İtirafçıların sicili

İBB operasyonu tam da umulduğu gibi ilerliyor.

Somut deliller açısından bomboş gibi görünen dosya, tam da başta tahmin edildiği gibi “itirafçı” ya da “iftiracı” anlatımlarıyla doldurulmaya çalışılıyor.

İlginç olan, “itirafçı” denilen kişilerin hepsinin AKP ile bir şekilde ilintisi ya da belediye ile AKP döneminden bu yana işlerinin olması.

Bunlardan en dikkat çekici olanı, Aziz İhsan Aktaş.

Aslında Cumhurbaşkanı’nın “ahtapot” tanımına en iyi uyanlardan biri.

Memleketin dört tarafına kollarını sarmış.

Belediyelerle iş kotarıyor.

Bazen kendi başına, bazen bir ortakla. Belediyenin meşrebine göre.

Özgür Özel, İhsan Aktaş’ın pek çok akaryakıt istasyonu sahibi olduğunu ve itiraf ya da iftiraları karşılığında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından ödüllendirilerek, belediyelerden alınan otoyollardaki benzin istasyonları ile ilgili imar planı yetkisi ile buralarda inşaatlar yapmasına izin verildiğini söylüyor.

Bakanlık CHP Genel Başkanı’nı yalanlıyor ama komik bir yalanlama.

“O yetki bakanlığımıza yeni verilmedi, epeydir bizdeydi” diyor.

Ama Aziz İhsan Aktaş’ın buralardaki istasyonlarının arazilerinde inşaat izni verdikleri iddiasını yalanlayamıyor. Yalanlayabildiği tek şey, bu yetkinin yeni olduğu iddiası. “Aziz Aktaş’a eski yetkimizle imar peşkeşi çektik” diyor Bakanlık.

İhsan Aktaş’ın en önemli iddialarından biri ise 75 milyon TL’lik alacağı için 1 milyon dolar rüşvet verdiği iddiası.

Alacağın yarısı kadar hatta fazlası rüşvet.

Emin olun “tahsilat mafyası” bile bu oranda bir pay almaz.

Peki diyelim ki, bu oranda rüşvet verdi.

Peki nasıl!

Hadi diyelim ki, parayı elden verdi.

Elden verdiği bu parayı, hangi hesaptan çekti!

1 milyon doları evde yatağının altında mı saklıyordu da, oradan ödedi.

Paranın izi nerede, yolu nerede!

Öyle ya az buz bir para değil, alacağının yarısı!

Bir diğer sözde itirafçı Ertan Yıldız.

O da bazı itiraflarda bulunmuş. Peki Ertan Yıldız’ın itirafları arasında İstanbul Etiler’deki Polis Okulu arazisine yapılan üç kule ile ilgili yaptığı aracılıklar da var mı!

Her türlü imar mantığına, imar ahlakına, imar edebine aykırı bu üç binanın hikayesini de anlattı mı itiraflarında Ertan Yıldız!

Merak ettiğimden soruyorum.

Çünkü bu işin çözülmesinde aracının Ertan Yıldız olduğunu bilmeyen yok!

Sadece onların soracak hali yok.

Baskı rejimlerinin kabusu yapay zeka gazeteciler olabilir

Yapay zekanın gelişimini büyük bir keyifle izliyorum.

Bazıları tarafından tehlikeli bulunsa da, hızlı gelişimi insanlık açısından korkutucu görünüyor olsa da yapacak bir şey yok. Önünde duramayacağımız bir gelişme olarak hayatımızın bir parçası.

Henüz emekleme aşamasında bile değil ama bu haliyle bile çok etkileyici.

Giderek pek çok işi elimizden alacak gibi duruyor.

Ve sevindirici olan ise benim mesleğimin de yapay zeka tarafından insanların elinden gidecek meslekler arasında gösterilmeye başlanması.

Benim için son derece keyif verici bir gelişme.

Yok yok Özlem Gürses gibi gazetecilikten bıktığım, yapılamaz hale geldiğini düşündüğüm ve Özlem Gürses’in çevresindekiler gibi “Bu iş yapılmaz hale geldi, en iyisi bırakmak galiba” dediğim için değil.

Dinsizin hakkından imansızın geleceğine inandığım için gazetecilik yapacak olan yapay zekayı destekliyorum.

Düşünsenize, yapay zekalı bir muhabir.

Trilyonlarca veriyi aynı anda görebilecek, işleyebilecek ve haber haline getirebilecek.

İktidarların, yönetimlerin herhangi bir bilgisayarda kayıt altına aldığı her kararı, her işlemi görebilecek, bunun yasal durumunu tartabilecek, bunun kimlerle nasıl paylaşıldığını ve kimlere nasıl avantaj sağlayabileceğini saniyeler içinde hesaplayıp bunu kamu yararına halka duyuracak bir yapay zeka gazeteci hiç de fena olmaz değil mi!

Ve daha önemlisi, bizimki gibi basın özgürlüğünün ayaklar altında olduğu baskıcı ortamlarda yapay zeka özgürlük karşıtı iktidarların kabusu olacak.

Düşünsenize hangi basın savcısı yukarıdan gelen emirler doğrultusunda bir yapay zeka uygulamasını ifadeye çağırabilir ki!

Hangi yapay zeka “hapse atılmakla” korkutulabilir ki!

Milyonlarca bilgisayarın ortak çalışması ile zihin ve bilgi üreten bir yapay zekayı kim demir parmaklıklar ardına hapsedebilir ya da Gulag veya Silivri mahpuslukları ile engelleyebilir ki!

Ve tabii şerefsizliği gazetecilik diye pazarlayanlar açısından bakılırsa, kim bir yapay zeka uygulamasını daha iyi hayat koşulları ya da daha iyi maddi imkanlar ile satın alabilir ki! Zannedenim gazeteciliğin geleceği yapay zekada.

Ve tabii ilkel baskı rejimlerinin sonu da!

Çünkü sonunda ülke yönetimlerini de galiba yapay zekalara bırakacağız. Oğlu, kızı, akrabası, hemşehrisi, köylüsü ve asla doyurulamayan maddi ihtiyaçları olmayan yapay zekalara!

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Namuslu insanlar namussuzların hedefi olmadığı zaman.