İzmir’de işçi ve işçi hakları tarihine geçecek zırvalıkta bir tartışma yaşanıyor.
Bir sendika, zam talebi ile işverenin karşısına oturduğu ve taleplerinin karşılanmaması nedeniyle greve gittiği için işveren, toplum ve medyanın bir kesimi tarafından suçlanıyor, eleştiriliyor, mahkum ediliyor, hakarete uğruyor.
Aslına bakarsanız tüm bunlar AKP’li yılların yarattığı tahribatın, algı bozukluğunun, değerler yıpranmasının ürünü.
Niye mi, anlatayım!
Önce özür dileyerek sormak isterim peki bir sendika bunları yapmayacak da ne yapacak!
Sendikal hak, grev hakkı, üretimden gelen gücün kullanılması kelimeleri içi boş kavramlar mı!
Sendika ile karşı karşıya gelen belediye “Çöpleri toplamayarak toplum sağlığını tehlikeye atıyorsunuz” demiş, neymiş İzmir kötü kokmaya başlamış.
Geçen sene, Paris’te belediye işçileri greve gittiler.
Paris’i kelimenin tam anlamıyla bok götürdü.
Çöp dağları en şık semtleri çöp toplama alanına çevirdi, Louis Vuitton’un, Chanel’in, Hermès’in, dünyanın en lüks ve pahalı
otellerinin, Crillon’un, Plaza Athénée’nin, Ritz’in önünde çöpleri kemirmeye gelen kedi büyüklüğünde fareler cirit attı haftalarca.
O günlerde Paris’te idim. Vallahi sokaklarda burnumuzu tıkayarak, çöplerden akan sulara basmamaya gayret ederek, farelerden kendimizi sakınarak dolaştık.
Işıklar şehri leş gibiydi.
Belediye arada bir korsan girişimlerle gece yarıları çöplerin bir bölümünü kaldırıyordu ama yeterli olmuyordu.
Kimse de “Bu sendika da sarı sendika” falan demedi.
Medeni dünyada sık sık grev olur.
Başınıza gelmiştir. Uçağınız kalkmaz, havayolu çalışanları, havaalanı çalışanları grevdedir. Trenle gideceğiniz yere gidemezsiniz, demiryolu çalışanları grevdedir.
Sendika ve grev modern toplumun, Batılı toplumun bir parçasıdır.
“Gereğinden çok işçi varmış.”
Doğrudur, kesin vardır.
Peki, o kadar işçiyi belediyeye kim doldurmuş, niye doldurmuş!
“Maaşları zaten çok yüksekmiş.”
Olabilir. Bilmiyorum maaşlarını ama hangi çalışan daha fazla maaş istemez ki! İsteyemeyen sendikalı olmayan, gücü olmayandır.
Gücü olan ister!
Sosyal demokrat bir partinin belediyesi, sosyal demokrasinin vazgeçilmezlerinden olan örgütlü iş gücüne karşı çıkamaz.
1 Mayıs’ta birlikte yürüdüğü sendikaya, 1 Haziran’da hakaret etmemelidir.
Bir yandan sendikal örgütlenmenin yetersizliğinden, sendikalı işçi sayısının azlığından şikayet edip, bir yandan sendikalı işçiden hakkını arıyor diye şikayetçi olmak manasızdır.
Peki niye AKP döneminin algı bozukluğu diyorum.
Mevcut iktidar önce belediyelerde, sonra tüm kamuda çok çirkin bir anlayışı getirdi.
“Taşeronluk”.
Başta ellerindeki belediyeler olmak üzere tüm hizmetleri taşeron şirketlere verdiler.
Bu şirketlerden bazıları belediye çatısı altında, bazıları ise dışındaydı.
İşçileri kadrosuz çalıştırdılar. Kadrolu olanları her yıl işten atıp, yeniden işe aldılar. Yasal limitin altında işçi çalıştırıp sendikal örgütlenmeye izin vermediler.
Şirketleri kapatıp, başka şirketler açtılar.
İşçi ezildi, işçi perişan oldu ama örgütlenemedi. İşçinin hayatı aksadı ama hizmetler sürdüğü için işçi dışındaki herkes memnun kaldı.
