‘Hakimiyet milletindir’ ne demek?

23 Nisan Milli Hakimiyet ve Çocuk bayramı en değerli geleneklerimizden biridir. Hem çocuklarımızı baskı ve korku yerine aidiyet ve yaşama sevinci ile yetiştirmek bakımından… Hem Meclis’in önemini göstermek bakımından.

Yeryüzünde özelikle Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra millî kurutuluş hareketleri gelişmiş, sömürgecilik çağı sona ermiştir.

Bunun öncüsü, Milli Mücadele’mizdir. Bir bu kadar önemlisi de devrim komitelerine, komuta konseylerine değil, Meclis’e dayanarak yürütülmüş olmasıdır. Savaş devam ederken bile Meclis’te Başkumandan Gazi’nin yetkileri tartışılır, bakanlara hesap sorulurdu. İstiklal Mahkemeleri bile Millî Mücadele döneminde Meclis’e hesap vermek zorundaydı…

Bu emsalsiz niteliklerinden dolayı Birinci Meclis, Mete Tunçay hocamızın deyişiyle “en şerefli Meclis”tir. Hatta İkinci Meclis bile 1924 Anayasası’nı yaparken, Gazi’nin istediği yetkilerin bazılarını fazla bularak reddetmişti.

Hamas’ın yabancı işgaline karşı bir direniş örgütü olduğu muhakkaktır ama Milli Mücadele’ye benzetmek, Milli Mücadele’ye haksızlıktır.

TEMEL KAVRAMLAR

Milli Mücadele’yi okurken “kongreler” özellikle önemlidir. Mustafa Kemal Paşa daha Samsun’a çıkmadan başlayan “kongreler” sivil derneklerdi. Seçilmiş yönetim kurulları vardı, kongreler, kurultaylar yaparlardı.

Milli hakimiyet, milli irade, temsil, dernek, seçim, denetim (murakabe), parti (fırka), kongre, muhalefet, kuvvetler ayrılığı kavramları Meşrutiyet devrinde yerleşmişti.

Mebusan Meclisi Reisi Ahmet Rıza Bey’in açış nutkundaki şu sözlerine bakınız:

“Birinci vazifemiz devletin gelir-giderini hesaplayarak bütçesini yapmak, ikinci vazifemiz milli hakimiyetin kuvvetli bir şekilde teessüsüne hakkıyla çalışmaktır… İnsan vatanına hizmet edebilmek için vücudunu tehlikeden muhafazaya nasıl mecbur ise, biz de bu millet şûrasını ve onu doğuran Anayasa’yı muhafazaya o nispette mecbur ve memur olalım. Diğer ülkelerde milli hakimiyetin kaldırılmasına sebep olan hatalardan sakınalım…” (26 Aralık 1908)

MECLİS’E DAYALI MEŞRUİYET

Meşrutiyet devrinde yerleşmiş olan bu temel kavramlar Milli Mücadele’nin hukuki zeminini oluşturdu.

16 Mart 1920’de İstanbul işgal edildi, Misak-ı Milli’yi ilan eden Osmanlı Meclisi, 18 Mart’ta İngiliz askerlerince basılarak dağıtıldı…

İngilizler 1908’den beri, Müslüman bir ülkede parlamento kurulmasından daima tedirgin olmuşlardı.

O sırada Ankara’da Mustafa Kemal Paşa bir ordu kumandanı değildir. Kongrelerde seçilmiş “Heyet-i Temsiliye Reisi’dir. 19 Mart’ta genelge yayınlayarak 23 Nisan’da “fevkalade yetkilere sahip” bir Meclis kurulacağını, her fikirden, her eğilimden insanların aday olup seçilebileceğini bildirdi.

O günkü şartlarda bir seçimdi elbette ama bugünkünden daha çoğulcuydu!

O sebepten ta 1927’ye kadar, Meclis’te Mustafa Kemal’e muhalefet edenler oldu.

Milli Mücadele kongrelerle örgütlendiği gibi “hakimiyet”in İstanbul’dan Ankara’ya intikali de TBMM ile gerçekleşti. Askeri zaferlerin meşruiyet temeli budur.

Cumhuriyet’in de temelinde Meclis vardır. Başka ülkelerdeki gibi “genç subaylar, devrim komiteleri” falan değil.

HAKİMİYET NASIL KULLANILIR?

İnkılaplar dönemi tek partilidir, muhalefet susturulmuştur. Fakat inkılap rejimleri daimi olamaz. İsmet Paşa’nın “beş yıl daha devam edemezdi” diye sözü vardır.

Doğru bir kararla ve iktidarı kaybetmeyi de içine sindirerek 1946’de çok partili hayata geçme kararı verdi, muhalefetin de önünü açtı…

Başka yol da yok.

Bayram nutuklarında yer almayan milli hakimiyet, milli irade, seçim, temsil, anayasa gibi kavramlar son derece derinlikli hatta felsefi kavramlardır. Tarihimizdeki seyri de ciltler tutar.

Fakat hiç olmazsa genel kültür seviyesinde bu derinliğe nüfuz etmeden “23 Nisan”ın emsalsiz değeri iyi anlaşılamaz.

Bakın, “Gazi Meclis” diyoruz haklı olarak… Ama Amerikan Kongresi’nin denetim yetkileri CB sisteminde Gazi Meclis’e verilmemiştir, 21. yüzyılda!

“Hakimiyet milletindir” sözü hakimiyetin aidiyetiyle ilgilidir. Ama “hakimiyet nasıl kullanılır?” konusunda zihinlerimiz berrak değil! Hakimiyetin yasama ve siyasi denetim bölümünü Meclis, yürütme bölümünü iktidar, yargılama ve yargısal denetim bölümünü bağımsız mahkemeler kullanır.

Bu tanımdan hareketle yüz yılda ne kadar yol aldığımızı görmek mümkün.