ferdi Başkan gibi aday bulun, onu çok beğendik, çok ağladık” diyenler oldu. İl başkanlığımıza gelmişler, “Ferdi Bey'e hatim bağışladık, bildirin, duasını yapsınlar Manisa’da" demişler. Ferdi'den bahsettiğimizde yoğun bir sahip çıkış vardı. Yağmur doluya döndü, yine de dağılmadılar.
Büyük bir kırılma, iktidardan kopuş ve arayış başlamış. Bayburt'a nasıl sahip çıkacağımızı söylememiz destek gördü. Asgari ücretle, emekli maaşıyla, kamu çalışanlarıyla ilgili, enflasyon üzerinden yapılan değerlendirmeler destek gördü. Daha umutlu, daha moralli, motive olmuş şekilde ayrılıyoruz Bayburt'tan.
Bayburt’un artık AK Parti’nin kalesi olmadığını söylediniz.
AK Parti’nin kalesi diye biliniyor ama şu duygu hakim olmuş: “Bir milletvekili var, AK Parti’ye vermişiz. Bir belediye var, AK Parti'ye vermişiz. Ama AK Parti bize değer vermemiş. Çantada keklik görüyor. Doğru adaylar gösterin, çantada keklik olmayacağımızı göstereceğiz.” Ben de dedim, "Burası artık kimsenin kalesi değil, milletin kalesidir.”
İran-İsrail savaşını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İsrail, Amerikan seçimlerini fırsata çevirip Gazze’de soykırıma girişti. Trump'ın İsrail yanlısı önünü açtı Netanyahu'nun. Trump, Gazze'deki soykırımın üstüne oralara çökmeyi, Doğu Akdeniz’deki zengin hidrokarbon yatakları üzerinde söz sahibi olmayı hesaplıyor. Hem Suriye'de yeni bir denklem kuruyorlar hem de İran'da rejimi değiştirmeye yönelik hamleleri var. İran'ın demokratik rejime kavuşmasını herkes ister ama İsrail-Amerika'nın müdahalelerinin demokrasi değil, istikrarsızlık getirdiğine, Müslüman kanı döküldüğüne Irak'tan şahidiz. Suriye'de de demokrasiye doğru yürüyüş görülmüyor. İsrail, şımarık çocuk gibi her tarafa saldırıyor. Esas sorun Trump. O, “Aferin” diyor. “İyi yaptın” diyor. Trump’ın açıklaması, olabilecek en sorumsuzca açıklama.
“Daha fenası olacak” dedi.
Erdoğan'ın İsrail’e laf söyleyip Trump'a laf söylememesi esas olarak meselenin neresinde durduğunu gösteriyor. Trump'ın denkleminde Erdoğan'a verilmiş bir rol var. Erdoğan o rolün kendisine iç politikada getireceği kazanımın peşine düşüp Filistin davasındaki Türkiye'nin milli duruşunu da kendisinin tarihsel tutumunu da terk etmiş durumda. Bunu tehlikeli buluyorum. Sana rağmen komşunu bombaladılar mı? Golan’da İsrail ilerledi mi? Ondan sonra, askeri gücün ne kadar caydırıcı olursa olsun, ne kadar güç güçlü bir ülke olursan ol, etkisiz eleman haline geliyorsun.
Bir denklem kurulmuş. İngiltere-Amerika-İsrail arasında. Türkiye'ye rol verilmiş. Nasıl bir rol? İsrail’le kayıkçı kavgası yapıp Amerika'nın İsrail üzerinden kurduğu planlara karşı çıkmayan, Suriye'de kendisine tanımlanan pozisyona itiraz etmeyen, güvenlik kaygılarını ön plana çıkarıp ekonomik sorunların konuşulmasının geri plana itilebileceği bir pozisyona çekilmiş durumda.
“İsrail’in bir sonraki hedefi Türkiye” demişti, Erdoğan mesela. Günlerce konuşuldu. Meclisi toplantıya çağırdık. “Gelin anlatın” dedik, hiç bir şey anlatmadılar. İsrail’in bir sonraki hedefi Türkiye diye düşünüyorsanız; işsizliği unutun, yoksulluğu unutun, İsrail tehlikesi var’ı konuşun diyorsanız, İsrail bu mevzileri kazanırken ya da Trump yol verirken, o zaman yanlış yerde duruyorsunuz. Türkiye'nin Trump'ın suyuna gidip de kurulan oyuna seyirci kalmasını neden nasıl mazur göreceğiz?
