Çözüm süreci: Gidiş neden pozitif?

Kürt meselesinde çözüm sürecinin sona erdiği 2015 Temmuz’undan itibaren, malum, devlet içte ve dışta kuvvet ve asayiş politikalarıyla yol aldı. İktidar hedeflerine oranla, en azından kendi beklentileri açısından izlediği politika ve sonuçlarını sürekli başarı olarak tanımladı.

Başarı olarak adlandıran halin Türkiye içinde terörün fiilen bitmesi, Suriye sınırının askeri kontrol altına alınması olduğu belirtelim.

Ancak politikaların kimi sonuçları ortada.

1.“Hukuk dışı” görünen ya da yasa sınırını zorlayan kimi adımlarla, Kürt temsilinin üzerine her düzeyde uygulanan baskıyla, yasal Kürt siyasi alanı da daraltıldı. Bu durum, sadece Kürt siyaseti üzerine değil, Türk demokrasisine de ağır faturalar çıkardı. Keyfi tutuklamalardan, tehlike yasa değişiklikleri ve yorumlarından kayyumlara kadar uzanan, bugün kent uzlaşısı denilen siyasi ittifakları daha hedefine alan bir hatta demokratik siyaset alanı daraldı.

2.Kürt sorunu, Kürt örgütünün yerleşimi ve etkinliği bakımından sınır ötesine taşındı. Bu durumda görmek gerekir ki, “başarı”, “askeri başarı” iddialarının karşılığı oldukça sınırlıydı. Kimlik endeksli siyasi sorun ve talepler kendi kendilerine buharlaşmazlar. Nitekim akışkan sıvı, akan su kendine uygun bir yatak bulmuş, kuzeyden güneye akmıştı.

2014-2024 arası bu unsurlara dayalı siyasi bir denge dönemiydi.

Bu süre içinde, PKK, Türkiye’nin hemen güneyinde, Fırat’ın doğusunda ABD’nin koruması altında geniş bir alan hakimiyetini ele geçirdi. Türkiye merkezli Kürt hareketi, Türkiye’nin yanı başında, ABD-Fransız üsleriyle kaynaması bakımından Ankara’nın askeri girişimine kapalı bir siyasi egemenlik sahası kurdu.

Bu denge örgüt için, ileriye dönük olarak siyasi statüye zemin olacak, Türkiye’nin Kürtleri için bir çekim merkezi oluşturacak, Türkiye’nin Kürt bölgelerini etkileyebilecek bir yapı olarak kabul edildi.

Türkiye de aynı gelişmeyi bir PKK, Kürt devleti oluşumuna giden büyük bir tehdit olarak gördü. Askeri operasyonlara, alan Rusya, ABD, İran’la kurduğu korumaya yönelik pragmatist ilişkilere dayanan bir yol izledi. Ülke içindeki baskıyı da aynı oranda arttırdı.

Esat rejiminin yıkılmasıyla bu denge bozuldu.

Yeni çözüm süreci fikri de bozulan bu dengenin yerine yeni bir dengenin doğum halini ifade ediyor.

Oluşmakta olan yeni dengenin unsurları şunlardı:

Suriye’de yeni bir iktidarın merkezi bir ulus-devlet kurması fikri, uluslararası destekle birlikte yol almaya başladı. Bunun sonucu, fiili özerk Kürt alanı yok olma veya yeni çatışmalar tehdidiyle karşılaştı. Trump, Kürtlerin beklediği desteği vermekten uzaklaştı. Kürt hareketi varoluşsal bir soru ve sorunla karşı karşıya kalıyordu. Türkiye ise yeni dengeye, bir yandan yeni kurulacak merkezi yapı üzerinde ağırlık kurarak, diğer taraftan Kürtlere silah bıraktırma üzerinden yol alarak uyum sağlama stratejisi seçerek cevap vermeye çalışıyordu.

Kürtlerin siyasi bakımından varoluş arayışı, Türkiye’nin Kürt devleti tehdidini bertaraf etmek isteği, iki tarafı da ortak bir noktada buluşturdu.

Bu, devlet için Kürt meselesinin kabulü, silahsız siyasetin önünün açılmasının sözü olarak görülebilir. Kürt hareketi açısından ise siyasetin silahın önüne geçtiği yeni mücadele, varoluş ve örgütlenme safhası şeklinde tanımlanabilir

Bahçeli’nin şaşırtan Ekim 2024’ten hamlesinden bu yana, geriye dönük bir okumayla varılan nokta budur.

Bu sürecin devam etmemesi için bir neden olmadığı gibi, koşullar da içeride ve dışarıda uygun bir şekilde oluşmakta…

Öcalan’ın örgütü ve dönüşümü yönetmesine izin verilmesi, örgütün kendini fesih kararı, silahsızlanma süreci, Suriye’de anayasal yapı güvencesi birbirine bağlı dört temel kalem…

Ve gidiş pozitif.