Trump-Netanyahu ilişkileri Ortadoğu ve Türkiye açısından son derece önemli. ABD daima İsrail’i destekledi. Führer Netanyahu’nun Gazze soykırımına bile kayıtsız şartsız destek verdi.
Aynı Trump, Körfez Arap ülkeleriyle 2 trilyon dolar civarında ticari anlaşmalar imzaladı. Araplar İsrail’e karşı sert bir tavır takınmadılar ama Gazze’nin İsrail’e ikram edilmesini asla kabul etmezler, kendi rejimlerini sarsacak tepkiler doğurur.
Trump bir denge kurmak zorunda.
Türkiye açsısından "dostum Trump" döneminde ABD ile ilişkilerin gelişmesi bekleniyor. Hem Suriye ve PYD sorunu açısından hem F-35 gibi konular açısından bu gerekli de... Hatta Türk-Amerikan ilişkileri Kıbrıs ve Ege sorunları açısından bile önemli.
Fakat Türkiye’nin İsrail’e şiddetle karşı çıkıyor olması ABD ile ilişkileri olumsuz etkilemez mi?! Bu da gündemdeki önemli bir soru.
KUTSAL-OLMAYAN İTTİFAK
Netanyahu’nun söylediği gibi, Trump, "İsrail’in Beyaz Saray’da sahip olduğu gelmiş geçmiş en büyük dostu"dur. Netanyahu kameralar önünde Trump’a şöyle demişti:
"İncil, İsrail halkının aslanlar gibi yükseleceğini yazıyor. Ve biz bugün yükseldik, Yahuda Aslanı'nın kükremesi Orta Doğu'da yüksek sesle duyuluyor. İsrail hiç bu kadar güçlü olmamıştı." (4 Şubat 2025)
Netanyahu, Gazze’de soykırım yaparken Tevrat’ı işaret ederek "Hamas'a karşı Yeşaya kehanetini göreceğiz" diye konuşmuştu. (26 Ekim 2023)
Trump’ın da böyle kuvvetli mistik inançları var. "ABD’yi büyük yapmam için beni Tanrı gönderdi" sözünü hatırlayın…
Uzun asırlar öncesinin bir kutsal metnindeki ifadeyi, 21. Yüzyılda kendileri veya fiilleri hakkında işaret sayabiliyorlar!
Trump’ın ekibinde, BM temsilciğine atadığı Elise Stefanik gibi "İsrail’in Batı Şeria üzerinde İncil’e dayalı hakkı vardır" diye konuşan insanlar var. Fakat…
‘ÖNCE AMERİKA’
Trump’ın "Önce Amerika" milliyetçiliği ile, Hıristiyan Siyonizmi’nin Tevrat ve bir ölçüde İncil referanslı İsrail fanatizmi arasında farklar önemlidir.
Trump, Neo-Con’lardan da bir ölçüde farklıdır. Neo-Con’lar askeri müdahale yanlısıydı. BOP onların projesiydi. Trump ise Amerika’yı Çin tehdidi dışındaki sorunlardan, hatta Avrupa savunmasından bile çekip çıkarmak istiyor. Barış olsun, ticaret yapsın, politikası bu.
Bu politikanın, Netanyahu ile uyuşmayan tarafları artık ortaya çıkıyor.
Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz’un, Trump’ın bilgisi dışında Netanyahu ile İran’a yönelik askeri operasyon senaryoları hakkında yoğun temaslarda bulunması, Trump’ı öfkelendirmiş, onu görevden almıştır.
Ve, Trump, İsrail’in beklentisinin aksine İran’la nükleer enerji müzakerelerini devam ettiriyor hatta "Bir anlaşma yapmaya yaklaştığımızı düşünüyorum" diye açıklama bile yaptı. (15 Mayıs)
Trump’ın 2 trilyon dolarlık anlaşmalar imzaladığı Körfez gezisi de Netanyahu’yu ve İsrail’i tedirgin etti.
YENİ DENGEDE TÜRKİYE
Trump’ın, Körfez gezisinde Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet Şara’yı övmesi, görüşmesi, Suriye üzerindeki yaptırımları kaldırması, dörtlü zirveye Erdoğan’ın çevrimiçi katılması, Trump’ın Netanyahu’yu öfkelendiren politikalardır.
İsrail gazetesi Haarets’de Yossi Verter, Trump’ın 2 trilyon dolarlık Köfez gezisi üzerine, "Trump'ın Netanyahu'ya mesajı sesli ve net: işten çıkarıldın!" diye bir makale yazdı. Amerikalıların yeni favorisi artık İsrail değil, Körfez’di…
Washington Post’ta Ishan Tharoor, "Trump’ın gönderdiği mesajlar İsrail’de endişe yarattı… Netanyahu’yu bypass etti" diye yazdı.
Batı basınında Trump’ın Netanyahu’ya mesafe koyduğu yolunda haber ve yorumlar çıkıyor.
Tabii ki Trump’ın İsrail’e desteği devam edecek ama "Önce Amerika"nın gereği olan dengeleri kurmaya çalışacak.
Türkiye bunu iyi kullanabilirse yararlı çıkar. Özellikle Suriye’de İsrail’in elinin çektirilmesi, istikrarın sağlanması Türkiye için önemlidir.
Netanyahu, Beyaz Saray’daki konuşmasında "Suriye’de Türkiye ile çatışmak istemiyoruz" demişti. (7 Nisan 2025)
Ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın elbette isabetli şu sözleri:
"Sadece İsrail'le değil, bölgede hiçbir ülkeyle Suriye'de çatışma niyetimiz yok… Amerika'nın Netanyahu'ya tabiri caizse bir ayar vermesi, bir çerçeve çizmesi gerekiyor" (9 Nisan)
Orta Doğu’da yeni bir denge oluşma yolunda. Türkiye, hamaset ve popülizme kapılmadan devam edebilirse, akıllı diplomasi ile bu dengeyi etkileyebilir, kazanımlar elde edebilir.