Türkiye için bir risk söz konusu mu?
Bölgenin istikrarsızlığı Türkiye için bir risk. Yanı başınızda savaş olduğunda, en basitinden Antalyanıza turist gelmiyor. Ekonominiz kötü etkileniyor.
Bölgede denklem İsrail’in lehine değişiyor ve İsrail'in lehine değişen denklemde Türkiye'nin orta ve uzun vadeli çıkarı olmaz. Buradan Türkiye’ye bir çıkar bekleyenler Türkiye'ye büyük kaybettirirler. Türkiye İsrail’e dur deyince İsrail’in durması gerekir. Trump, İsrail’e yürü deyince Türkiye seyredecek bir ülke değil.
Türkiye'nin içine çekilebileceği bir bölgesel savaş ihtimali var mı?
Bölgede istikrar olmadığı zaman Türkiye de istikrarlı, güvenli olmuyor. O zaman büyüme de olmuyor, huzur da olmuyor. Bölgede gerilimin yükselmesini planlı bir şekilde körükleyen bir plan var ve Türkiye, güvenlik kaygılarının bolca konuşulmasını istediği bir döneme doğru çekilmeye çalışılıyor.
Kılıçdaroğlu ile İmamoğlu önceki gün görüştü. Görüşmeye dair bilginiz var mı? Önceden biliyor muydunuz?
Biliyordum. Ekrem Bey, bu gelişmelerden sonra bana “Kemal Bey’e mektup yazmayı ve kendisini davet etmeyi düşünüyorum. Uygun görür müsünüz?” dedi. Dedim ki, “Elbette görürüm.”
Hangi gelişmelerden sonra?
‘Butlan’ tartışmaları çıktıktan sonra. Şunu söyleyeyim: Kemal Bey’le iletişimsizliğimiz yok. Evine, iki kez bürosuna gittim. Dört beş farklı organizasyona davet ettim. Olağanüstü kongreye geldi, diğerlerine gelemedi. Bayram sabahlarında tüm genel başkanlarımızı ararım.
Ekrem Bey, avukatı aracılığıyla “Kemal Bey şu gün gelecek” diye bildirdi. Görüşme gerçekleştikten sonra da, Kemal Beyle gerekli sohbeti yaptığını, bunları bana aktarmak istediğini söyledi ama ben pazartesi günü göreceğim kendisini.
Çerçevesi neymiş bu sohbetin?
Kurultayda hep birlikteydik. Neyin olduğunu ve neyin olmadığını biliyoruz. En iyi Kemal Bey biliyor. Mahkemeye gitmemesini millet “Acaba bir şey var da onu mu söylüyor Kemal Bey” diye yorumluyor. “Kemal Bey’in bu konuya açıklık getirmesi parti açısından önemli” diye düşünüyor. Malum, bir sürü meczubun açıklaması oldu. MASAK raporu geldi, tertemiz. 1200 telefon dağıtıldı diye bir yalan atılmıştı. Bir tane telefon olmadığı çıktı. Dört döviz bürosu açıldığı söylendi. Büroların açılmadığı ortaya çıktı.
Ben zaten meseleyi sonuç odaklı değil, süreç odaklı görüyorum. CHP'yi sürekli tartışma içinde tutmak. Normal şartlarda kurultayı kaybedenler iktidardan şikayet eder. “İktidar gücüyle delegeler etki altına alındı” diye. Bu noktada, kurultay sürecini yöneten Zeynel Emre, Kılıçdaroğlu’nun birinci kurmayıydı, kurultay yapan o, böyle bir şey olmadığını açıkladı. Biz kurultayda azınlıktaydık. 35 il başkanı bizimleydi. 50'ye yakın il başkanı Kılıçdaroğlu tarafındaydı. Onlar da açıklama yapıyor kaçtır. Diyorlar ki “Kurultayımızda bir şey yok.”
Kemal Bey'in net ifadelerle bunu söylemesiyle ilgili beklentisi var Ekrem Bey'in. Hatta diyor ki “Kurultayın divan başkanıyım ve bu, Kemal Bey'in teklifiyle oldu.” “Bu konuyu en iyi Kemal Bey söyleyebilir” diye bir bakış açısı var.
Sizin böyle bir beklentiniz var mı?
