CHP’nin değil Türkiye’nin sınavı

Döndük dolaştık geldik yine “Ne olacak bu CHP’nin hali?” sorusuna. Ama aslında bu sefer CHP’nin halini konuşmuyoruz. CHP’nin ahvalinde Türkiye’nin geleceğini konuşuyoruz.

Malumunuz, CHP’nin son olağan kurultayında oy satın alındığına ve Özgür Özel’in de bu şekilde Genel Başkan olduğuna yönelik iddialar var. Bu iddialar ışığında başlatılmış soruşturmalar ve tüm soruşturmaların toplandığı bir dosya var.

Davanın duruşmaları yapılıyor. Son duruşmada olağan kurultay şaibeli olduğu için gidilen olağanüstü kurultayın da geçersiz olduğuna dair ifade tutanağa girdi ve duruşma 30 Haziran’a ertelendi. 30 Haziran’da çıkacak karara göre, CHP’nin yönetimi düşebilir, hiç kurultay yapılmamış gibi Kemal Kılıçdaroğlu yönetimi geri gelebilir.

***

Özel’in seçildiği olağan kurultayı salonda izledim. Salondaki hava yarışın başa baş olduğu yönünde bile değildi. Türkiye’nin dört bir yanından gelmiş delege, il ilçe yönetimleri bir bir söz alıyor ve Kemal Bey dönemini sert bir dille eleştiriyordu. Özellikle sağ partilere verilen 30 vekil belli ki sabırları taşırmıştı, partililer burnundan soluyordu. Parti yıllardır sahada didiniyor, dövüşüyor, partililerin çabasıyla başka partilerin vekilleri seçiliyordu. Çok açık öfke ve hayal kırıklığı vardı.

Bugünkü tartışmalara bakınca inanın “Acaba Sayın Kılıçdaroğlu kurultay salonunda yok muydu, ya da konuşanları dinlemedi mi?” diyorum. Delegeye genel başkan adayları değil, adeta parti yön verdi.

***

Geldiğimiz noktada hükümete yakın kanallarda kurultayla ilgili iddialar havalarda uçuşuyor. Partiyi kurultaya götüren Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu kenarda bekliyor. Kemal Bey bu tavrıyla bütün bir hafta tartışıldıktan sonra haftanın son günü X’ten bir paylaşım yapmayı uygun gördü. Uzun uzun cümlelerin ardından, çeşitli benzetme ve imalarla partinin mevcut yönetimine savaş açtığını ilan etti.

Maşallah…

Siyaset Bilimci Behlül Özkan, hafta içi Kılıçdaroğlu dönemini analiz ettiği “Kılıçdaroğlu’nun Ana Muhalefet Liderliği ve İşbirlikçilik” makalesini yollama nezaketinde bulundu.

Özkan, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin genel başkanlığı koltuğuna oturduktan sonra iktidara pas atarak CHP içinde gücünü nasıl konsolide ettiği, “Muhalefete muhalefet etmeyin” söylemiyle de gücünün yelkenlerini nasıl doldurduğunu anlatıyor.

Makalenin şu kısmı vurucu, başka da bir söze gerek bırakmıyor:

“…Rejimin karşı karşıya kaldığı her krizde muhalefetin, düzen ve istikrarın korunması adına iktidarla bir ‘modus vivendi’ye (geçici anlaşma) varması; AKP iktidarına karşı uzun yıllardır toplumun neredeyse yarısını oluşturan muhalif kesimlere dönerek onları bu anlaşmayı kabullenmeye ikna etmesidir. İkinci sonuçsa bununla bağlantılı olarak iktidarın otoriterleşme yolunda attığı adımlara karşı direnişin asla bir seçenek olarak görülmemesi, bunda ısrar eden toplumsal muhalefet nezdinde devreye girilerek onların bu tutumunun soğurulmasıdır.”

***

Aslında 30 Haziran’dan sonra biz CHP’nin değil Türkiye’nin kaderini göreceğiz. Bu ülkede seçimle iktidar değişebiliyor mu, yoksa seçim sonuçları beğenilmeyince mahkeme kararıyla sandıktan çıkan karar yok mu sayılıveriyor bunu göreceğiz. Bu CHP’nin değil Türkiye’nin sınavı.