Gücü gücü yetene, siyaset de siyasetsizliğe karşı…

Anlaşılan o ki, seçime kadar geçecek sürenin tansiyonu yüksek olacak. Bu cümlenin peşine “Ne zaman değildi ki?” diye soracaklar haklıdır. Bilhassa başkanlık sisteminden sonraya bakıp bunu sormamak, söylememek mümkün değil. Yine de bu soru, son dönemde daha ağır bir tansiyon olduğunu söylemeye mani olamıyor.

Atmosfer, sadece 2024 yerel seçiminin muhalefet lehine ortaya çıkardığı ve devamında muhalefeti iktidar hedefine yaklaştırdığı için gerilmiyor. Türk tipi Başkanlık sisteminin tabiatı böyle… Her günü seçim kampanyası gerektiriyor, her anı muhalefetin ensesinde olmayı zaruri kılıyor. Görece muhalefetin iddiasız olduğu dönemde de böyleydi, şimdi İmamoğlu’nun iddialı hale gelmesiyle haydi haydi böyle olmuştur.

İstanbul Belediye Başkanı ve Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu’nun hapse atılması tansiyonu tavana sıçratan bir hamle oldu. İçeriden dışarıya piyasaları da kahvede oturan adamı da aynı anda tedirgin etti. Ama bu bile yetmiyor; karşı görüşten herkes üzerinde denetimin sıkılaştırılması zarureti var ve öyle de oluyor. Gerilim, kutuplaşma ve korku iklimini temin edecek ne varsa hepsi birden seferberdir.

Artık siyasi yarış devre dışıdır, güç savaşı vardır ve gücü gücü yetene kazanacaktır. Güç kullanımı da tabiatıyla hakkı, hukuku, siyasi geleneği ve demokratik yarış kurallarını ortadan kaldırır. Bugün olduğu gibi…

Türkiye’nin en iyi siyasi analistlerinden birisi olan Taha Özhan’ın perspektifonline’de Kürt meselesinin çözümü üzerine harika bir yazısı var. Konumuz başka ama yazıdaki bir cümle kesinlikle ülkenin bir numaralı konusuna işaret ediyor:

“Talihsizlik, PKK’nın silahsızlanmasının Türkiye’nin yakın tarihinin en siyasetsiz dönemine denk gelmiş olmasıdır.”

Al bu talihsizliği memleketin bütün meselelerini açıklarken kullan. “Siyasetsizlik” hali iktidar yarışından Kürt meselesine, yargıdan dış politikaya kadar bütün sahalarda hükümferma... Siyasetin siyasetten dışlanmasının temelinde ise son derece hayati bir gerekçe yatıyor. Zira, siyaset yapmak demek aynı zamanda ortak aklı, ortak faydayı ve ortak geleceği birlikte düşünmeyi gerektirir ki bu kadar “ortaklık”la seçim kazanmak zor. Akıl, fayda ve gelecek iktidarı ayakta tutmak ve devamını sağlamak için feda ediliyor.

“Siyasetsizlik” bu yüzden anahtar kelime. İktidarın işine yarıyor çünkü siyasetsizliği güç kullanımı ile telafi edebiliyor veya edebileceği umuyor. Siyaset yapmak gerilim azaltmak ve yumuşama gerektirdiği için bunu tercih etmiyor. 2018’den beri giderek artan gerilimin iktidarı ayakta tutmakla ve muhalefeti savunmasız bırakmakla yakından ilişkisi de bu yüzdendir. Yani, iktidar keyfi için gerilim üretmiyor! Başka yolu yok.

Esasen, güç kullanımında ustalaşan iktidarın siyaset yapmaya ihtiyacı da yok. Ama muhalefetin var.

İktidarın tam tersine elinde iktidar -devlet- gücü olmayan ve ancak bu güç sayesinde temin edilebilen diğer dolaylı güç faktörlerinden de mahrum olan muhalefet ise mutlaka siyaset üretmek zorundadır. Yani, baskı, gerilim ve kutuplaşmaya karşı veya bizatihi kendisine doğrudan yönelen 19 Mart gibi hücumları ancak siyaset yoluyla savuşturabilir. Güç kullanarak değil… İmamoğlu da Özel de ellerindeki imkanları ve Erdoğan’ın zaaflarını görüyor, hamleleri buna göre tasarlıyor ama kolay olmayacak. Çünkü hem etkili siyaset üretmek hem de siyasetin lüzumunu topluma yeniden anlatmak gerekecek.

Bir yandan, Türkiye’nin geleceğine dair ekonomiden hukuka, dış politikadan eğitime kadar her alanda yeni sözler üretmek, öte yandan hapishaneden de olsa Erdoğan’la rekabet edebileceği duygusuna toplumu ortak edebilmek…

Zor ama oyunun adı bu: Siyaset siyasetsizliğe karşı.