ABD Başkanı Trump, çağımızdaki otoriter-popülist akımların kusursuz bir örneği... Bütün bu akımların özelliklerini onda görmek mümkün… Üstün, hatta Allah tarafından görevlendirilmiş bir lider… Herkes ona itaat etmeli, sadakat göstermeli… Yargıymış, kurumlarmış, bağımsız Merkez Bankası’ymış hepsi itaat etmeli…
Kamu görevlerine atamalarda kıstasının ne olduğunu en iyi gösteren örnek, Trump’ın 2017’de FBI Başkanlı James Jomey’le yaptığı görüşmedir. Comey’yi yeniden aynı göreve atamak için Trump beklentisini söyler:
“Sadakate ihtiyacım var, sadakat beklerim.”
Comey’nin cevabı:
“Ben size sadece dürüstlük sözü verebilirim.” (7 Haziran 2027)
Ve Trump, Comey’yi görevinden attı…
Devletler böyle kişilikli, prensipli kamu görevlileriyle ayakta durabilir.
Peki, anayasa? Trump için anayasanın değeri nedir?...
TRUMP YEMİNİNİ UNUTTU
Trump kabaca iki milyon yabancıyı sorgusuz sualsiz yurt dışına atmak istiyor. Bunları “katiller, haydutlar” olarak niteliyor, “cehenneme göndereceğim” diyor.
Hayır, buna ancak yargının karar verebileceği yolunda Amerikan Anayasa Mahkemesi’nin kararları var. “Temel insan hakları, ülkedeki yabancılar için de geçerlidir.”
Trump “derhal karar vermeleri” için mahkemelere baskı yaptı ama sözünü dinletemiyor.
Yargı deyip geçmeyin, iktidara geldikten sonraki ilk 100 gününde Trump’ın göçmenlerle, Filistinli öğrencilerle, üniversite fonlarıyla ilgili kararları hakkında 200 yürütmeyi durdurma kararı verdi…
Trump yargıçlardan şikayetçi…
NBC televizyonundaki mülakatta bu konular konuşulurken, with Kristen Welker, Trump’a sordu:
“Başkan olarak Amerika Birleşik Devletleri Anayasası’nı savunmanız gerekmiyor mu?”
Trump’un cevabı şöyle:
“Bilmiyorum!”
Halbuki 24 Ocak’ta görevine başlarken “anayasayı muhafaza, himaye ve müdafaaa edeceğime” diyerek böyle vurgulu bir ifadeyle yemin etmişti!
Trump, bilgi olarak bilmediğinden değil, kendisinden üstün, kendisinin uymak zorunda olduğu bir kuralı, bir normu içine sindiremediğinden ‘bilmiyor’!
HUKUK DEVLETİ VE POPÜLİZM
Bütün çağlar boyunca hükümdarlıkların da bir takım temel kuralları oldu.
Fakat devletin görev ve yetkilerini, vatandaşın hak ve mükellefiyetlerini, devletin temel organlarını sayarak düzenleyen metinlerin ortaya çıkması modernleşmeyle ilgilidir.
Fizikte Newton, siyaset bilimi ve anayasa hukukunda Montesquieu aynı çağın çocuklarıdır.
Devlet yetkilerini sınırlayan, düzenleyen, vatandaş hak ve hürriyetlerini iktidarlara karşı koruyan metinlere anayasa diyoruz.
Kadim ifadesiyle kanun-ı esasi!
Prof. Zühtü Arslan, “Anayasa Teorisi” adlı kitabının daha ilk sayfasında şöyle yazar:
“Anayasacılık hak ve özgürlükleri korumak amacıyla siyasal iktidarı sınırlamaya yönelik ilke ve düşünceler bütünüdür. Bu ilkelerin en önemlilere ve etkilileri; hukuk devleti, insan hakları, siyasal tarafsızlık, güçler ayrılığı ve yargısal denetimdir.”
Bu sebeple, demokratik hukuk devletinde üstün norm; Meclis iradesi ya da milli irade değil, Anayasa’dır. Milli irade de anayasaya uymak zorundadır.
Onun için teorik olarak, tarafsız yargı, yasama ve yürütmeyi hukuka uygunluk açısından denetler.
Trump gibi liderler bu anlamdaki anayasa kavramını içine sindiremiyor.
İKTİDAR VE ANAYASA
AK Parti “sivil yeni anayasa” kampanyası yürütüyor. Fakat temel anayasal kavramları, hatta birinci anayasal ilke olan “kuvvetler ayrılığı”nı bile ağzına almıyor.
Türkiye’de iktidarın kuvvetler ayrılığına, yargının bağımsızlığına, Merkez Bankası’na ve kamu kurumlarında liyakat ilkesine karşı tavrı biliniyor. Bunun toplumda adalet duygusunu, ekonomide yatırım güvenliğini nasıl sarstığını da yaşayarak görüyoruz.
Dahası, AK Parti’nin 2011-2013 döneminde Anayasa Uzlaşma Komisyonuna verdiği resmi taslakta “anayasa mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı” ilkesine yer verilmemiştir! Bu vahim bir durumdur. AYM istişari organ mı olacak?! O zaman hukuk devleti mi kalır?
Trump 1,5 yıl sonraki yenileme seçimlerinde büyük ihtimalle yasama organında çoğunluğu kaybedecek... Yargı ve Fed de Trump’ın saldırılarını püskürtürse, bu, otoriter popülizme karşı hukuk devletinin fevkalade değerli bir başarısı olur. Dünyaya da iyi bir örnek teşkil eder.