Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Nisan sonu, Mayıs başı gibi ABD’ye gideceği ve Trump’la görüşeceği söyleniyordu.
Ancak zaten kesin olmayan ve Türk tarafının üzerinde uğraştığı bu gezi ABD tarafından kabul görmedi ve Erdoğan’ın baharda Washington planı suya düştü.
Ancak bu arada yeni bir olasılığın belirdiği Anadolu Ajansı tarafından duyuruldu.
Mayıs ayında Suudi Arabistan’a gideceği açıklanan ABD Başkanı’nın bu gezisinin bir Ortadoğu turuna dönüşme ihtimali belirdi.
Bu arada Türkiye de devreye girerek, Başkan Trump’ın Türkiye’yi de bu tura dahil etmesini istemeye başladı.
Beyaz Saray sözcüleri ise başka ülkelerin tura eklenmesiyle ilgili kesinleşmiş bir bilgi olmadığını, bu konuda bir ülke ismi zikretmelerinin mümkün olamayacağını açıkladılar.
Trump’ın Suudi Arabistan’a gitmesinin iki manası var.
1. Suudilere silah satmak
2. Suudilerle, İsrail’le ortak düşmanları İran’a karşı yapılacak olası bir harekat konusunda işbirliğinin altyapısını oluşturmak.
Trump’ın 2017 yılı Mayıs’ındaki son Suudi Arabistan gezisi, Suudi yönetimine pahalıya patlamış, 110 milyar doları hemen olmak üzere 350 milyar dolarlık silah satın alma anlaşması yapmak zorunda kalmışlardı.
Önceki gün Amerikalı bir kaynakla konuşurken konu buraya geldi ve Başkan’ın Ortadoğu gezisine Türkiye’nin dahil olup olmayacağını sordum.
Derdim, eğer gelecekse Trump ile bir röportaj koparmaktı.
Amerikalı muhatabımdan aldığım yanıt beni çok şaşırttı. “Sizinkiler istiyor ama bildiğim kadarı ile gelmeyecek ve gelmeyeceğini de Türkiye’ye bildirdiler” dedi.
Verdiği bilgiye göre, ABD tarafı Türkiye’ye “Gençlerin sokak eylemleri sürerken Başkan’ın Ortadoğu programına Türkiye’yi eklemesinin mümkün olmadığını” bildirmiş.
Şaşırdım.
İmamoğlu’nun tutuklanmasının ve sonrasındaki gelişmelerin ABD’nin çok da umurunda olmadığı, hatta İmamoğlu’na yönelik operasyonun ABD’nin onayı veya en azından bilgisi dahilinde yapıldığı dedikodusuna inanıyordum.
Bunu da sordum haliyle.
“Belki de bizimkileri rahatsız eden bu dedikodu ya da bu yönde Türk toplumunda ortaya çıkan algı da olabilir. Bunu güçlendirmemek için Türkiye’yi geziye dahil etmiyor olabilirler” dedi.
Daha da çok şaşırdım.
Sonra Türkiye’de AKP’ye yakın bazı kaynakları zorladım.
ABD’den gelen bu bilgi doğru muydu!
“Doğru da diyemeyiz, yalan da diyemeyiz. Ancak Trump’ın Türkiye ziyareti şimdilik program dahilinde değil. Üzerinde hâlâ çalışılıyor ama zor görünüyor.” yanıtını alabildim.
Belli ki, bana gelen istihbarat doğruydu.
Böyle seçilen öğretmenleri Avrupa’ya yolluyorlar
Milli Eğitim ile ilgili rezaletler bitmiyor.
Alın size en liyakatsiz bakan olarak gördüğüm Yusuf Tekin’in milli eğitimi kendine benzetme çabasının bir başka belgesi:
“Sayın Altaylı,
Ben MEB’de çalışan bir öğretmenim. Devlet memuru olduğum için kimlik bilgilerimin gizli kalmasını rica ederim.
