PKK silah bırakırsa ne olurun en önemli göstergelerinden biri dün DEM Parti’nin daha örgüt silah bırakma ve fesih ilanını tam tekmil yapmadan yayınladığı açıklama oldu.
DEM Parti Merkez Yürütme Kurulu fesih açıklaması yapılmış gibi davranıp, aslında dün öğle saatlerinde olması beklenen açıklamaya göre planlanmış adımı atarak “PKK’nin tarihi kongre kararlarıyla birlikte elli yıllık çatışmadan barış ufkuna bir adım daha yaklaşıldığını…” ilan etti.
Eğer DEM Parti’nin açıklaması PKK’nın açıklamasından sonra gelse idi de son derece anlamlıydı. Ancak beklenen takvim işlememesine rağmen, açmak gerekirse ve ileri bir yorumla, PKK’ya rağmen ya da ondan önce DEM Parti bir pozisyon ortaya koyuyorsa bu bile terörsüz bir Türkiye’de siyaset kanallarının işlerlik kazanmasına bir işaret olarak okunabilir.
Açıklama birçok satırı ile yapıcı ve geçmişle hesaplaşmadan çok geleceği inşa etme üzerine kurulu bir dil taşıyor.
“Gerçekle yüzleşmekten, adaleti tesis etmekten kaçmayacağız; kaybettiklerimizin ruhunu incitecek hiçbir adıma, süreci zedeleyecek hiçbir söyleme, barışın yolunu kesecek hiçbir eyleme asla izin vermeyeceğiz. Eşit yurttaşlığın, demokratik siyasetin ve barışın yılmaz savunucuları ve taşıyıcıları olacağız.”
Bu cümlelerin gereğini tam olarak yapmak kolay değil. İleriye dönük fazla iyimser ve acelesi beklentilere girmeye de gerek yok.
PKK’nın silah bırakma kongresi üzerinden her iki tarafta da duyguları tahrik edecek odakların çıkması muhtemel. Terörsüz bir Türkiye’nin, güvenlik endişeleri taşımayan bir siyasetin, askeri parametreler ve refleksler üzerinden varlığını tarif etme ayrıcalığını yitirecek bir yürütme pratiğinin anlamsızlaştıracağı odakların varlığı hafife alınacak risk değil.
Yerel yönetimlerden basın özgürlüğüne, başkanlık ya da parlamenter sistem tercihlerinden siyasi partiler yasasına kadar her detayı terör ve güvenlik endişesi bağlamı ile tarif ve tahrif etmeye alışmış bir zihin pratiğinin yeni sürece alışması zaman alacaktır.
Bunun için de siyasetin sorumluluk üstlenmesi gerekiyor. Önce siyaset kurumunun ve aktörlerinin sonra da kamuoyunda kanaat oluşturan isimlerinin ezberlerini gözden geçirmesi ve yeni bir dil inşa etmesi için ciddi bir çaba ve sağduyuya ihtiyaç var.
DEM Parti’nin açıklamasındaki ton bu inşa sürecinin en azından bir yerde başladığını gösteriyor. Eğer dünün işaret ettiği gibi PKK vesayetinden kurtulmuş bir Kürt siyaseti sahici bir tutum üretebilirse bundan herkes kazanacaktır. Demokratikleşmenin ve siyaset üreterek ülke yönetmenin toplumun tüm kesimlerini kapsayacak bir ölçeğe erişmesi için de tüm tarafların katkıda bulunması şart.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli dünya çatışma çözümü literatürüne geçecek bir duruş sergiledi. Daha önce de muhtemel bir çatışma çözümüne karşı duracak aktörlerin “buz kırıcı” rolü oynadığı örnekler yaşandı. Ancak Bahçeli’nin neredeyse amansız ısrarı olmasa idi bugünkü noktaya gelinmesi de mümkün olamazdı.
Bahçeli’nin çıkışı ile olgunlaşan süreci; siyaset kasları zayıflamış, bürokratik refleksleri siyaset olarak tanımlama açmazına düşmüş AK Parti’nin kurucu bir dille ileri taşıması gerekiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan başta mütereddit yaklaşımları ile soru işaretleri oluşturmuş olsa da özellikle Aralık’ta Şam’da gerçekleşen rejim değişikliği sonrası sergilediği tutumunun partinin ve iktidarın diğer kadroları tarafından da benimsenmesi önemli bir katkı olacaktır. Partililerle konuşmasında milletvekilleri ve bakanlara da sorumluluk düştüğünü ifade etmesi bu eksikliği Erdoğan’ın gördüğünü gösteriyor.
Süreçte belki en zor ikilemi CHP yaşıyor. Bir yanda 19 Mart’ta Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ile başlayan süreçte arkasına aldığı kitleselleşen bir tepki var. Diğer yanda ise siyasal olarak kendisine yakın duran DEM Parti kitlesini yabancılaştırmadan Türkiye için kritik bir eşikte tutum belirlemesi gerekiyor. Burada takınılacak tavır CHP’nin Türkiye’nin geleceğine dair perspektifine ve güvenlik/özgürlük dengesindeki yönetme kapasitesine dair önemli işaretler taşıyacak.
Kimsenin geçmiş acıları yok sayması, yitirilen canları umursamaması ya da geride kalanların yalnızlığını anlamsızlaştırması mümkün değil. Bundan sonra yapılması gereken de bunlara saygı duyarak yeni nesiller için bir gelecek inşa etmek. PKK şu saate kadar resmen kendisini feshettiğini ilan etmese de Türkiye’deki siyasal harita, ilan edildiği üzerinden yeniden tanımlanmış durumda. Dün yaşanmamış gibi bir siyasetin imkânı kalmadı ise tüm aktörlerin yeni Türkiye için sorumluluk alması gerekiyor.