Sanayi dünyasından alarm sesleri yükseliyor. Sanayi deyip geçmeyin, modernleşmenin birinci dinamosu sanayileşmedir. Çağımızda gelişmiş, güçlü bir millet olmanın da birinci şartı sanayileşmiş olmaktır.
Şimdi şu açıklamalara bakalım:
İSO Başkanı Erdal Bahçıvan: “Sanayimiz açısından telafisi olmayacak ve artık her sektörde yılların birikimlerini kaybedebilecek noktalara doğru gidilmesinin endişesini taşıyoruz.”
Bahçıvan, enflasyonu patlatan politikaların “ciddi ekonomik tahribat” yarattığını, Şimşek’in programını desteklediklerini fakat özellikle “son 1.5 aydır yaşananlardan” ciddi endişe duyduklarını belirtiyor…
Ege Bölgesi Sanayi Odası Başkanı Ender Yorgancılar: “2024 yılı kayıp bir yıl oldu, üretimden satışlar geriledi. Yılın ilk üç ay sonuçlarına bakarsanız ilk 100’deki firmaların yüzde 80’inin zarar ettiğini görebilirsiniz.”
Yorgancılar, 2025’in de kayıp yıl olmaması için üretim bazlı, yeni bir ekonomik programın ortak akılla hazırlanarak uygulanmasının şart olduğunu belirtiyor.
GÜVEN SORUNU
Sanayideki sıkışma öyle birkaç aylık değil… “Faiz sebeptir” sloganıyla ucuz kredi dağıtarak tüketimin ve enflasyonun körüklenmesi kabaca on yıllık bir sorundur.
Mehmet Şimşek’e “para politikası”yla sınırlı yetkiler verilmiş, uçurumun kenarından dönülmüştü. Fakat, siyasetin yanlışları Şimşek’in sınırlı doğrularını da aşındırıyor.
Nitekim, “19 Mart olayı” üzerine, zaten çok hasar görmüş olan hukuka ve yargıya güven büsbütün sarsıldı. Çünkü İmamoğlu ve arkadaşlarının tutuklanması olağan bir adli süreç olarak yürütülmedi, “turpun büyüğü” ve “silkeleme” operasyonu olarak icra edildi.
Hukuka güven büsbütün sarsıldığı içindir ki, yabancı yatırımcılar hemen çıkıp gitmeye başladılar. (Bloomberg, 23 Mart)
40 lirayı gören doları, dövizi tutmak için Merkez Bankası 60 milyar dolara yakın rezerv harcadı, faizi yükseltti borsada vahim düşüşler yaşandı, finansmana ulaşım daha da zorlaştı. Bunun sanayiciye yansıması ağır oldu.
İşte Sanayici Erdal Bahçıvan’ın “son 1.5 aydır” diyerek ifade ettiği budur.
Öyle bir noktaya gelindi ki, “siyasi güvensizlik”, Şimşek’in ortodoks politikasına güçlü ifadelerle açıklanmış olan güveni de artık sarsıyor.
TÜSİAD’ın da söyledikleri bu sorunlardı. Fakat Ömer Aras ve Orhan Turan hakkında yapılanlar, hukukun bir güvence olmasının yanında gerek görüldüğünde bir “had bildirme” olarak işlediği endişesini arttırdı. Nihat Zeybekçi’nin dediği gibi ekonomiye zarar verdi.
YATIRIM GELMİYOR
Şimşek Doha’daki konuşmasında konu sorulduğunda, “iyileşmeyi sıcak para tarafında daha çok görüyoruz. Uzun vadeli yatırımlarda ise henüz o kadar net bir tablo yok” diye cevap verdi.
Hukuk sorunlarını konuşmaktan dikkatle kaçınan Şimşek, bu cevabıyla her şeyi anlatıyor: Yabancı sermaye faizden para kazanmak için gelmeye başladı ama “uzun vadeli yatırımlarda henüz o kadar net bir tablo yok.” Çünkü yatırımcı “uzun vadede” siyasetin ve kurumların nasıl davranacağı konusunda emin değil.
Yani hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, Merkez Bankası ve Düzenleme Denetleme gibi kurumların, TÜİK’in işlevsel bağımsızlığı…
Temeldeki bu sebepler yüzünden yatırımcı gelmiyor.
ON YILDIR
19 Mart ekonomide ağır bir sorun yarattı fakat ekonomi zaten kritik dengelere dayanıyordu.
Mart başında Prof. Dr. Şenol Babuşcu “Yanlış fren ekonomiyi yavaşlatmaz, güçsüzleştirir. İnşaat büyürken sanayi yerinde sayıyorsa, geleceğe değil bugüne yatırım yapıyoruz" diye uyarmıştı.
Prof. Hakan Kara “ekonomi doğru yerden yavaşlamadı. Zayıflayalım derken yağ değil kas yaktık" diyordu.
Hatta, sorunun kökleri daha gerilerde. Bu iktidarın yasalaştırdığı 11. Kalkınma Planı’nda, 2014’ten itibaren ekonomik büyümenin “tüketim”in ağırlıklı olduğu, sermaye yatırımları ve ihracatın yetersiz kaldığı yazılıdır. (Resmi Gazete, 28 Temmuz 2019, paragraf, 131)
On yıl nasıl geçmiş, görüyorsunuz. Seçim kazanmak için Babuşçu Hoca’nın deyişiyle, “geleceğe değil bugüne yatırım” yapınca böyle oluyor.
2014’ten itibaren tarım, sanayi, teknoloji öncelikli politikalar izlenseydi Bulgaristan’ın, Romanya’nın, teknoloji ihracatında Vietnam’ın gerisine mi düşerdik?!