Kemal Can yazdı: Kolay süreç bitti zorlusu başlar mı?

Türkiye milenyuma girerken, ülkenin siyasi kaderinde etkisi büyük iki kritik olay ve isim vardı. 1999 yılında Öcalan’ın yakalanarak Türkiye’ye getirilmesi, AB sürecinden bölge dengelerine, toplumsal tansiyondan siyasal iklime kadar önemli sonuçlar doğurdu. Öcalan’ın yargılanırken ortaya koyduğu “çözüm-katkı perspektifi”, o zaman karşılık bulmamış olsa bile yıllar içinde Kürt meselesinin seyrini belirledi. Yine 2000’lerin girişinde, başka bir isim, herkesi şaşırtan bir çıkışla ülkeyi erken seçime götürme kararını açıkladı. Bahçeli’nin kararı öyle bir zamanlamayla ve öyle bir konjonktürde gelmişti ki, Türkiye’nin siyasi serüveni yepyeni bir yola girdi. 2015’te sayfayı tazeleyen ve yazmaya başlayan yine Bahçeli olacaktı. O zamandan bu yana çeyrek yüzyıl geçti ve yine aynı iki ismin başrolünde olduğu ve iddiaya göre “devlet” üzerinden irtibatlandıkları bir sürecin, önemli bir aşamasını geçiyoruz. “Kurucu önder” ve “bilge lider”, her ikisi de “devlet aklını” fazla önemsemeleriyle biliniyor, tanınıyor.

Hikaye malum: 22 Ekim’de Bahçeli şaşırtıcı grup konuşmasını yapmış, “Öcalan meclise gelsin ve örgütü feshettiğini açıklasın” demişti. Öcalan, 27 Şubat’ta bu çağrıya neredeyse kelimesi kelimesine uydu ve “PKK kendini feshetmeli” dedi. Kandil karara uyacağını açıkladı ve 5-7 Mayıs’ta toplanan kongre karar verdi. Muhtemelen siz bu yazıyı okurken açıklanmış olacak. Daha ne olduğunu anlamaya vakit olmadan, ismi bile konmadan altı aylık sürede oldu hepsi. Bahçeli ilk çıkışını yaptığında, en merak edilen, en zor olacağı varsayılan hatta olmayacağından emin olunan başlıklar bir çırpıda geçildi. “Bahçeli’nin bu sözü bir karşılık bulur mu? Öcalan böyle bir şey yapar mı? Öcalan yapsa bile Kandil buna uyar mı? Uysa bile bir şey almadan yapar mı? Birileri bu işi bozar mı?” Bu sorular çok konuşulmuştu ama konuşulanlar en hızlı en kolay geçildi. Dar anlamdaki sürecin deklare edilmiş hedefler itibariyle tamamlandığı bile söylenebilir. Şimdi ise bu aşamaya kadar pek konuşulmayan, “sonra bakarız” denilen asıl zorların zamanı başlıyor. Takvimi uzun, başlıkları çok.

İlk tepkiler ve şimdiden yapılanlar

Günlerdir beklenen “kongreyi yaptık” haberi hemen yankı yarattı. İlk reaksiyon, sürecin banisi ve hasta yatağında bile bekçisi olan Bahçeli’den geldi. Ahmet Türk’ü arayıp “hayırlı olsun” dedi. Peşinden MHP’li Celal Adan, “kan ve kin dönemi bitmiştir” açıklaması yaptı. Adan, sevincini ifade ederken, Bahçeli’nin “çelikten iradesi ve bilgece idaresine” gönderme yapmayı ihmal etmedi. Bu vurguya neden gerek duyulduğu, AKP’den gelen ilk tepkilere bakınca daha iyi anlaşılıyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan “bekleyeceğiz”, AKP Genel Başkan Yardımcısı Yalçın da “Tek bir açıklamayla fesih olmaz” dedi. Erdoğan da bir gün sonra, hep vadeyi uzatan tavrını devam ettirdi: “Her an müjdeleri alabilirsiniz, alacaksınız”. DEM Parti’den gelen açıklama ise ileriye doğru konuşuyor: Umut ve kardeşlik, barış vurgusundan sonra, “demokratik toplum, özgür siyaset ve evrensel hukuk” adımları beklentisi ve Meclis’in rolü işaret ediliyor. Kritik nokta ise Öcalan, Bahçeli, Erdoğan ile birlikte Özgür Özel de teşekkür listesine katılıyor. Van’da konuşan Özgür Özel de anneler gününü Kürtçe kutlayıp, “Terörsüz Türkiye’ye evet diyoruz. Kayyım uygulamasının son bulmasını, siyasi tutsakların özgür kalmasını bekliyoruz Buna evet demeyen, bu sürecin dışındadır!” (…) Sırrı başkana verdiğimiz söz, kardeşlik bize emanet” diyerek cevap vermiş oldu.