Her yıl Yurt Dışında Çalışacak Öğretmen seçme sınavı olur. Avrupa’da görevlendirilecek öğretmenlerin de gidecekleri ülkelerin talep ettiği üzere o ülkenin dilini en az B1/B2 düzeyinde bilmesi gerekiyor.
Ancak Yusuf Tekin bakanlığa geldiğinden beri bu şartı da ‘ideolojisine’ uygun hale getirerek “Dil belgesini mülakatı kazandıktan sonra 3 yıl içinde getirebilirsiniz” diye yeni bir kural getirdi.
Böylece mülakatta en az 2 yabancı dil bilen ve ODTÜ, BOĞAZİÇİ VE HACETTEPE gibi Türkiye’nin en iyi üniversitelerini bitiren mesleğinde uzman öğretmenleri eledi.
Yazılı sınavdan daha düşük puan alan, gideceği ülkenin dilini bilmeyen öğretmenler mülakat yolu ile geçer puanlar aldılar ve devlet elinde halihazırda bu pozisyona uygun öğretmenler varken, ideolojilerine uygun diye dil öğrenip öğrenemeyecekleri bilinmeyen, vasıfsız kişileri seçti. Bu aynı zamanda devleti parasal zarara da sokan bir uygulama.
Diyeceksiniz ki neden dava açmıyor o zaman öğretmenler? Dava açan öğretmenler mahkemeyi kaybediyor. Mahkeme gerekçe olarak ‘İdarenin takdir yetkisi’ diyor. Yani mahkemeler liyakattan yana olmaktansa idareden yana bir tavır sergiliyor.
Bakan Tekin’in gözü o kadar kararmış ki önceden bir yazılı sınav artı bir sözlü sınav uygulanırken, yandaşların yazılı sınavda asla başarılı olamayacağını bildiği için Yusuf Tekin iki sözlü sınav uygulatıyor.
Bunun sebebi, komisyon üyelerinin farklı bakanlıklardan oluşan sözlü sınavına girmeden önce sadece MEB personelinin yaptığı sözlü sınavından geçsin diye düşünmesi.
Kendi bakanlığı dışındaki bakanlıklara da güvenmiyor.
Sözlü sınavlarda sorulan sorular zaten öğretmenlik meslek bilgisini ölçmüyor.
Bazı soru örnekleri vereyim:
Görme engellilerin topla oynadığı oyunun adı nedir?
Ahmedi Dai’ye ait olan Danyal Peygamber’in oğlunun maceralarını anlatan eserin adı nedir?
Darülkütup nedir?
Avrupa’daki soydaşlarımız çocuklarına Türkçe ve Türk Kültürü öğretmesi için gönderilen öğretmenlerin ne şekilde seçildiğini bilseler acaba bu kurslara çocuklarını gönderirler mi?
Ya da Avrupa Devletleri bu öğretmenlerin neye göre seçildiğini bilseler acaba yine de Türkiye’den öğretmen kabul ederler mi?
Saygılar”
Aort
Sırrı Süreyya Önder dün gece ani bir kalp rahatsızlığı nedeniyle İstanbul Florence Nightingale Hastanesi’ne kaldırıldı.
Dün gece başlayan ameliyatı ben bu satırları kaleme alırken hâlâ sürüyordu.
Sırrı Süreyya Önder’in hastaneye kaldırılıp, ameliyata alınma nedeni ise “aort yırtılması”.
Aort, kalpten çıkan ve vücuda kan taşıyan en büyük ve en geniş damardır.
Kalpten çıktıktan sonra bir U dönüşü yapar ve kasıklara doğru gider.
Kalpten çıkan ve U dönüşü yapan bölümde genellikle yüksek tansiyona bağlı olarak genişleme meydana gelir. Bu genişleme sonucu damar duvarı incelir ve zayıflar.
Bazen çatlaklar kan sızdırır.
Bazen de aynen Sırrı Süreyya Önder’de olduğu gibi tamamen yırtılır.
