MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, bir süredir düzenli olarak “hukuk dersleri” veriyor.
Halka açık bu hukuk derslerinden savcıların ve hakimlerin de yararlanmasını bekliyor olmalı.
Ancak mahkemelerdeki süreçlere bakınca hâkim ve savcılarımız bu derslerden yararlanmak konusunda pek istekli görünmüyorlar.
Yıldız, son dersinde “masumiyet karinesine ve şüpheden sanık faydalanır ilkesine” dikkat çekti.
“Duruşmaların aleni, davaların makul sürede sonuçlandığı, delillerin vasıtasız olduğu” bir hukuk düzeninin gerekliliğine işaret etti.
Mesela İstanbul’un seçimle iş başına gelen Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, tutuklanalı 60 gün oluyor.
Hâlâ ortada bir iddianame yok.
Basına yansıyan bilgilere göre savcılığın elindeki deliller “vasıtasız delil” niteliğinde de değil.
Gizli tanık beyanları, tutuksuz yargılama vaadi almış itirafçı ifadeleri “vasıtasız delil” sayılmaz.
Feti Yıldız Bey, bu davayı mı kastediyor bilmiyorum ama söyledikleri ister istemez bu soruşturmayı çağrıştırıyor.
“Şüpheden sanık yararlanır” kuralı, ceza hukukunun en önemli kurallarından biri.
Ancak bizim alaturka yargı sistemimizde tam tersi oluyor: Şüpheden savcı yararlanıyor!
Kamuoyunu ilgilendiren davalarda, iddia edilen suçların önemli bölümü, “şüphenin” gerçek delil sayıldığını gösteriyor.
MHP, AKP’nin iktidar ortağı sayılabilecek bir konumda.
Sanıyorum bu uyarıları yapma gereğini duymalarının nedeni hukukun siyasallaştırılmasından duydukları endişe.
Hukuk bir kere bu hale geldi mi, filmi geri sarmak o kadar kolay olmuyor çünkü.
Kolay olmuyor çünkü sistem, böylece kendini tekrarlar hale gelebiliyor.
İktidar el değiştirdiğinde, bir önceki dönemde yaratılan hukuk, yeni muktedirlerin, eski muktedirler üzerine uygulayacağı bir yönteme dönüşüyor.
Neresinden baksanız bir kısır döngü bu.
Bugünün muktedirlerinin hiç unutmamaları gereken bir gerçeği hatırlatayım: Her iktidar biter! Mutlak iktidarlar, mutlaka biter!
İktidardayken, muhalefetteymiş gibi düşünmeye çalışmakta yarar var.
* * *
Bu kadar hırsız, terörist vs. nereden çıkıyor?
Cezaevlerinde kapasite fazlası 106 bin kişi var. Türkiye'de, sadece cezaevleri kapasitesinin üzerinde iş yapıyor. Bu durum gösteriyor ki ya suç işlenmesi önlenemiyor ya da hapishaneye bir kere giren kişi ortamın şartlarına müdavim oluyor. Bizde mi tuhaflık var, yönettiğini iddia edenlerde mi?
Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre Türkiye’de cezaevlerinin nüfusu 403 bin 60’a ulaştı.
Bu rakamı geçtiğimiz hafta yayımlanan gazetelerden aktardım.
Yani sayı bu son bir hafta içinde biraz artmış da olabilir, tahliyeler nedeniyle biraz azalmış olması da mümkün.
Artmış olması daha da mümkün çünkü sadece son 6 ayda hapishanelerin nüfusu 50 bin kişi artmış.
Hapishanelerdeki 346 bin 442 bin kişi hükümlü, 56 bin 618 kişi ise tutuklu.
396 cezaevi var ve toplam “yatak kapasitesi” 297 bin.
Yani yaklaşık 106 bin kişiye cezaevlerinde yer yok. Demek ki bazı cezaevlerindeki mahkumlar yataklarda dönüşümlü ya da “başlı-kıçlı” olarak yatıyorlar.
Cezaevleri, şu anda Türkiye’de kapasitesinin üzerinde “iş yapan” tek yer!
İmkân olsa İzlanda’yı satın alsak ve hapishane adasına çevirsek, yine de 10 bin kişi açıkta kalıyor. Acaba Trump, Grönland’ı satın almayı başarırsa yakın dostu Erdoğan’a bir kıyak yapar da adanın bir bölümünü bize hapishane olarak kullanmak üzere tahsis eder mi?
Adalet Bakanlığı’nın yeni yapacağı infaz düzenlemesi ile bu nüfusun biraz seyreltilmesi ümit ediliyor.
Ancak şimdiden söyleyeyim, bu işe yaramaz.
Daha önce de bu amaçla bazı infaz düzenlemeleri yapıldı, sonuçta yine aynı yere geldik.
Belli ki Türkiye’de suç işlenmesi önlenemiyor.
Suçluyu yakalamak ve hapse atmak üzerine bir düzenimiz var, suç ortamını ortadan kaldırmak mümkün olamıyor.
Muhtemelen hapishaneye bir kereliğine bile giren bir kişi, o ortamın şartlarında müdavim haline geliyor.
Ceza ve yargı düzenimiz caydırıcı değil, ceza infaz kurumlarımız da ıslah etmiyor.
Prof. Dr. Celal Şengör hakkında geçenlerde “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurum ve organlarını aşağılama” iddiasıyla dava açıldı.
Prof. Dr. Şengör, Türk halkının zekâsını gösteren IQ seviyesi hakkında yorumlarda bulunmuş.
Savcılık da bu iddiayı beğenmemiş, dava açmış.
Onun için bu yazacaklarımı dilimi ısırarak yazıyorum, ama öyle görünüyor ki Türkler son zamanlarda çıldırmış durumdalar ve hapse girmek için bahane arıyorlar gibi.
Yoksa bu kadar mahkûm ve tutuklu nüfusu nasıl biriksin?
Çünkü memleketi yönetenlere göre ülkede her şey yolunda. İş diyene iş, aş diyene aş hazır.
Ama yine de suç işlemeden duramıyorlar belli ki.
Yoksa sorun yöneticilerimizin bizlerden gerçekleri saklamasında mı yatıyor?
Bu kadar hırsız, bu kadar terörist, bu kadar katil aramızdan çıkabiliyorsa bizde mi tuhaflık var, bu ülkeyi yönettiğini iddia edenlerde mi?
* * *
Biraz da gülelim
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç:
“Dünyanın en şeffaf yargı sistemi Türkiye’dedir. Bu bir abartı değil, hakikattir.”