Diplomasi türlü biçimlerde tanımlanabilir. Pek çokları diplomasinin dünyanın en eski mesleği olduğunu da iddia eder. Diplomasinin bir tanımı da “alandaki taraflar arasındaki güç dengesini müzakere masasında kayda geçirmek, kağıda dökmek” olarak yapılabilir. Bilindiği üzere, terimin etimolojik kökeni de zaten “belge” anlamındaki “diploma” sözcüğünden gelmektedir.
Bu bağlamda, “diplomat” da özünde bir kâtiptir. Dış politikanın tanıtımını yapan ve seçilmiş karar alıcının vereceği yönergeleri uygulamakla, devletler arasındaki resmi iletişimi yürütmekle görevli seçkin bir kâtip ama özünde kâtip. Nitekim, bizim köklü ve güzide hariciye geleneğimizde de dışişleri bakanı konumunun atası “reis-ül küttab” olarak anılır.
Görüleceği üzere, “diplomasi” ile “dış politika” aynı şey değil. İşin doğası gereği “üst düzey” diplomat karar alma süreçlerine katkı verebilir. Dış politikanın oluşturulmasında böylece rol oynayabilir. Ama asıl işi, belirlenmiş politikanın alanda uygulanması ve muhatap karar alıcılara en etkin, ikna edici biçimde iletilmesidir.
Yeri gelmişken, bizde yeni anlaşılmaya başlayıp, yakın geçmişte dolaşıma sokulan “ulusal güvenlik” kavramı da dış politikadan farklı ve belki onu kapsayacak biçimde daha geniştir. Dış politika, tıpkı istihbarat ve milli savunma gibi ulusal güvenliğin taşıyıcı sütunlarından yalnızca biridir.
Başkanlık düzenlerinde özellikle böyledir. Rusya, Orta Asya gibi örnekler yerine kendimizi, esasen olması gerektiği gibi, ABD, Fransa gibi başkanlıkla yönetilen devletlerle karşılaştırmak, o düzeyi ölçüt kabul ederek eksiklerimizi gidermek, verili anda daha doğru olacaktır. “Verili anda” diye belirtmemin nedeni mensubu bulunduğum CHP’nin kamuoyuna ilan edilmiş tutumunun “parlamenter sisteme dönmek” olması.
ABD’de dış politika, başkanların isimleriyle nitelenir: “Biden’ın dış politikası”, “Trump’ın dış politikası” gibi... Ayrıca, ABD’de “ulusal güvenlik danışmanı” başkanın en yakın ve en kıdemli bürokratlarındandır. Nitekim, son Vaşington ziyaretinde, fiilen bu görevi (de) icra eden, Çağatay Kılıç, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a eşlik ederek muhatabı Michael Waltz ile ayrıca görüştü.
ABD’de olduğu gibi Fransa’da da başkanların koordinatör konumunda istihbarat direktörleri de vardır. Başkanların etrafında bu tür konumların yaratılması, bürokrasi katmanlarını artırmak, erişilemezlik duvarlarını yükseltmek için değildir. Aksine, başkanların doğru kararlar almasına olanak yaratmak için bilgi akışının eşgüdümü ve yeri geldiğinde yönetimi içindir.
Diplomasi özünde malzemesi “insan” olan bir iştir. Bilimden öte, yapa yapa öğrenilen bir sanattır. Yukarıda öne sürdüğüm üzere, diplomat seçkin bir bürokrattır. Liyakat sahibi olması ayırt edici özelliği değil, asgari gerekliliktir. Buna karşılık liyakat yeterli değildir. Lavrov’un liyakatı sorgulanabilir mi? Ama performansı Putin’in icraatından ayrı düşünülemez. Ters yönde de akıl yürütürsek, başarılı diplomasi performansı için demokrasi bağıntısının gereklilik olmadığını da teslim edebiliriz.
Şimdi dilerseniz bu bağlamda son dönemdeki kayda değer gelişmelere kuş bakışı göz atalım:
Suriye’de önce HTŞ omurgalı geçiş döneminin devlet başkanı Ahmet El Şara ve SDG komutanı Mazlum Abdi arasında ve hemen ardından da Fırat’ın doğusunda PKK uzantısı YPG’nin omurgasını oluşturduğu SDG ile KDP/KYB destekli ENKS arasında yazılı uzlaşmaya varıldı. Ankara’dan Dışişleri ve Milli Savunma Bakanları ile MİT Başkanı Şam’a giderek Şara ile görüştü. Suriye ayrıca komşusu Lübnan’la da Suudi Arabistan arabuluculuğunda sınır anlaşması imzaladı.
Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski, Beyaz Ev’de ABD Başkanı Trump ve yardımcısı Vance tarafından canlı yayında azarlandı. Avrupa’da, AB ve NATO dışında yeni bir savunma mimarisi oluşturma ve savunma harcamalarını orta vadede GSMH’nin yüzde 5'lerine dek çıkarma bilinci ortaya çıktı. Türkiye, Londra ve Paris’teki ilgili toplantılara davet olunarak, söz konusu yeni mimariye dahil edildi.
Suudi Arabistan, ABD ile Ukrayna arasında da arabuluculuğa girişti. ABD ile Rusya hem Avrupa hem Ukrayna’yı dışarıda bırakarak “ateşkes” ve ikili ilişkilerini düzeltme müzakerelerine girişti. Putin, Ukrayna’yı işgale kalkıştığından bu yana yitirdiği “Batı” nezdindeki meşruiyetini en azından ABD karşısında geri kazanmış oldu. Rusya’nın maruz kaldığı ekonomik yaptırımların da yakın gelecekte gevşeyeceği görülüyor.
Trump, Erdoğan’la telefonda görüştü. O arada cumhurbaşkanı adayımız İmamoğlu hukuk dışı gerekçeler üretilerek tutuklandı. Trump’ın başmüzakerecisi Witkoff, Trump-Erdoğan görüşmesini “çok olumlu” ve “dönüştürücü” olarak niteledi. Belirttiğim üzere, Fidan ve Kılıç da Vaşington’a giderek mevkidaşlarıyla görüştü ama ortak basın toplantısı yapıl(a)madı. Karşılıklı açıklamalarda İmamoğlu’nun siyaseten saf dışı bırakılma girişiminin gündeme gelip gelmediği tartışma konusu edildi.
Bu savlar ve veriler ışığında, kendi kendimize ve Ankara’da 23 senedir oturan karar alıcılara hatta tek karar alıcıya yönelteceğimiz iki soruyla diplomasi etkinliğimizi değerlendirmeyi deneyelim: Komşu ülke Suriye’nin benimseyeceği yönetsel yapı Türkiye açısından bir tehdit algısı doğurmalı mı? Trump’ın Ukrayna’ya sırtını dönmesiyle kendiliğinden beliren diplomasi hamlesi fırsatını Erdoğan da anayasa ve insan haklarına sırtını dönerek heba etmiyor mu?
Salonda masaya oturulmadan önce alanda var olan sıklet farkının, masada resmileştirilerek ve hukuk diline dökülerek kayda geçirilmesi işinin aşağı yukarı diplomatik müzakerenin ve faaliyetin özünü teşkil ettiğini belirttim. Ya değerler ve ilkeler? Müzakerelerin altlığını hazırlayan diplomatların haslet ve kabiliyetleri? Odunu masaya oturtsanız yine aynı sonuç mu çıkar her müzakereden? İçeride elde odunla gezmenin dezavantajı, dışarıda elde gülle gezerek kapatılabilir mi?
Cumhuriyetin kurucusu büyük Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyini yakalamak amacı doğrultusunda ilerleyeceğimiz yön belli. Bu pusulayla davranılınca ABD-Rusya-Çin çizgisine değil, AB ve küresel Batı'ya yüzümüzü dönmemiz bizim organik kimliğimiz ve tarihsel yönelimimizin gereği. İçi boş yaftalamalarla konuşan kimilerinin öne sürdüğü gibi “Batıcılık”, “küreselcilik” vatana ihanet değil, ulusal çıkarların korunmasının da başat yordamı.
İçeride demokrasiden ve hukuktan kaçarak tersten dolaşıp Batı’ya varmanın yolu yok. Bu kafayla ulusal çıkarlarımızı değil korumak, ulusal çıkarların ne olduğunu saptamak dahi olanaksız.
Ekonomide rasyonaliteye dönüş tek adamın bir fiskesiyle sözde kaldı, otuz milyar dolar arka kapılardan yakıldı. İrrasyonalite, tek adamın fabrika ayarı. Bu düzende yürütülecek dış politikadan hayır gelmez. Ulusal güvenliğin ise tanımı dahi yapılamaz.
Tüm yurttaşlarımızın Bayramını kutlarım.