5 santimetreden daha fazla genişlemiş aortlar ameliyatla tamir edilir ya da buralara damar duvarı güçlendirici stentler takılır.
Çok yakın takip edilmesi gereken bir kalp sorunudur.
Çünkü yırtılması genelde ölümcüldür.
Aortun yırtılmasından sonra birkaç dakika içinde müdahale edilmez ise genelde hasta kaybedilir.
Müdahale edilse bile genelde beyinde ve bedende kalıcı hasarlar bırakabilir.
Türkiye’nin çok yakından tanıdığı bir iş insanı yıllar önce Sharm el Sheikh’de aortunun yırtılması sonucu hayatını kaybetmişti.
Bir başka Türkiye’nin en zengin isimlerinden, çok bilindik bir iş insanı, birkaç yıl önce ABD’de geçirdiği bir ameliyatla aortunu yenilemek zorunda kaldı.
Geçtiğimiz günlerde gözaltına alınan bir gazeteci arkadaşımız da birkaç yıl önce zorlu bir aort ameliyatı geçirmişti.
Yine İstanbul’un en ünlü lokantalarından birinin müdürü de iş yerinde aortu yırtılınca çok yakındaki bir hastaneye şans eseri yetiştirilmiş ve yırtılan aortu tamir edilmişti ancak o günden beri ne yazık ki tekerlekli sandalyede.
Sırrı Süreyya Önder dostumuz ne yazık ki, böyle bir sorunla yaklaşık 10 saattir ameliyatta idi.
Umarım kurtulur.
Umarım eski Sırrı Süreyya olarak kalmayı başarır.
Kendisine şifa diliyorum.
Şanslı kayınpeder
Hem eşini, hem kayınvalidesini hamile bırakan Cuma canlı yayında gözaltına alındı.
Hikayeyi biliyorsunuz. Dün de söz ettik zaten bilmeyeni dövüyorlar.
Olay yeri, muhafazakarlığın kalelerinden Kayseri idi.
Engelli raporu olan Dilek ile nişanlanan Cuma, aynı zamanda kızın annesi Güldane ile birlikte olmuş ve her ikisini de hamile bırakmıştı.
Sonra da kayınvalide ile birlikte kaçmıştı.
Mütedeyyin görüntülü kayınvalide görüntüsel dindarlık ile ahlak ilişkisini yeniden sorgulatmış, meseleye RTÜK el koymuş ve yıllardır türlü rezaletin ortaya koyulduğu sabah programları bir kez daha gündeme gelmişti.
Olay, “sahte bir muhafazakarlık” ve “görüntüden ibaret bir dindarlık” olarak meseleyi toplumun önüne koyuyordu.
Ben ise tam aksine bu programların sosyoloji ve siyasete ayna tuttuğu kanaatinde olduğum için duruma bir laboratuvar gözüyle bakıyordum.
Ancak varlığını benzer bir muhafazakarlık anlayışı üzerinden sürdüren iktidarın bu duruma seyirci kalması beklenemezdi.
Damat ve aşk yaşadığı kayınvalide canlı yayında gözaltına alındılar.
Tabii bir suç gerekiyordu ve Dilek’e söylenen “Babana söylersen seni mahvederiz” cümlesi de tutuklamanın bahanesi oldu.
Ancak oradan bir şey çıkmaz. Çünkü ortada tutuklamayı gerektirecek bir suç yok.
Muhalif belediye başkanı olmadıkları için hemen salıverirler.
RTÜK de bir yayın yasağı ile konuyu kapatır.
Muhafazakar yaşantımıza kaldığımız yerden devam ederiz.
Olayla ilgili tek olumlu yön ise kayınpederin durumu.
Adamcağız şanslı imiş.
Damat ona dokunmamış.
Bildiğimiz kadarı ile.
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Anadolu irfanı derken durup düşünmek zorunda kalmadığımız zaman.