Bundan sonrası daha zor dedik. Ancak, yine nispeten kolay halledilecek meseleler, hâlâ sanki en zorlu başlıklarmış gibi konuşuluyor. Geçilen aşamaların tamamlayıcı adımlarına dikkat çekiliyor. Fesih, silah bırakma ve Öcalan’ın durumu, lider kadronun yeni ikametgâhı gibi. Evet teknik açıdan bunların bazıları çetrefilli ama geçilen aşamaların hızı ve kolaylığının bu adımlara yansıması zor değil. Hatta bazı düzenlemelerin şimdiden ve hiç duyurulmadan yapıldığını anlıyoruz. PKK, kongre açıklamasında “Öcalan’dan gelen raporları değerlendirdik” diyor, yani yoğun bir temas olmuş. İddialara göre, Öcalan’ın kongrelere dahil olması sağlanmış. Pervin Buldan ve Remzi Kartal, ayrıntılara girmeden doğrulayan şeyler söylediler. (Kartal, ‘yanlış anlaşıldım’ diye düzeltti) Öcalan için daha geniş bir çalışma alanı ve sekretarya oluşturulduğu, hatta Ankara’da ameliyat olduğu iddiaları bile gündeme geldi. Bu iddialar doğru olmasa veya açıklanması tercih edilmese bile, çok da zor olmadığı açık. İktidar sahasındaki topa yapılacak hamle için, bir şeyler yapmaktan ziyade bazı şeyleri yapmaktan vazgeçmekten söz ediliyor. Hasta tutsaklar, infaz düzenlemesi ve kayyımlar. Bunlar açılım değil, zaten ortadan kalkmaları için “yapılmaması” yeterli.

Asıl süreç şimdi başlıyor

“Turpun büyüğü ise başka yerde”. Asıl zorlu mesele, Sırrı Süreyya Önder’in, Öcalan’ın çağrısının sonuna sesli olarak eklediği dipnotta, DEM Parti’nin açıklamasında ve iyimserlerin beklentilerindeki barış, demokrasi, hukuk alanında yürünecek yolda. Elbette eğer böyle bir yol varsa ve böyle bir yolculuk planlanıyorsa. Zira yaygın iddialarda olduğu gibi bu işin kısa vadeli pragmatik faydaya çevrilmesinin kolay olmadığı, böyle bir formülün henüz netleşmediği ortada. Barıştan demokrasiye, hiç olmazsa normalleşmeye bir kapı açılması “çağrısını” yapacak veya bu alanda adım atacak olan da “menfaat” konusunda çok duyarlı. Şimdiki sorular: Erdoğan, Öcalan kadar kolay ikna olur mu? Bahçeli, şimdiye kadar olduğu gibi “çelik iradesini ve bilgece idaresini” bu konuda da gösterir mi? (Bir soru: “Bahçeli, rol paylaşımının gereğini yapıyor” diyenler, artık rasyonel görünen tüm argümanları saçmalaştıran abartıyı nasıl açıklıyor) Özel izin veya isme çıkarılmış biletle geçilecek bir kapının, herkes için demokrasi ve özgür siyaset alanına açılmayacağı ortada. Gelinen bu aşamada, “hele bir fesih olsun, hele bir silahlar bırakılsın” ertelemesi ve mümkün olduğunca kapalı süreç, artık daha sıkıntılı ama sadece “satış” için açık tutulan bir süreci devam ettirip, otokraside dolu dizgin gidilmesi ihtimal dışına çıkmadı.

Buraya kadar olanlar sınırlı sayıda aktörün dahil olduğu kapalı bir süreçti. Kendi hedeflerinin bir aşamasına da ulaştı. Bu nokta, ne tür muhasebe hesabı yapılırsa yapılsın, somut bir sonuçtur hatta iyi bir sonuçtur. Bunun tamamlayıcısı olan teknik adımlar ise sadece süreci kapatır ama onu yeni bir yola sokmaz. Ama eğer süreç devam edecekse, çok daha fazla aktörün dahil olacağı, hesaba katılacağı; eğer makul uzlaşı zeminleri kurulmazsa çok sert mücadelelerin yaşanacağı bir sahnede cereyan edecek. Akıllı davranıp, dışarda ve karşıda kalmamayı başaran kurumsal ve toplumsal muhalefetin dahil olma biçimi ve Kürt siyasi hareketinin tutumu ise belirleyici olacak. Ayrı kulvarlarda giden İmralı ve Silivri süreçlerinin ilişkisini kuracak olan, gündemin ve çoğunluğun biriktiği taraf olarak muhalefet. İmamoğlu’nun “İstanbul ile Van’ın kaderini bağlaması” bu yüzden. Sürecin ısrarlı teşvikçisi Bahçeli’nin, sürece katılacak aktörler listesini değiştirip değiştirmediğini ve Erdoğan’ın “fayda” heveslerini henüz bilmiyoruz. Bahçeli, sürecin işaret fişeğini atmasıyla eş zamanlı olarak CHP’ye açık saldırılara başlamıştı. Partinin ve genel başkanının adını anmama tavrı sürüyor. Erdoğan ise iklimi değil de karşısındakileri normalleştirip nefes alma derdinde. Bir de, Özgür Özel’in, açıldığını ve kabul ettiğini söylediği bir savaş var.