Önümde MetrPOLL Araştırma’nın mart ayı ortasında yaptığı bir anket. “Abdullah Öcalan ile yürütülen yeni süreci destekliyor musunuz?” sorusuna sadece yüzde 23,8 evet demiş. Hayır diyenler yüzde 67,7. Parti tercihlerine göre sorulduğunda DEM Parti seçmeninin yüzde 70’i, MHP seçmeninin yüzde 36’sı, AKP seçmeninin yüzde 32’sinin evet dediğini görüyoruz.
MetroPOLL sordu: Yeni süreci destekliyor musunuz?
PKK kongresini topladı ancak sürece yönelik kuşku, kaygı ve itirazlar bitmedi
Aradan geçen zaman içinde 19 Mart gibi çok ciddi bir kriz yaşadık ve halen sürüyor. Daha önemlisi PKK nihayet beklenen kongresini 5-7 Mayıs tarihleri arasında topladı ve her an silahları bırakma ve kendisini feshetme kararını açıklaması bekleniyor. Bütün bunların yeni sürece bakışı etkileyeceği kesin ama kamuoyunun genel ilgisizliği, mesafesi ve büyük çoğunluğun gelişmelerden pek de memnun olmaması değişmişe benzemiyor.
Peki neden? Aslında birbirinden farklı, kimi zaman birbirini tekzip eden gerekçeler söz konusu. Bazılarını hızlıca ele almaya çalışalım.
Aktörlere güvensizlik
Türkiye’deki kutuplaşma nedeniyle tek bir kamuoyundan söz etmek mümkün değil. Hele PKK ve Kürt sorunu söz konusu olduğunda. Fakat farklı kutuplar bu sürecin aktörlerinden en az birine güvenmiyorlar: İktidara, PKK’ya veya her iki tarafa birden. Bu arada sürecin öne çıkan isimin MHP lideri Devlet Bahçeli olması Kürt hareketinin bir kısmının güvensizliğini artırırken, bazıları da tam tersine “Bahçeli varsa devlet de vardır” diyerek onun varlığını önemsiyor.
Halkla ilişkiler sorunu
Sürece kuşkuyla bakanların neredeyse tamamı “neler olup bittiğini, neler olacağını bilmiyoruz ki!” diye şikayet ediyor. Bu tür çatışma çözümlerinde belli oranda gizlilik şart olmakla birlikte kamuoyu desteği de elzem. Fakat son sürece Erdoğan’ın çok da gönüllü olmadığını baştan sezdirmesi iktidar yanlısı medya ve diğer kurumların topa girmemesine yol açtı. Üstüne Bahçeli’nin rahatsızlığı eklenince sürecin halkla ilişkiler boyutu iyice ihmal edildi. Kürt hareketi de yanlış bir şeyler yapmamak için büyük ölçüde sessizliği tercih edince meydan büyük ölçüde süreç karşıtlarına kaldı.
Suriye’deki durumun belirsizliği
Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat açıklamasının Suriye’deki PYD/YPG’yi bağlayıp bağlamadığı tartışması büyük ölçüde “bağlıyor” diye sonuçlanmışken Kamışlı’da toplanan Kürt konferansında “özerklik” ve “adem-i merkeziyet” gibi önerilerin öne çıkması kafaları karıştırdı. Hal böyle olunca “PKK silah bırakmayacak, hepsi YPG’ye katılacak”, “Bütün bunlar Suriye’de bağımsız Kürt devleti kurmanın ön hazırlıkları” gibi itirazlar kolay alıcı bulabiliyor.
PKK ile pazarlık yapıldığı iddiaları
Devletin Öcalan ve PKK’yı muhatap almasını kabul edilemez bulanlar ayrıca örgütün son dönemde iyice gücünü/etkisini yitirdiğini, zaten ömrünün uzun olmadığını ileri sürüyorlar. Onlara göre devlet örgütle gizli pazarlıklar yaparak onu hayata döndürüyor ve bu telafisi olmayan çok büyük bir hata. Bu kişiler PKK’nın tarihi boyunca sık sık isim değiştirdiğini, fesih kararı alınsa bile bunun bir aldatmaca olacağını düşünüyorlar.
PKK’nın fesih kararına karşı çıkan Kürtler
Bunların tam karşısında, bölgedeki son gelişmeler nedeniyle PKK’nın elinin olağanüstü ölçüde güçlendiğini, buna karşılık Cumhur İttifakı’nın iyice zor durumda olduğunu düşünen Kürt hareketi içinde ya da çeperinde yer alan bazı kişiler bu süreci bir tür “devleti kurtarma operasyonu” olarak görüyor ve eleştiriyorlar.
Sürecin tek kazananının Erdoğan olacağı iddiası
Bahçeli’nin ilk çıkışından itibaren bunun bir aldatmaca olduğunu, devletin Öcalan’a bazı ufak tefek tavizler vererek Erdoğan’ı Kürt oylarıyla yeniden -ve hatta ömürboyu- başkan seçtirmeyi planladığını düşünenler var. Yaşanan gelişmeler nedeniyle büyük ölçüde açığa düşen bu itiraz sahipleri 19 Mart sonrasında iktidarın süreci, muhalefetin yükselişini engellemek ve gündemi yeniden ele geçirmek için kullandığını söyler oldular.
Sürecin demokrasiye yol açacağını şüpheli bulanlar
Silah bırakma ve fesih kararının demokrasinin önünü açacağının garantisi olmadığı, hatta tam tersine mevcut otoriter düzenin bu yolla tahkim edileceği iddiası muhalefet içerisinden gelen en güçlü karşı çıkış olarak dikkat çekiyor.
Bu iddiaların her birinin haklı görünen yönleri var gibi duruyor fakat bunların büyük ölçüde bu süreçten, özellikle de başarılı bir şekilde sonuçlanma ihtimalinden duyulan rahatsızlık nedeniyle türetilmiş olduklarını düşünüyorum. Ekim ayından beri gerek yayınlarda, gerek yazılarımda bu iddiaların büyük çoğunluğuna yönelik eleştirilerimi dile getirmiştim, bu nedenle bu yazıda tekrarlamak istemiyorum.
PKK kongresiyle önemli bir eşiğin aşıldığını, bundan sonra işlerin bir yönüyle kolaylaşacağını, ama birçok açıdan da zor günlerin bizleri beklediğini düşünüyorum. Bu itiraz sahipleriyle tartışmalarımız sürecek.
Şahsen “devlet”in değil “ülke”nin bekâsını önceleyen biri olarak gidişatın Türkiye halkları için iyi olma ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyor ve bunu istiyorum.
Bu bağlamda bu günlere gelmemizdeki katkıları nedeniyle Sırrı Süreyya Önder’i bir kez daha rahmetle anıyorum.