Çözüm, herkesin iyi hissettiği ve kimsenin öteki olmadığı duygudur

Belki bu satırlar yazıldıktan sonra belki bugün, PKK kendini feshettiğini açıklamış olacak. Esasen, 27 Şubat’ta Abdullah Öcalan’ın yaptığı çağrıyla sürecin en önemli aşaması bitmiş ve fesih kararının yolu açılmıştı. O çağrının özetinin özeti de, artık Kürt halkı adına ve Kürtlerin hakları namına herhangi bir girişime gerekçe olarak silah ve şiddeti araç olarak kullanma devrinin tamamlandığı gerçeğiydi. PKK’yı kuran adam bu dönemin kapandığını ilan etmişti. Bu çağrı PKK’ya olduğu kadar sahaya da; şiddeti ve silahı araç olarak gören girişimlere yüz verilmemesi mesajını içeriyordu.

PKK silah bıraktıktan ve kendisini dağıttıktan sonra da bazı gruplar şiddetten vazgeçmeyebilir mi? Mümkün. Dünyadaki bazı örneklerde bu yaşandı. Ama ne olursa olsun bunu deneyenler sadece terör için terör yapmış olur, taban desteği bulamaz ve marjinal kalıp kısa sürede silinir gider. PKK’yı oluşturan şartların ortadan kalktığı gerçeği, bundan sonra yeni bir PKK’ya hayat hakkı tanımaz. Yol siyasettir ve zaten politik kapasitesi yüksek bir hareket olan Kürt siyaseti bu yolda acemilik çekmeden kendisini kabul ettirmeyi başarır.

Terör ve şiddetle bağ hem pratikte hem de felsefe olarak koptuktan sonra gerisi kolay olacaktır. Artık, o aşamaya gelmiş bulunuyoruz.

Buna “hayırlı olsun” dememek haksızlık olur.

İçinde kan ve gözyaşı olan, acıyla ve öfkeyle yoğrulmuş süreçlerde siyasi olarak da duygusal olarak da zordur. Herkesin bir acı hatırası vardır ve bunları geride bırakmayı kabullenmek kolay değildir. Ancak, bir daha bu acıları yaşamayacak olmak, şiddetin ve silahın gölgesi olmadan birlikte ortak iyiliği paylaşmak hedefi her şeyden güçlüdür. Bugün geldiğimiz nokta da budur. Yeterince kötü şey yaşandı, herkes fazlasıyla acı çekti ve bu mesele Türkiye’yi yakın vadede 40 yıl, uzak vadede de en az bir asırdır hak ettiğinden çok fazla yaraladı. Daha fazla taşınamazdı…

“PKK, Türkiye’deki eylemlerini zaten bitirmişti, zaten Suriye’ye ağırlık veriyorlardı” gibi sözler ise yanlış değil ama gelinen noktanın büyüklüğü yanında süreci izah etmeye yetmezler. Bir dönem kapanıyor ve Türkiye geç de olsa bir büyük meselesini iktidarıyla muhalefetiyle birlikte çözüyor. Bu model umarız başka büyük meselelerde de işler. Umarız, Türklerin ve Kürtlerin; yani hepimizin en önemli meselesi olan demokrasi ve hukuk için de buradan bir kapı açılır. Ki, gerçek çözüm zaten topyekün demokratikleşmeyle sağlanabilir. “Kim ne şart ileri sürüyor, PKK ne istiyor?” gibi soruların cevabı da burada yatıyor. Herkesin kendisini eşit ve duygusal olarak öteki hissetmediği bir ülkeye ulaşmak bütün pazarlıkları bitirir ve herkesi memnun eder. Çözüm denilen şey de bir sürü politik ve teknik ayrıntının üzerinde aslında sadece o duygudur.

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin sürece verdiği benzersiz katkı, başlangıçta harekete geçirdiği ivme ve iktidarı cesaretlendirmesi tekrar takdiri hak ediyor. Bahçeli, büyük değil çok büyük bir iş yaptı. Önceki çözüm süreçlerinden dili yandığı için bu kez yoğurdu üfleyerek yiyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da süreci yönetmeyi başardı. Başta CHP Lideri Özgür Özel olmak üzere muhalefet liderleri Türkiye’nin önüne gelen fırsatı görerek çözüme destek verdiler. İmralı’dan DEM’e Kürt siyaseti de süreci kolaylaştırarak olabilecek en iyi iletişimi yaptılar. Böylesine zor bir süreç ancak bu kadar iyi idare edilebilirdi. Bununla birlikte, arka planda bu trafiği kontrol eden ve önceki tecrübeleri heba etmeden süreci ustalıkla yöneten MİT ve Başkanı İbrahim Kalın da övgüyü hak ediyor. En kritik işler ve en ağır sorumluluk onun omuzlarındaydı, başardı.

Bu tablo, büyük problemlerin ancak bütün tarafların hep birden elini taşın altına koymasıyla çözülebileceği gerçeğini bir kez daha teyit etmiştir. Taş yerinden nasıl kaldırılacaksa öyle kaldırıldı. Hayırlı olsun…