Bu kafaya haklı biçimde karşı çıkan CHP’nin bir belediyesinin bugün işçilere savaş açması doğrusu hiç anlamlı gelmiyor bana.
Sendika ağası pos bıyığını badem bıyık mı yapacak!
Gelelim sendika tarafına.
Belediyeye hak vermediğimi yazdım.
Peki ya sendikaya hak veriyor muyum!
Elbette hayır.
Bunlar sendika falan değil.
Kurumlarda çeteleşmekle, kurumlarda işçinin hakkını arayan sendika olmak aynı şey değil.
Bizdeki “cahil” sendika anlayışına sendika diyemeyiz. Adı ne olursa olsun!
Sendikacılık, maaş zammı zamanı masaya oturup, “Ne koparırsam kârdır” demek değildir.
Bugün İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde gereğinden yüzde 40 fazla işçi olduğu söyleniyor.
Sendika gereğinde buna da karşı çıkandır.
“Bu kadar işçiye gerek yok. Bu kadar işçi alırsan bütçen bizim hak ettiğimiz maaşları ödemene izin vermez” diyendir modern sendikacı.
Sendikanın şube başkanı olacak herif bunu yapacağına bütün akrabalarını belediyede işe sokmuşsa eğer sendikacı falan değil, çetecidir, feodal yapının kente sirayet etmiş, rezil bir temsilcisidir.
Hiçbir standarda, hiçbir genel ilkeye sahip olmadan bir ilde sıfır zamla toplu sözleşme imzalayıp, bir başka ilde yüksek oranlı zam istemek de “dürüst ve doğru” sendikacılık değildir.
İzmir’deki DİSK temsilcisi belediye başkanını “Oyumuzu AKP’ye veririz” diye tehdit etmiş.
Belediye başkanı olsam “Hemen verin hep birlikte gülelim” derdim.
Çünkü AKP İzmir’i alınca ilk yapacağı şey, o pos bıyıklı sendika ağasını kovup, yerine badem bıyıklıları doldurmak, tüm hizmetleri
taşeronlaştırmak, grev girişimlerini Cumhurbaşkanlığı kararıyla engellemek, kısa süre içinde sendikayı değil belediyeye İzmir’e
giremez hale getirmek olurdu.
Bu arada bunca olay, bunca gerilim arasında ben DİSK Başkanı’nı hiç ortalarda göremiyorum.
Arzu Çerkezoğlu idi galiba adı.
Ne düşünüyor tüm bu olanlar karşısında.
O da oyunu iktidara mı verecek acaba!
Trollerin anlattığı iddianameyi sonunda gördük
Kemal Kılıçdaroğlu’nun yenilgiye uğrayarak genel başkanlığı kaybettiği CHP Kurultayı’nın iptali ile ilgili davanın iddianamesi sonunda ortaya çıktı.
Henüz yazılmamış iddianamede neler olacağını iktidar trollerinden öğreniyorduk ama iddianameyi de sonunda gördük.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturma Bürosu’nun hazırladığı 40 sayfalık iddianamede “mağdur” olarak Kemal Kılıçdaroğlu görünüyor, “müşteki” ise eski AKP’li ve eski Hatay Belediye Başkanı Lütfü Savaş.
İddianame neden Basın Savcılığı tarafından hazırlanmış onu anlayamadım ama anladığım 40 sayfalık iddianamede şu anda elle tutulur, “Aaa, bak bu CHP yönetimini yakar” diyebileceğimiz herhangi bir delil falan yok. Mahkeme safahatında göreceğiz bu iddianameye gerçek bir delil ekleyip ekleyemeyeceklerini.
Şimdilik sürekli iddialar, o dedi, bu dedi cümleleri.
Döviz bürolarından, otellerden, salondan kamera kayıt talepleri ama aynı zamanda bu kayıtların gelse bile bir sonuç vermeyeceği çünkü görüntülerin kayıt altında olamayacağı şeklindeki bahaneler de iddianamede yer alıyor.
En iyisi ben uzun uzun yazacağıma, iddianameyi ekleyeyim.
Kendiniz okuyup, kendiniz karar verin…
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Adayı olurken desteklediğimiz yönetimi, seçilemeyince şaibeli ilan edecek kadar aşağıya düşmediğimiz zaman.