Bayramın en hüzünlü görüntüsü, cezaevleri önünde bekleşen anne-babalardı.
Saraçhane ve Maltepe’de yapılan yüzbinlerin katıldığı gösteriler ile öğrencisi oldukları üniversitelerde düzenlenmiş toplu protestolar sırasında gözaltına alınan öğrencilerin anne-babalarının görüntüsü…
Yavrularıyla ancak üçüncü gün hasret giderebildiler…
Gençlerin cezaevine düşene kadar orantısız şiddete maruz kaldıkları yolundaki haberleri Emniyet yalanlıyor; oysa, ekranlara yansıyanlar bile yeterince açıklayıcıydı.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç cezaevlerinde kötü muamele yapıldığı iddialarına tahammülsüz. Oysa, görüşenlerin aktardıklarına göre, gençler cezaevlerinde adi suçluların kaldıkları koğuşlara dağıtılmışlar.
Gençlere karşı sergilenen bu tavrı anlamakta zorlanıyorum.
Siyasi iktidarın öndegelenlerinin ya bizzat kendilerinin, bir yakınlarının veya sevdikleri birilerinin haksız yere cezaevlerinden geçmişliği vardır ve şimdi gençlerin maruz bırakıldıkları muameleye en başta o insanların isyan etmesi beklenir.
[Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şiirlerini ezbere okuduğu Necip Fazıl, eğitim yıllarından daha fazlasını cezaevlerinde geçirdiği için hayıflanırdı.]
İsyan bir tarafa, yapılanı doğal karşıladıkları anlaşılıyor.
En garibime giden de şu: Cezaevleri nüfusu, AK Parti iktidarında, daha önceki hiçbir dönemde görülmemiş bir sayıya ulaşmış durumda.
Cezaevleri ile cezaevlerinde kalmakta olan tutuklu ve hükümlülerle ilgili istatistik bilgilerini sürekli güncelleyerek tutan Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) verileri ürkütücü.
“Türkiye’de, toplam 299.940 kapasiteli 264 kapalı ceza infaz kurumu, 98 müstakil açık ceza infaz kurumu, 4 çocuk eğitimevi, 12 kadın kapalı, 8 kadın açık, 9 çocuk ve gençlik kapalı ceza infaz kurumu olmak üzere toplam 395 hapishanede 398.694 mahpus tutuluyor.”Mart 2025 rakamları bunlar.
Cezaevlerinde bulunanlardan 342 bin 41 kişi hükümlü, 56 bin 653 kişi ise tutuklu…
Mukayese olsun diye şu bilgiyi de sunayım: AK Partinin iktidara geldiği 2003 yılı başında cezaevlerinde 59 bin 429 tutuklu ve hükümlü vardı.
Nüfustaki artış da göz önünde tutularak hesaplandığında, 23 yıllık AK Parti iktidarında, cezaevleri nüfusunun yüzde 570 arttığı görülüyor.
Yazıyla vereyim: Yüzde beş yüz yetmiş artış söz konusu…
Şu anda, cezaevi nüfusu açısından Avrupa’da birinci durumdayız.
Her yıl ortalama 100 kişi, CİSST verilerine göre, cezaevlerinde hayatını kaybediyor, Koğuşlardaki yatak sayısı yetmediği için 100 bine yakın kişinin yerde yatmak zorunda bırakıldığı söyleniyor.
Bu yıl inşa edilecek toplam 703 bin 974 metrekare büyüklüğündeki 11 yeni cezaevi için, 1 milyar TL üzerinde harcama yapılacak.
Ne oluyoruz Allah aşkına…
Bizim insanımız 2000 yılına kadar daha az mı suç işliyordu; öyleyse, ne oldu da birden bire suç işlemeye başlandı ülkemizde? Yoksa 2000 yılına kadar suç olarak görülmeyen bazı eylemler son 23 yılda suç sayılır mı oldu?
İki ihtimal arasında en dikkate değer olanı, galiba sonuncusu: Vaktiyle suç olmayan eylemlerin şimdilerde suç sayılması…
Yazının girişinde sözünü ettiğim, gösterilere katıldıkları için cezaevlerini boylamış gençlerin durumuna biraz yakından baktığımızda bu gerçeği fark edebiliyoruz.
Anayasa, barışçı gösteri düzenlenebileceğini, bunun için izin almak gerekmediğini, gösterilere herkesin katılabileceğini öngörüyor (m. 34).
Protesto anayasal bir hak.
Gençlerin bir günlük boykotu da yine bir hakkın kullanımıyla ilgili. Anayasa’ya göre, işlendiği zaman yürürlükte olan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılınamayacağı gibi (m. 38), Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) boykotu yasaklayan bir madde de bulunmuyor.
TCK dışındaki herhangi bir kanunda kısıtlayıcı bir madde bulunsa bile, onun, gençlerin cezaevlerinde tutulmasını sağlayacak çapta bir ‘suç’ olması mümkün değil.
O halde?
Hayati sağlık sorunu olduğu halde Mahir Polat’ın ısrarla cezaevinde tutulmak istenmesinin sebebi ne?
Devlet adına DEM ile süreç yürütülürken, Selahattin Demirtaş’ın, DEM’li siyasiler ve belediye başkanlarının cezaevlerinde tutulması, ‘kent uzlaşısı’ yüzünden Ekrem İmamoğlu ile İstanbul’un CHP’li ilçe belediye başkanlarının suçlanması ne alaka?
Zafer Partisi genel başkanı Ümit Özdağ mesajlarını silemesin veya kaçamasın diye mi hapiste tutuluyor?
Cezaevlerine yenilerini katmak yerine ne için olduğunu bilmeden tutulan siyasi kimlikli kişilerin cezaevlerinden çıkartılması neden düşünülmez?
Vaktiyle, kendileri, yakınları veya sevdikleri cezaevlerine düşmüş bir kadro ülkeyi yönetiyor, ama devirlerinde cezaevleri tıklım tıklım.
Böyle mi olmalıydı?