Siyasi krize rağmen ekonomide gevşeme tehlikesi

Merkez Bankası 19 Mart krizinin ardından işlerin rayına girdiğini anlatmaya çalışsa da pek inandırıcı olamıyor. Sıkı duruşun devam edeceğini söylüyorlar ama faiz ve kredilerde gevşeme sinyalleri gelmeye başladı. Ekonomiye darbe vuran siyasi krizin sürmesine rağmen, parasal gevşemeye gidilmesi, yeni döviz ataklarına neden olabilir.  

Bakan Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası yönetimi, “yıl sonu enflasyon hedefleri içinde kalınacağına ‘samimi olarak” inanıyoruz” demeye başladılar. Çünkü piyasalar en iyimser yüzde 31-32 hesaplanan yıl sonu enflasyonunun, yüzde 29 ve altındaki hedef rakamlara ineceğine inanmıyor. Bu nedenle neredeyse yemin ederek, piyasaları iknaya çabalıyorlar. 

Bu arada Enflasyon Raporu açıklamasının hemen ardından KOBi’lere ucuz faizli KGF kredileri verileceği açıklandı. Bunun ardından da yerli ve yabancı finans uzmanları, “Merkez Bankası’nın faiz indirimlerine haziranda mı yoksa temmuzda mı başlayacağını” tartışmaya başladı. 

Bu konuda yöneltilen sorulara Merkez Bankası yetkilileri, “kredi hacminde artış yapılırsa faiz yüksek kalır, krediler değişmezse, veriye bakarak faiz indirimine gidilebilir” yanıtları vermişlerdi. Halbuki hemen “zaten başlayacağı açıklanan KGF kredileriyle kredi hacminin artırılmasıyla birlikte faiz indirimlerine de başlanabileceği” gündeme geldi. 

Faiz indiriminin beklenenden erken gündeme gelmesinin ardında, Merkez  Bankası’nın fonlama faizindeki ortalama oranı düşürmeye başlamasının etkisi oldu. 19 Mart krizi ardından sürekli yüzde 49’dan uygulanan fonlama faizinin ortalaması, son günlerde yüzde 48’lere inmeye başladı. Bu nedenle politika faizinin indirilebileceği, bunun da haziranda olabileceği konuşulmaya başladı. 

KGF YETERLİ GÖRÜLMÜYOR 

19 Mart krizi ardından Bakan Şimşek ve Merkez Bankası yetkilileri, “kriz nedeniyle yapılan ek sıkılaşmanın enflasyonu indirmeye faydası olacağını” söyledi. Enflasyon Raporu sunumunda da “ek sıkılaşmanın iç talebi iyice daralttığı, bunun enflasyon hedeflerine ulaşılmasını sağlayacağı” iddiasında bulunuldu.  

Halbuki veriler imalat sanayi dışında, beklenen talep daralmasının olmadığını gösteriyor. Gerçekten talebin daha kısılıp enflasyonla mücadelenin güçlenmesi isteniyorsa, bu sıkılığın en azından 4-5 ay daha sürmesi gerekiyordu. 

Buna rağmen hemen gevşemeye başlamasının ardında reel sektörün artan şikayetleri yatıyor. Nisandan itibaren iç talebin artacağı, üretimin canlanacağı sözü verilen özel sektör, yaratılan19 Mart krizi ardından iyice zora girdi. Bu nedenle de “Yatırımdan vazgeçtik üretimi bile sürdüremiyoruz” diyerek, ucuz finansman taleplerini artırdılar. 

İşte bu nedenle Merkez’in planladığından çok daha erken parasal gevşemeyi başlatacağı tahmin ediliyor. KGF kredilerinin hem toplam hacim hem kredi rakamları açısından reel sektörün sıkıntısını gidermeyeceği, bu nedenle faiz indiriminin mutlaka yapılması konusunda siyasi baskı yaratıldığı gözleniyor. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın KGF ile birlikte faiz indirimlerinin de başlaması yönünde ekonomi yönetimine baskı uyguladığını tahmin ediyoruz. Çünkü parti tabanından gelen “artık dayanamıyoruz” baskısı arttı. Erdoğan’ın yüksek büyüme hırsıyla birleşince bu talepler gevşemenin erken başlamasını sağlıyor. 

SORUN SİYASİ KRİZ 

19 Mart krizi aslında ekonomik olmaktan çok, Ekrem İmamoğlu’na başlatılan siyasi yargı kararlarıyla başladı. Bu nedenle yaklaşık 50 milyar dolarlık döviz rezervi eridi. Son günlerde bir miktar giriş olsa da döviz talebinin tümüyle durulmadığı gerçeği ortada. 

TL’den kaçış ve dövize hücum yaratan neden, ülkede yeniden seçim yapılmayacağı izlenimi yaratan siyasi baskıydı. Bu baskının bitmediği aksine dalga dalga genişleyerek devam ettiği ortada. Yani 19 Mart krizinin asıl nedeni bertaraf edilmedi, siyasetin yeni krizlere zemin yaratması tehlikesi hâlâ devam ediyor.  O nedenle siyasi kriz sürerken ekonomide gevşemeye başlamanın getireceği risklerin büyük olduğu açık. Yani mevcut siyasi iklimde yeniden döviz atağı riski azalmadı, hatta arttığını söyleyebiliriz.