Benim yok. 30 Haziran’la ilgili en ufak bir endişem yok. Ben meselenin CHP'yi tartıştırmak için kullanıldığını düşünüyorum. Ama arkadaşlar, CHP Türkiye Cumhuriyeti’nden önce kurulmuş olduğu için yüzde birlik riski bile ciddiye alıp değerlendiriyorlar. Böyle bir partiye oyun oynanabilir mi? Böyle bir şeyin önünü kesmek için Ekrem Bey içeriden hem divan başkanı hem partinin ilçe başkanlığından gelen biri hem de cumhurbaşkanı adayı sıfatıyla nokta koymak istiyor. Böyle bir görüşme olduğunu tahmin ediyorum.
Kemal Bey'in ziyaretinden sonra birtakım troller tarafından gerçek dışı onlarca iddia ortaya atıldı. Yok, (İmamoğlu) “Mitingler zayıf kalıyor, gelin, destek verin (demiş)” falan. Kemal Bey gelse şeref verir ama tarihin en büyük mitinglerini yapıyoruz. İyi niyetli olmayan çarpıtmalar oldu. Ekrem Bey, bana avukatıyla haber yollamış. “Bu çarpıtmaların tamamını yalanlayabilirsiniz genel başkanım” diye.
Bana dün kendisinden gelen not şu şekildeydi: “Bu söylenen spekülatif ifadelerin tamamı yalan. Beklentilerim doğrultusunda iyi bir görüşme yaptık.”
Sizin beklentiniz var mı Kılıçdaroğlu’ndan?
Bir beklenti söylemem bana yakışmaz. Yapılması gereken bir şey varsa kendileri takdir edip yapacaklar. Ne desem ayıp olur. Bu partide genel başkanlık yapmış olmanın kendilerine yüklediği sorumluluk, herhangi birimizin beklentisini karşılamak değil, parti için doğru olanı yapmaktır.
Kemal Bey diyor ki “Ben partiyi adliyelerde tartıştırmam.”
Bu konuda açıklama yapmak için adliyeye gitmeye gerek yok. Genel başkanımızın bir kez adliyeye gitmesi gerekti, koştuk, peşinden gittik. Arkasında oturdum. Ben önceki genel başkanım adliyeye gittiğinde onu yalnız bırakmam.
Açıklama yapmasına ihtiyaç var mı?
Kendi takdiri. Kamuoyunda böyle yüksek bir beklenti oluşuyor. Beklentinin karşılanmaması maalesef sayın genel başkana da şey yapıyor. Genel başkana hakarete varan şeyler olduğunda en çok ben üzülüyorum. Parti içinde olsa yapanları atacağım. Ama sosyal medyada kim ne diyor, ne yapıyor… Kimsenin kimliği belli değil.
Bir bilgi dolaştı: “Özgür Bey randevu istedi Kemal Bey…” Külliyen yalan. Kendisi de yalanladı. Randevu talebim olmadı ama ihtiyaç duysam çat kapı giderim. Genel başkanla bir şey konuşmak isteyip de beni reddedeceği bir durum olmaz.
Bu meseleyi karara bağlamak adına Özel ve Kılıçdaroğlu bir araya gelse iyi olur şeklinde bir yaklaşım var.
İhtiyaç duyduğum her seferinde gittim genel başkana. Genel başkan da öyle bir ihtiyacı gerekli görüyorsa, hiç problem değil, hemen görüşürüz.
Aranızda bu konu geçti mi?
Hiç geçmedi mi?
İddianameyi okuyunca ne gördünüz?
“Birileri kurultay tartışılsın istiyor ama maddi bir temel bulamadık" diyor iddianame. MASAK raporunda kapı gibi yazıyor zaten, “Para hareketi görülmemiştir.” İddianamede söyledikleri kıymetlendirilmeye çalışılan birtakım meczuplar var. Olacak şey değil. Dosyası ayrılan bizlerle ilgili en ufak bir şey yok yani.
Siz de şüphelisiniz.
Meczupların ifadelerinde adımız geçmiş ama beni bir şeyle de suçlamıyorlar. Kongreyi kazanma suçum var onların gözünde.
Butlan ya da kayyum kararı çıkarsa…
Tanımam. Tanımam.
Yani?
