Barış sürecine en çok kimler karşı?

Barış sürecine toplumun nasıl baktığına dair pek çok anket yayınlanıyor. Panoramatr Nisan araştırmasında bu konuda taze rakamlar bulunuyor.

Buna göre, katılımcıların (ülkenin) yüzde 51’i barış sürecini destekliyor. Desteklemeyenler ise yüzde 37.

Bu, yeni bir tablo değil. Son altı aydır eğilimler aşağı yukarı aynı. Hafif dalgalanmalar dışında destek yüzde 50’nin üzerinde seyrediyor. Yüzde 37-38 arası karşı olan bir kitle benzer şekilde sabit.

Şüphe yok, bir çatışma çözümü hamlesi için yüzde 50’yi geçen toplumsal destek oranı önemli ve değerli.

Birçok soru işareti içerse ve zaman zaman geleneksel milliyetçi dirençlerle karşılaşsa da, barış sürecinin, toplumun çoğunluğunda, en az yarısında, barış arzusu ve beklentisinin varlığıyla iç içe girmesi, demokrasi ve gelecek bakımından umut vericidir.

Ayrıca unutmamak gerekir ki, çatışma çözüm politikaları yeni dengeler ve bir alışveriş içerdiği oranda, onu yürüten siyasi aktörlere yönelik tepkileri, bu aktörlerin güç kaybetmesi ihtimalini de içerir. Batı’da İngiltere, bizde 2015 Haziran seçimleri bu bakımdan önemli örneklerdir.

Velhasıl sürecin gidişi kadar destek de iyi gidiyor.

Panoramatr araştırmasının kıvrımlarında aynı mevzuda başka dikkat çekici unsurlar da bulunuyor.

Bunlardan birisi sürece yönelik destek ve itirazların, bireysel, bağımsız, akılcı bir akıl yürütme sonucu olmaktan çok, siyasi parti tutumlarına endeksli olması. Katılımcılar oy verdikleri siyasi partinin fikirlerini destekliyor, esasen kendi fikirlerini belli ki bu çerçevede oluşturuyorlar.

Nitekim sürece destek konusunda en az fireyi AK Parti seçmeni veriyor. Bu partiye oy vereceklerini söyleyenlerin yüzde 74’ü sürecin arkasında. MHP’de de bu oran, bu partinin ve seçmeninin kuvvetli Türk milliyetçiliği dikkate alınırsa ondan aşağı kalmıyor: Destek yüzde 68.

Muhafazakar ve milliyetçi dozun yüksek olduğu bu siyasi partilerin çevrelerinde Öcalan’ın tekrar dolaylı olarak siyasi arenaya çıktığı ve huzur hakkının konuşulduğu bir sürece verilen destek iki türlü yorumlanabilir.

İlki parti liderlerinin kuvvetli iradesi, çekim ve belirleme gücüdür.

İkincisi ise kültürel kimlik, siyasi gelenek ve fayda üzerinden siyasi partilerin yönlendirdiği bir siyasi seferberlik halidir.

Barış sürecine muhafazakar destek her koşulda olumludur. Ancak siyasi parti politikalarına ve liderlere bu denli endeksli olması, herhangi bir anda aynı nedenlerle desteğin kösteğe dönebileceğini de gösterir. Destek veya karşıtlık, parti siyasetine bağlı ise doğal olarak kırılgandır.

Son seçimlerde neredeyse tüm muhalif oyları bünyesinde toplayan, anti-demokratik gelişmeler karşısında bir liman, bir direnç adası olarak tanımlanan, yarının iktidarın olarak görülen CHP’de durum ne dersiniz?

CHP oy verenler ve vereceklerin yüzde 55’i “barış sürecini desteklemiyorum, desteklemem” diyor.

İlginç değil mi, özellikle bugünlerde demokrat ve özgürlükçü olduğunu söyleyen parti seçmenlerinin, kesimlerin bu tutumu? Hele oran hiç hafife alınır gibi değil, yüzde 11’lik fikrim yok diyenleri de eklersek, itiraz ve tereddüt toplamı yüzde 66 ediyor

Peki neden böyle?

Memleketin derin paradoksudur: Sosyal demokratlığın, merkez solculuğun taşıyıcısı, sağın alternatifi çevreler, kendi dışına karşı her zaman derin korkular taşır. Politik fıtratlarını da bu korkunun ürettiği, öfkeli sekülerlik, kendine demokratlık ve tutucu modernistlik şekillendirir.

İkinci neden ilkinin bir ölçüde türevidir. Barış süreci, bu kesim için barıştan çok, Erdoğan’a fayda sağlama, onu tekrar başkan seçtirme ihtimalini akla getirir. O zaman güvenilmemesi, uzak durulması gereken bir projedir.

Üçüncü neden ise muhtemelen CHP’nin bu konudaki silik ve tereddütlü politikalarının seçmenine yansımasıdır. Barış sürecine yönelik tereddüt, rakibime fayda getirir ve derin Türklük sözleşmesinin ihlaliyle ilgilidir.

Sonuç ortada…

Bunlar bir yana bunlar içinde en rahatsız edici husus bildik olandır: Siyasete dair, siyasi partiler dışında bir sivil alan oluşmaması, sosyolojik refleksin politik refleksiyondan önde durmasıdır.