Demokratik hukuk devleti

İktidar, halkın iradesini yok sayarak yerine kendi iradesini koyuyor.

Sandıktan çıkan sonucu ortadan kaldırıyor.

Seçilmiş belediye başkanlarını görevden alıyor, tutukluyor yerlerine kendi memurlarını kayyım olarak atıyor.

DEM Partili belediye başkalarından sonra İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da dahil 8 CHP’li belediye başkanı da görevden alınıp tutuklandı.

İmamoğlu’nun yerine kayyım atanmadı ancak yüzlerce gözaltı ve tutuklamayla belediye bürokrasisi felç edildi.

Amaç İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni hizmet veremez hale getirmek.

Operasyonlar devam ediyor.

Delilden suçluya gidilmiyor.

Aksine önce belediye başkanları ve ekipleri suçlu ilân ediliyor, tutuklanıyor, arkasından delil bulunmaya çalışılıyor.

Delil de bulunamayınca bu kez tutuklular arasından “itirafçı” aranıyor.

Kabul edenler “itirafçı” oluyor, etmeyenler yeniden cezaevine gönderiliyor.

CHP lideri Özgür Özel isim de vererek somut örnekleri kamuoyuyla paylaştı.

Tabii “itirafçı” ile “iftiracı” arasında da büyük fark var.

İtiraf, tanık olduğu yasalara aykırı bir durumu kanıtlarıyla ortaya koymaktır.

Ancak ortada bir kanıt yokken, “öyle duydum, öyle tahmin ediyorum, bana öyle geliyor” diyerek ifade verilmesi itiraf değil iftiraya girer.

Bugün izlenen yöntem bu.

Bu yöntem de bu sürecin hukuki değil siyasi olduğunu göstermeye yeter.

Demokrasiler eşit koşullarda serbest yarışa dayanır.

Ancak iktidarın anlayışı böyle değil.

İktidar, yerel seçimlerde birinci parti olan CHP’yi ve cumhurbaşkanlığı seçimini kazanma şansı yüksek olan adayları yarıştan çıkarmak için yargı eliyle yol temizliği yapıyor.

İmamoğlu’nun ve ekibinin tutuklanmasının nedeni budur.

İmamoğlu’nu sandıkta yenemeyeceğini anladığı için adaylığını idari ve yargı kararlarıyla ortadan kaldırmaya yönelen iktidar kamuoyunu da inandırmaya çalışıyor.

Ancak halk bu soruşturmalara inanmıyor, güvenmiyor.

Anketleri göre halkın yüzde 70’i soruşturmaların hukuki değil siyasi olduğuna inanıyor.

Halk gerçeği görüyor.

AK Parti’nin hedefinin iktidarını sürdürmek, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı dördüncü kez aday göstermek ve seçtirmek olduğu çok açık.

İmamoğlu ve diğer CHP’li belediye başkanlarının görevden alınıp tutuklanmalarının da MHP lideri Devlet Bahçeli’nin davetiyle, terör örgütü PKK’nın kurucusu Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla başlayan sürecin de, anayasa değişikliği hazırlıklarının da amacı bu.

Sadece CHP değil bu gerçeği gören muhalefet partileri, sendikalar, odalar, barolar, diğer sivil toplum kuruluşları demokratik hukuk devletinden uzaklaşan bu gidişe karşı işbirliğini sürdürmelidir.

CHP’nin harekete geçirdiği toplumsal muhalefetin büyümesi bu gerçeğin kavrandığını gösteriyor.

Türkiye yeniden demokratik, laik, hukuk devleti niteliklerine kavuşuncaya kadar bu mücadele sürdürülmelidir.