Tanımam kararı. Butlan ya da kayyum kararı çıkarsa tanımam. Nasıl İBB'ye kayyum kararı çıktı, aslında kayyum niyeti çıktı, biz tanımadık bunu ve gittik iradeye sahip çıktık… Ben delegenin de üyenin de bize oy veren herkesin de iradesine sahip çıkarım. Butlan kararı çıkarsa benim gözümde o da butlandır. Yok hükmündedir.
Tanımamanın pratik karşılığı ne olur?
Parti kendi hiyerarşisini kırmadan yönetilmeye devam eder. Hukuki süreci bir şekilde atlatır ve tamamlarız.
Binayı terk etmeme, CHP Genel Merkezi'nden ayrılmama gibi…
Tanımam işte yani. Benim siyasette anladığım bir şey var. Size bayrağı teslim ediyorlar. O bayrak sen ölmeden yere düşmez. 19 Mart'ta bunu yaptık. Hatta biz 31 Mart'ta bunu yaptık. Beklentiyi gördük ve bütün zorluklara, yaşadığımız sıkıntılara rağmen başarıya koştuk. İnsanlar bu azmi görünce kıymetlendiriyorlar. Kongrede bir yetki vermiş sana, “Elindeki bayrağı düşürme kardeşim” diyor. 19 Mart’ta İstanbul’un yetkisini vermişler. Senden önce bayrak düşmeyecek. Sen düşeceksin, bayrak duracak elinde. O bayrağı bir kenara koyarsan, yok düşeyim, sonra bir daha alırım falan… Bir daha vermezler. O yüzden verilen emanete sahip çıkmayı bileceksin. Öyle, siyaset güdümlü yargıyla margıyla olmaz. Ben Ankara’daki bu davadan 30 Haziran’da ya da daha sonra böyle bir karar çıkacağına yüzde bir ihtimal vermiyorum. Ama bir karar çıkarsa da bana teslim edilen bayrağı ne yana atarım ne elimden düşürürüm. Kimseye de vermem, ta ki kurultay… CHP’nin genel başkanları kurultayda değişir.
Deniyor ki, “30 Haziran'da butlan kararı çıkabilir ve görev son genel başkana devredilebilir.” Kemal Bey'e yakın isimler “Öyle bir karar olursa Kemal Bey partiyi ortada bırakacak değil” diye düşünüyor.
Bunu duymadım. Kemal Bey’in böyle bir ifadesi olacağını sanmam. Bunu Kemal Bey'e sormak lazım ya da o arkadaşlar isimlerini vererek sizinle röportaj yapsın. Butlan durumunda böyle bir şeyin olacağını iddia eden, güya CHP'li kimmiş, isimlerini duyalım. Tarih önünde bir kayda girsin bu arkadaşlar.
Halk TV'nin sahibi Cafer Mahiroğlu hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Ne düşünüyorsunuz?
Akın Gürlek diyor ki; “Yüzde 25'i ikna edebildik, nasıl oluyor bu yüzde 75'i edemiyoruz.” Burada kendisine bazı hedefler belirlemiş. Biri de muhalif ve özgür basın. Mahiroğlu’nun şahsında Halk TV'yi susturmak, esas maksadı. 560 milyar lira yolsuzluk var diye basın bülteni geçmişti. Biz dedik ki, “Altı yıllık bütçesi 490 milyar. Bunun yüzde 60-70’i personel gideri. Ne diyorsunuz!” Bunu Halk TV duyurdu. Başsavcılık iddiayı ortaya atıyor; cevabı Halk TV'den duyuyor millet. Diyoruz ya “Gelin TRT'den canlı yayın yapalım.” Onlar da “Gelin Halk TV'yi de susturalım. Sırf yalanlar duyulsun, cevaplar duyulmasın” istiyorlar. Burada hedef, Mahiroğlu'nun şahsı değil, gerçekler. Hakikate yakalama kararı çıkarmış.
Ferdi Zeyrek’in mezarındaki fotoğrafınız çok konuşuldu. Nasıl bir ilişkiniz vardı?
Çok yakın arkadaşım. 20’li yaşlarımızdan tanışırız. Ben Eczacı, o Mimarlar Odası Başkanı olduğumuz yıllarda; Manisa’da kent suçlarına, Sümerbank’ın özelleştirilmesine, Beyaz Fil’in satılmasına, Gediz’in kirletilmesine karşı birlikte mücadele ederek başladık. Ben onu aktif siyasete soktum, çok başarılı olacağını biliyordum. Belediye başkanlığı hayali olan birisiydi. Birlikte hayallerimizi gerçekleştirdiğimiz bir arkadaştı. Ferdi Zeyrek'in bir kız kardeşi var. Eşi de dört kız kardeş. Cenazeyi yıkamak da, mezara indirmek de bana düştü.
