Kılıçdaroğlu affetmedi…

Koca Ragıp Paşa’nın, etnik ayrımcılık içerdiği iddiasıyla eleştirilebilen ünlü lafıdır; "Şecaat arz ederken merdikıpti sirkatin söyler." Yaklaşık olarak “Kıpti’nin mert olanı, yiğitlik taslamaya çalışırken hırsızlığını ifşa eder”, diye tercüme edilebilir. Sayın Kılıçaroğlu’nun başına gelen de budur…

Kullandığı cümle aynen şöyle: “Aday olmama kararımın nedeni; 'aday olursan yüzüne tükürürler' diyen siyasetçilerin tehditleri değildir; çünkü çalanların yüzüne tükürülür ve ben çalmadım.”

Muharrem Sarıkaya’nın Habertürk’teki açıklamasına göre “Aday olursan yüzüne tükürürler” diyen kişi CHP Yerel Yönetimler ve Dirençli Kentlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gökan Zeybek imiş.

Kılıçdaroğlu’nun daha önce İmamoğlu ve çevresindekileri kastettiği düşünülen “Sırtımdan hançerlediler” sözü olmasa “Ben çalmadım” derken “Acaba kimi kastetti” diye uzun boylu düşünürdük… Oysa bu iki tespit ve de İmamoğlu’nun yolsuzlukla suçlanması birbirini tamamlıyor ve ortaya kimi kastettiğiyle ilgili doğal bir sonuç çıkıyor…

Bu arada Kılıçdaroğlu’na yakın bir gazeteci olduğu söylenen Nuray Başaran Hanım’ın katıldığı yayında sarf ettiği sözler de var:

“…Şaibeli bir kurultaydan, sırtından hançerlerle çıkmış bir Kemal Kılıçdaroğlu'nun zaten o yönetim tarafından hem şaibeyi kabul ederek hem de buna tedbir olarak açılmış bir kongrede aday olması kendisini inkâr etmesi anlamına gelirdi ve bu kurultayı da meşrulaştırıldı.”

Sonuç, Özgür Özel siyasi iletişimde, her ne kadar fikriyatın, ideolojinin, projenin, gelecek tasarımına yönelik görüşlerin zerresini içermese de kısa dönemde başarılı olabilen provokasyona, siyasi söyleme, retoriğe dayalı yaklaşımıyla bu Kongre’den sonra bir taşla pek çok kuşu birden vurmuş olacak: İmamoğlu’nun adaylığı ve Özel’in üzerindeki vesayeti kalkacak; Kemal Kılıçdaroğlu ekarte edilecek; DEM Parti konusunda aldığı milliyetçi tavırlarıyla DEM’den veto yeme ihtimali artan Mansur Yavaş belediyesine dönecek ve Cumhurbaşkanlığı yolu açılacak…

Bir hedef ki hayali cihan değer…

Her yolu denemeden ‘pes etmek’ olmaz…

İş dünyasının buluştuğu sosyal medya platformu LinkedIn’in 810 milyondan fazla kullanıcısı arasında ‘karar verici’ pozisyonlarda çalışanların sayısı 65 milyon imiş ve bu platformdaki reklam harcamaları bir önceki yıla göre yüzde 21 artmış.

Dijital Pazarlama Okulu, bu verilerden yola çıkarak iş bağlantıları kurmak, nitelikli çalışanlara ulaşmak, marka bilinirliğine katkı sunmak ve müşteri kazanmak için Platformun nasıl kullanılabileceğiyle ilgili bazı bilgiler paylaşmış.

LinkedIn reklamcılığı, diğer platformlardan daha belirgin ve hedef odaklı bir yapı sunuyormuş. Reklam paneli üzerinden, doğru hedef kitleye ulaşmak için marka bilinirliği yaratma, dönüşüm odaklı kampanyalar oluşturma ya da ürün üzerinde düşünme sağlama gibi birçok farklı seçenek mevcutmuş. Ayrıca ‘pozisyon bazlı hedefleme’, yani, sadece belirli pozisyonlardaki kişilere ulaşmak mümkünmüş.

