Son birkaç asır milletimiz için felaketlerle dolu geçti. Hazar Denizi’nden Cebel-i Tarık’a, Viyana’dan Yemen’e kadar geniş topraklara hükmeden devletimiz Anadolu’ya kadar geriletildi. Mağlubiyetler, ric’atler, kayıplar ile milletimizin özgüveni tarumar oldu.
Biz, özgüveni kırılabilecek bir millet miyiz? 9 ve 16’ncı yüzyıllarda, Çin Denizi’nden Atlantik’e kadar Türk devletleri vardı. Karahanlılar, Peçenekler, Tolunoğulları, Gazneliler, Selçuklular, Harzemşahlar, Delhi Sultanlığı, Çağatay Hanlığı, Altın Ordu, Bengal Sultanlığı, Timur İmparatorluğu, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Safeviler, Avşarlar, Fatımiler, Memlukler, Osmanlı İmparatorluğu ve daha nicesi. Seyyah İbni Battuta, 14’üncü yüzyılda Tunus’tan Hind’e kadar Türkçe konuşarak seyahat etmenin mümkün olduğunu yazmıştı. Türkler, Müslüman olduktan sonra, başta Kürtler ve Araplar olmak üzere bölge halklarıyla ittifak yaparak, kaynaşarak, kardeş olarak tarihe istikamet çizmişlerdi; tarihten silinmeleri o kadar kolay olabilir miydi? Zaferler kadar felaket ve badireleri de yaşamış, her türlü zor sınavdan başarıyla çıkmış bir millete boyun eğdirmek mümkün olabilir miydi?
Ne var ki, Bizans’a, Haçlılara, Asya’nın kudretli ordularına diz çöktüren, Malazgirt’te, Mohaç’ta, Kosova’da, Çaldıran’da, Ridaniye’de, İstanbul önlerinde destanlar yazan, Moğol ve Timur istilasına dayanabilen, her türlü isyanı, iç karışıklığı bastırabilen, aşan ve yoluna devam eden bir millet, Yunanistan gibi küçük bir ülkenin ordusunu yenmekle avunur hale geldi.
Daha da kötüsü oldu maalesef: PKK gibi bir terör örgütü, adeta bir dev’e hücum eden sineğin minik ısırıkları, o özgüveni yıkılmış, yıpranmış milleti tedirgin eder, “acaba bölünür müyüz?” kaygısını zihinlere taşır hale geldi.
Her terör saldırısı ülkeyi tedhiş etti, panikletti. Hükümetler devrildi. Büyük ekonomik maliyet oluştu. Korkuyla birlikte öfke büyüdükçe büyüdü. O küçük mesele, siyasi, askeri, iktisadi, içtimai ve ruhsal olarak iyi yönetilemediği için “bir sinek bir kartalı yere vurdu” sanıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu ülkeye ve millete hizmetleri saymakla bitmez; lakin, “en önemlisi nedir?” deseniz, Erdoğan, bu ülkeye ve bu millete o yıpranmış, o kırılmış, sinmiş, saklanmış özgüvenini yeniden kazandırdı.
Erdoğan için Türkiye tarihi 1923’te başlamıyordu. Erdoğan, bu milletin uzun, upuzun bir yolculuk yaptığının farkındaydı. O uzun ince yolda, büyük zaferler kadar büyük fetret dönemlerinin de olduğunu biliyor; milletin ruhuna işlemiş tarihi tecrübenin her engeli aşmaya kudretli olduğu hissiyle hareket ediyordu. Önüne konulan her bariyeri de işte o hissiyatla aştı Erdoğan. “Olmaz, imkansız, yapamayız” diyenlerle, karamsar, kötümserlerle değil, eziklerle, daha yola çıkarken kaybetmişlerle değil, inanmışlarla, adanmışlarla, kader-i İlahi’ye teslim olarak yol yürüdü Erdoğan.
Önce terörün millet üzerindeki moral bozucu etkisini kırdı. Şehit cenazelerinin istismarının önüne geçti, terörün siyasete müdahalesini engelledi. Büyük bir milletin küçük saldırılarla sarsılamayacağını gösterdi.
Sonra, silah üretim tekellerini kırdı Erdoğan, terör örgütünü kollamak adına silah satmayanlar karşısında eğilmek yerine yerli sanayiye ağırlık verdi. Türkiye’yi kendi silahını üreten, bir de ihraç edip savaşların seyrini değiştiren ülke konumuna yükseltti.
Ordu, emniyet, istihbarat ve devletin diğer alanlarında, terörle işbirliği içindeki hainleri cesaretle ve kararlılıkla temizledi. Kendisinden önce kimsenin yapamadığını yaptı, FETÖ belasından ülkeyi kurtardı.
Yetmedi, diplomasiyle, hatta bölgeyi kurgulayarak terörün kaynaklarına tek tek darbe vurdu.
Millet, Erdoğan’la sadece rahat bir nefes almakla kalmadı, tarihte yaşanmış olanın yine yaşanabileceğini hatırladı; özgüvenini tekrar kazandı.
İşte bugün, terörle mücadelede gelinen aşama, Erdoğan’ın millete aşıladığı o özgüvenin neticesi.
Şu, “Öcalan hapisten çıkacak, terör örgütüne taviz verilecek, ülke bölünecek, Türkiye teslim oluyor” yaygarası koparanlar var ya… Erdoğan hem kendisindeki, hem millete verdiği aşırı özgüvenle bütün bu ruhsuz, iradesiz, korkak ve o halleriyle terörün esir aldığı çatlak sesleri susturdu, marjinalleştirdi, tarihin çöplüğüne gönderdi.
Terörün bitmesi, yeni bir Malazgirt olmasa da, Malazgirt ruhunun yeniden inşasıdır. Türk, Kürt ve Arap, aralarındaki engelleri kaldırıyor, birlikte, el ele tarihin sahnesine yeniden çıkıyorlar. Erdoğan ise, kadim mazinin mirasıyla, imanı ve özgüveniyle, aydınlık bir geleceğin inşasına liderlik ediyor.