Cenazesini siz mi yıkadınız?
Ben yıkadım. Kefenlendikten sonra da aileyi tek tek aldım işte. Hocalarla birlikte ben yıkadım.
Neden?
Bunu aileden birinin yapması gerekiyor. İki hocaya bırakamazsın cenazeni. Kimsesiz cenazesi gibi yıkanmaz o. Orada biri olacak. Hatta çok yakın bir arkadaşı daha var, Manisaspor eski Başkanı Emre Asker. Onu da çağırdım. İkimiz içerideydik. Ben yıkanmasına yardım ettim, yıkadım. Ondan sonra kefenledik. Normali bu. Manisa’da böyle yaşıyoruz. Herkes yapıyor. Millet şey bekliyor. Bir adam genel başkan olunca kimliğinden sıyrılsın, yeni kıyafet giysin. Normal yaşantımızda nasılsak, öyleyiz biz.
Alışılagelen bir genel başkan portresi değil.
Ben genel başkanlık meselesinin geçici, Manisalı Özgür Özel kimliğinin kalıcı olduğunu düşünüyorum. Bu görev birgün bitecek. O zaman şey mi diyeceğim; “Ben tekrar normal insan oldum, eskiden genel başkandım?” Olmaz.
Ferdi Zeyrek’in ölümünde bir kuşku var mı?
Yok. Normal yollardan insanın içi almayınca taziyede de birçok kişi bunu ifade etti. Havuzda su bulanıklığı oluyormuş. Kendi mimar, orayı kendi yapmış. Elektrik Mühendisleri Odası'nın raporu var. Ki oda başkanı, Ferdi'nin de benim de yakın arkadaşımız. Raporda “Olmaması gereken beş büyük hata var” dediler. Kimin ihmali varsa ortaya çıksın ama suikast… Yok.
Neden bu ölüm büyük kırılma yarattı?
İnsanlar Ferdi Zeyrek'e baktıklarında büyükşehir belediye başkanından çok kendilerini gördüler. Çok doğal, çok samimi. Manisa bir buçuk yılda sevmişti, Türkiye de bir buçuk günde sevdi Ferdi’yi.
Bayburt’un 31 Mart’ı mümkün mü?
Bayburt Bayburt olalı böyle bir kalabalık CHP mitingi görmedi.
2011 yılında Kılıçdaroğlu, Doğu Anadolu’yu gezerken uğradığı Bayburt’ta birkaç yüz kişilik kalabalığa seslenebilmişti.
Haksızlık etmeyelim.
Bu, Kılıçdaroğlu’nun eksikliği değildi.
Çünkü CHP, 1989 yılında il statüsü kazanan Bayburt’ta bugüne kadar milletvekili çıkaramadı, hiçbir belediye kazanamadı. Erdoğan’ın rekor oylar elde ettiği şehirde muhafazakar sağın alternatifi milliyetçi sağ olageldi. 31 Mart’ta dahi çoğu CHP’li, AK Parti kazanmasın diye MHP’nin adayına oy verdi.
Bu tablo Erzurum’da böyle, Gümüşhane’de de.
Gezi Parkı eylemlerinde sokağa çıkmayan iki şehirden biri Bayburt’tu.
İlk kırılma 2021 yılında İmamoğlu’nun ziyaretinde gerçekleşti. İmamoğlu’nun şehir meydanında yaptığı açıklama ufak bir mitinge dönüştü.
Ancak dün Özgür Özel’in gerçekleştirdiği miting, AK Parti’nin kalelerinden birinin daha sarsıldığını düşündürüyor.
Normalde Bayburt’ta tüm mitingler meydandaki saat kulesinin önünde yapılırken, CHP’ye şehrin dışındaki Genç Osman Stadyumu’nun önü tahsis edildi. Yurtlar bir gün önce kapatılarak, öğrencilerin Bayburt’tan ayrılması istendi. Burada amaç, mitinge katılımı azaltmaktı.
Bayburtlular oyunu bozdu.
Stadyumun önündeki cadde hıncahınç doldu.