Öte yandan ‘marka bazlı hedefleme’ ile sadece belirli bir markada çalışan kişilere de ulaşılabiliyormuş.

Bu kadar detaya girmemizin elbette bir sebebi var… Üzerine düşeni yapmadığı hâlde sürekli şikâyet etme hâlini tanımlayan ‘sosyal şımarıklık’ olgusuna çok sık rastlar olduk…

İki yere başvurup “İş bulamıyorum” diyerek evde video oyunuyla ömür tüketen gençler bunun en belirgini olabilir ama en az onun kadar yaygın bir başkası da hazırladığı ilanı sosyal medyaya ‘post’ edince kalifiye eleman bulmak için her şeyi yaptığını zanneden iş verenlerdir… Şikâyet ile şımarıklık arasında çok ince bir çizgi olduğuna inananlardanız, bir de her yolu denemeden, bu yolların inceliklerini kullanmadan şikâyet etme hakkını kendimize tanımayız… Faydasını çok gördük, tavsiye ederiz…

‘Nezaket’ verimliliği artırıyor

İnsan Kaynakları Yönetimi Derneği (Society of Human Resource Management - SHRM), 1.500’den fazla ABD’li çalışanla bir anket yapmış. Buna göre, ofise dönüş zorunluluğu olan şirketlerdeki çalışanlar, bu zorunluluğun olmadığı şirketlere kıyasla ortalama yüzde 63 oranında daha fazla nezaketsizliğe maruz kaldıklarını söylemişler.

SHRM Başkan Yardımcısı James Atkinson bunun nedenini, yüz yüze çalışmanın hem saygılı etkileşim hem de kişilerarası sürtüşme için daha fazla alan açmasına bağlamış. Ayrıca pandemi nedeniyle, uzun süre izole çalışılmasının da bazı garipliklere ve yanlış anlaşılmalara yol açabileceğini belirtmiş…

Peki ‘iş yerinde nezaketsizlik’ denilince neler anlaşılmalıymış? Örneğin; kaba yorumlar, topluluk önünde küçük düşürme ve duygusal aşağılama gibi belirgin davranışların yanı sıra karşısındakinin sözünü kesme gibi daha masumane görünen ama yaralayıcı olabilen davranışlar da bu kapsamda değerlendirilebiliyormuş.

Mobbing gibi nezaketsizliğin de şikâyet aşamasında tanımlanması ve ispatı zor olsa da mali sonuçları net!.. SHRM’nin açıklamasına göre; iş yerindeki nezaketsizlik günde yaklaşık 2 milyar dolarlık üretkenlik kaybına neden oluyormuş.

Bunu engellemek için üç kritik adım söz konusuymuş: 1. Üst yönetim tarafından belirlenmiş ‘net davranış beklentileri’nin açıklanmış olması. 2. SHRM verilerine göre, çalışanların neredeyse dörtte üçü yöneticilerinin nezaketsizliği önlemek için daha fazlasını yapabileceği konusunda hemfikirmiş. O nedenle yöneticilerin gerginliği azaltabilecek yetkinlikle donatılması. 3. Çalışanların iş yeri nezaketsizliğiyle ilgili endişelerini bildirebilecekleri erişilebilir kanallara sahip olmalarının sağlanması.

Neyse ki sonradan öğrenilebilen bir haslet olan nezaket (zarafet ve nezahet ile birlikte) üzerine uzun zamandır kafa yorduğumuz, toplumsal yaşamın ideal biçimde düzenlenmesi, ilişki ve iletişim yönetimi için son derece önemli gördüğümüz bir kavramdır… Gazeteci ve yazar Norman Cousins’ın “Medeniyetin en yüksek noktası sanatla değil, insanların birbirlerine üstün nezaket gösterebilme yetenekleriyle ölçülür’’ sözünde anlatılmak istendiği ölçüde önemli!..