İktidarın İmamoğlu paranoyasının nedenlerini Selvi ifşa ediyor

İktidarın sözcülerinden Hürriyet yazarı “gereğini yapan Abdülkadir” Selvi, iktidarın Ekrem İmamoğlu paranoyasını iyiden iyiye açık etmiş.

Selvi, Ekrem İmamoğlu’nun iki ayrı konsey kurduğunu iddia etmiş.

Buna göre konseylerden ilki, para ve ekonomi ile ilgili.

İçinde TÜSİAD ayarında iş insanları, iş ve yönetim dünyasından uluslararası etkinliği olan isimler varmış ve paranın yönetimini bunlar ele almış.

Diğeri ise siyasi konseymiş, burada de tecrübeli, yine uluslararası tanınırlığı, bilinirliği olan eski ve yeni siyasetçiler yer alıyormuş.

Ekrem İmamoğlu bunlara danışıyor, bunlarla iş yapıyormuş.

Okuyunca güldüm. Belli ki bu iktidarın fikri ve iktidarın inancı.

Ekrem İmamoğlu’nun böyle bir yapı kurduğuna inanıyorlar.

Belli ki, iktidar kendi geçmişi ile İmamoğlu arasında bir paralellik kurmaya çalışıyor.

Çünkü AKP’nin kuruluş aşamasında AKP yönetimi de böyle yapılar kurmaya çalışmış, bu tip isimlerle bir araya geldiği toplantılar düzenlemişti.

İş dünyası ile evlerde görüşmeler yapılıyor, iş dünyası ikna edilmeye çalışılıyordu.

Hatta iş uluslararası boyuta taşınmış Soros gibi tiplerle dahi görüşülmüş, anlaşılmıştı.

Keza pek çok eski siyasetçiyle de AKP arasında bağlar kurulmuş, bu bağları sağlamlaştırabilmek için özgürlükçü ve liberal bir tavır takınılmış, Milli Görüş gömleği çıkarılıp dolaba asılmıştı.

Belli ki AKP kendi kullandığı el kitabının İmamoğlu tarafından da kullanıldığını düşünüyor.

Heraklit’ten haberleri olmadığı için İmamoğlu’nun da aynı suda yıkandığını zannediyorlar.

Açıkçası ben İmamoğlu’nun böyle konseyler oluşturduğunu hiç ama hiç zannetmiyorum.

Oluşturmak suç değil. Tam aksine bir siyasetçi için gerekli ve önemli bir şey. Keşke oluşturmuş olsaydı.

İmamoğlu’nun böyle bir konseyi olsaydı en azından kendisi içerdeyken eşinin Emine Erdoğan’dan hukuk alanında yardım isteyen bir mektup yazmasını ve Türkiye’deki düzeni zımnen kabul ettiğini göstermesini engellerlerdi.

Ne bekliyordunuz!

Günlerdir medyada Gazze’ye yardım götürmek için yola çıkan bir gemiden söz ediliyordu. Adını Gazzeli bir balıkçı kadından alan bir tekne.

Gemi dedikleri şey aslında 18 metre boyunda küçük bir yelkenli, görebildiğim kadarı ile ufak tefek bir keç. (Ketch)

Yani yıllar önce Türkiye’den yola çıkarılan Mavi Marmara gibi gerçekten bir gemi değil.

18 metrelik küçük bir Bodrum guleti ebadındaki teknenin tamamı yardım olsa taşıyacağı bir şey yok, zaten içinde bulunan malzeme, taşıdığı 12 kişinin iaşesini ya karşılar ya karşılamaz.

Yani gemi dediğin küçük bir yelkenli yat, yardım dediğin sembolik.

Gemide biri Türk, biri Türk asıllı Alman iki yurttaşımızın yanı sıra farklı ülkelerden ve farklı inançlardan insanlar da vardı.

Başlarında da iklim aktivisti olarak hayatımıza giren Norveçli Greta Thunberg.

Benzer bir amaçla yola çıkan bir başka tekneye İsrail Malta açıklarında saldırı düzenlemiş ve tekneyi geri çevirmişti.

Madleen adlı tekneye de bir operasyon yapması kaçınılmazdı, bekleniyordu.

Dün gece yaptılar.

Şaşırdık mı!

Elbette hayır.

İsrail fütursuz.

Uluslararası hukuk umurlarında değil.

İnsan hakları diye bir şeyden söz etmiyorlar bile.

Madleen’e de önce İHA’lardan asitli bir sıvı püskürtmüşler, sonra da tekneyi basıp 12 kişiyi alıp götürmüşler.

Mavi Marmara olayında da 6 gemilik bir filo söz konusuydu, İsrail o zaman da bu filoyu durdurmuş, Mavi Marmara’da 10 yolcuyu öldürmüştü.

Daha sonra da ölen bu 10 yolcu için Türk hükümetine 20 milyon dolar tazminat ödemiş ve Türkiye ile barışmıştı.

Bu kez ölü yok.

Yakalanan aktivistler ülkelerine geri yollanacakmış.

İsrail çoğu Avrupa ülkesi olan bu ülkelerle para karşılığı barışamayacağını düşündüğü için kimseyi öldürmemiş olsa gerek.

Yoksa insafa geldiklerinden değildir.

Zaten aksi takdirde Thunberg o teknede olmazdı.

Turistik bir karşılaştırma

Türkiye geçen yıl yaklaşık 61 milyon turist ağırladı ve 60 milyar dolar turizm geliri elde etti.

Bu, Türkiye’nin rekor turizm geliri oldu.

Sayısal artışın yanı sıra turist başına turizm gelirinde de yükseldik. 700 dolarlardan 900 dolarlara çıkarmayı başardık.

Sevindik.

Biliyorsunuz, geçen hafta İspanya’da idim.

Gitmişken, İspanya’nın da turizm rakamlarına bakayım dedim.

İspanya’nın da turizmde sundukları Türkiye’ye benziyor.

Deniz, güneş, tarih, yemek.

Ancak İspanyolların sayıları bizimden oldukça iyi.

48 milyon nüfuslu ülkeye gelen turist sayısı 138 milyon.

Nüfusları bizim yarımız kadar, ağırladıkları turist sayısı bizim 2 katımızdan fazla.

Gelire bakınca fark daha da açılıyor.

İspanya’nın yıllık turizm geliri geçen yıl 249 milyar dolara yakın. Bu yıl ise 260,5 milyar dolar olacak.

Yani turist başına elde ettikleri gelir 1900 dolar ile bizimkinin 2 katından fazla.

Başka bir hesapla her İspanyol’un cebine turizm geliri olarak 5 bin 400 dolar giriyor.

Bizde ise her vatandaşımızın cebine giren turizm geliri 650 dolar civarı.

Sakın bu yazdıklarımı bir eleştiri olarak görmeyin.

Turizm Bakanlığı’nı bu açıdan oldukça başarılı buluyorum.

Türkiye’nin imajına oranla, ekonomik krizlere ve siyasi görünüme rağmen Türkiye’yi turizm alanında büyütebiliyor olmaları gerçekten kayda değer bir başarı.

Ama başkalarının ne yaptığını da bilmeden ilerlemek mümkün değil.

Evet kendi çapımızda iyiyiz ama sonuçta keser sapı da değiliz!

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ? 

Rakipsizliğin çapsızlığın nedeni olduğunu unutmadığımız zaman.