Aralıksız yağan yağmura ve doluya rağmen Bayburtlular alanı terk etmedi.
Bayburtluların yanı sıra Trabzon, Gümüşhane, Erzurum, Erzincan, Artvin ve Rize’den de katılım oldu.
‘Vefalı başkanım benim!’
Mitingin üç yıldızı vardı:
İlk sıraya Özgür Özel’i yazıyorum.
Özel, 19 Mart’tan bu yana katlanan performansıyla CHP’lilerin yalnızca genel başkanı değil, lideri olmayı başardı. Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’in cenazesindeki tavrı, Özel'in insani erdemlerini öne çıkardı. Söyleşimizde Özel’in yakın dostu Zeyrek’in cenazesini yıkayıp kefenlediğini öğreneceksiniz.
Bayburt’ta kalabalık içerisinden bir CHP’linin, Özel’e “Arkadaşını mezara indiren vefalı başkanım benim” diye bağırması, duygusal bağın bütün partilileri sarıp sarmaladığını ortaya koyuyor.
İkinci sırada Ekrem İmamoğlu var.
CHP’liler İmamoğlu’nu ‘siyasi tutuklu’ olarak görüyor ve İBB merkezli iddialara inanmıyor. Her yeni operasyon dalgası, yalnızca CHP’lilerdeki öfkeyi bileyliyor. CHP’liler dışındaki muhaliflerin de aynı hissiyatta olduğunu eklemeliyim.
Bayburt’un ikinci partisi olmak
Üçüncü sırada CHP’nin Bayburtlu Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Gökan Zeybek var.
“Bayburt’ta CHP mitingi mi? Güldürmeyin adamı” diye düşünen kim varsa fena halde çuvalladı. Zeybek, Bayburt’un CHP’ye değil oy, selam bile vermeyeceğine dair küstah algıyı, bu mitingi yapmayı teklif ederek ve şehirde haftalardır çalışma yürüterek paramparça etti.
Zeybek, Bayburt’un ikinci partisi olmak gibi gerçekçi bir hedef belirlemiş.
Çünkü Bayburtluların AK Parti’ye olan tepkilerini MHP’ye oy vererek göstermekten ya da aynı adayların her seçimde başka bir partide karşılarına çıkmasından usandıklarını biliyor.
Bayburtlular değişime ihtiyaç duyuyor.
Ne var ki…
CHP ve muhalefet, Bayburt’un Ferdi Zeyrek’ini henüz içinden çıkarabilmiş değil. İşte, o siyasetçiyi buldukları gün belki Bayburt’un 31 Martına uyanabiliriz.
Özgür Özel ile Çoruh’ta sabah maratonu
CHP lideri Özel, Bayburt mitingi için bir gün önceden geldiği şehirde Baksi Müzesi’nde konakladı.
Prof. Hüsamettin Koçan’ın kendi köyünde kurduğu güzel sanatlar müzesi, Bayburt’un dünyaya açılan kapısı.
Özel, her sabah olduğu üzere düne de yürüyüşle başladı.
Sabah 8’de Osmaniye Milletvekili ve Kadın Kolları Genel Başkanı Asu Kaya, İstanbul Milletvekili Gökan Zeybek, Balıkesir Milletvekili Ensar Aytekin ile polis korumalarının eşliğinde tepedeki Baksi köyünden Çoruh nehri kenarına yürüdü.
Kafileye ben de katıldım.
İki kilometrelik bu mesafe, yol yokuş aşağı olduğu için kolay katedildi.
Dönüşe geçildiğinde işin zorluğu anlaşıldı.
Yokuş yukarı tırmanışta yalnızca Özel ayakta kalabildi.
Maratoncu olduğu için bir mesafeden sonra koşarak, tepeye tırmandı. Polis koruması, Özel’in peşinden nefes nefese seğirtmek mecburiyetinde kaldı.
Kaya, Zeybek, Aytekin ve diğer yürüyüşçüler ise yolun bir bölümünü araçla katetti.
Bense Özel’in gerisinde…
Diğerlerinin önünde tamamladım.
Özel, Çoruh’a tepeden bakan Baksi Müzesi’nin balkonundaki sohbetimiz sırasında her gün iki saat spor yaparak, güne başladığını anlattı. Özel’in sabahki koşu performansı siyasette de maraton koşucusu olacağını hissettiriyor.