Sahip çıktığımız İmamoğlu değil, onu bile anlamıyorsunuz

Aylar öncesinden planlanmış ve tekrarı belki de mümkün olmayan bir program için İstanbul dışındayım. Ama aklım İstanbul’da. Az sonra yaşadığım kente dönmek için yola çıkacağım ama önce bulunduğum kentte CHP tarafından kurulan sandığa gidip, oy vereceğim.

Ne CHP’nin ne de başka bir partinin üyesi değilim. Sadece olan bitene, hukuksuzluğun ötesinde, çok açık adaletsizliğe tepki için oy vereceğim.

Dün geceyi hemen hemen uykusuz geçirdim diyebilirim.

Gözüm Saraçhane’de ve yurdun dört bir yanında seçimine sahip çıkmaya çalışan yurttaşlarımızda, gençlerimizde, kulağım Çağlayan’daki Adalet Sarayı’nda.

Sabaha karşı açıklanır denilen karar saat 8’de hâlâ açıklanmamıştı.

Doğrusunu isterseniz ben tutuklama bekliyorum.

İktidar bu noktadan sonra geri adım atmayacaktır ve adaletsiz bir karar çıkacaktır.

Kesin.

AKP’li belediyeler aleyhine dosyaları sümen altı eder, adaletin önüne gitmesine engel olur, soruşturma dahi açtırmaz ama muhalefet belediyeleri için gizli tanık ifadesinden başka hiçbir şeye dayanmayan soruşturmalar açar ve bunlara dayanarak tutuklama peşine düşerseniz adalet madalet diyemezsiniz.

Türklere Anadolu kapılarının açıldığı yer olarak tarihi önemi ve değeri tartışmasız Malazgirt’te PKK Kongresi toplanması için çağrı yaparken, üstelik de bu çağrıyı aylardır yüzünü göremediğimiz bir partinin sözde milliyetçi liderine yaptırırken, HDP ya da DEM Parti ile bağlantısı var diye seçilmiş insanları terörle işbirliği yapıyor diye suçlayamazsınız.

Bakın, görmüyor musunuz, ülkenin geleceğini, sadece bizimkilerin değil, kendi evlatlarınızın, kendi torunlarınızın geleceğini karartıyorsunuz.

Canım ülkeyi, daha da beter, daha da yaşanmaz hale getiriyorsunuz.

Demokrasiyi yok etmenize şaşırmıyoruz. Zaten tramvay gözüyle bakıyordunuz biliyoruz.

Ama ağzınızdan düşürmediğiniz adaleti de bitirdiniz.

Kendinizleştirdiğiniz hukuk, yasallaştırdığınız adaletsizliğe “adalet” dediğiniz için o adalet olmaz, her söze “hak” diye başladığınız zaman haksızlık hak haline gelmez bilesiniz.

Siz vatandaşlık hakkı olan dilekçeyi almamak için hakimleri ve personeli adliyeden kaçırırsanız, o dilekçeler mahkemenin kapısına çakılır bilesiniz.

Bu yaptığınızla iktidarınızı koruduğunuzu zannedebilirsiniz.

Ama hayat öyle akmıyor.

Öncelikle adaletsizliğinizi ilan ediyorsunuz. Bu millet bunu sevmez. Adalet bilmese bile “hak” nedir bilir.

Dahası önce batırdığınız, sonra toparlamak için “hain” ilan ettiğiniz adamı getirdiğiniz ekonomiyi bu kafa ile toparlama ihtimaliniz yok.

Adaletsiz ülkeye sermaye de gelmez, yatırım da. Dışardan gelmeyi bırak, içerdeki kaçar gider.

İhracat da yapamazsınız, böyle bir ülkeye turist de gelmez.

Sorun bakalım, şimdiden ne kadar iptal geldi rezervasyonlara anlatsınlar size.

Esnafın işi durdu.

Millet yarınını göremediği için ne alışveriş yapıyor, ne bir yere gidiyor, dükkanlar, lokantalar bomboş.

Biliyorum, bunun suçunu da demokrasi için eylem yapanlara atar, “Ekonomiyi onlar yüzünden kurtaramadık” dersiniz.

Hayır efendim. Ekonomi onlar yüzünden kurtarılamaz noktaya gitmiyor.

Siz zaten götürmüştünüz, belki bir nebze düzelme ihtimali vardı onu da yine kendiniz yok ettiniz siyasi hırslarınızla.

Bunu da görüyor millet, merak etmeyin.

Emin olun, bizim meselemiz İmamoğlu ya da başkası değil.

Demokrasi, hak, hukuk, adaletti derdimiz.

Öyle bir hata yaptınız ki, bu kavramlar sanki İmamoğlu ile bütünleşti sayenizde.

Basiretsizliğiniz, iş bilmezliğiniz, geleceği görememeniz ve kendi geçmişinizden bile ders alamamanız sayesinde İmamoğlu’na mahkum ettiniz hepimizi.

Mahvettiniz güzelim ülkeyi biliyorsunuz değil mi!

Sadece ülkeye kötülük yapmadınız.

Kendinize de büyük ayıp ettiniz.

Bir siyasetçi için en güzel veda, sandıkta kaybedip gitmektir.

Ülkeyi yönetmeyi beceremediğiniz gibi, adam gibi onu da beceremediniz.

Yazık ettiniz.

Herkese ve her şeye.

En çok da çocuklarımıza, torunlarımıza.

Geleceğimize.

Katılıyorum ama imzalamadım

Önceki gün bir metin geldi.

Hemen okudum.

Bir grup sanatçı ve farklı mesleklerden aydının yazıp imzaladığı bir metin.

Okudum.

Hemen her satırına katıldığım bir yazı kaleme almışlar.

Ancak mesleğim gereği imzalamadım.

Çünkü bana göre bir gazeteci kendi metnini yazar ve imzalar.

Bu yüzden o metne imza atmadım.

Ama atanların hepsine selam olsun.

Dil

Haber dili ile algı yaratmak ne kadar büyük ayıp.

İBB’ye yönelik operasyonda adı geçen bir kadın, dün yurt dışından gelmiş ve havalimanında gözaltına alınmış.

Kaçmıyor, tam aksine arandığını, hakkında gözaltı kararı olduğunu bildiği halde ülkeye geri dönüyor.

Durumu duyuran haberin dili şöyle:

“İBB Halkla İlişkiler Müdürü Elif Güven, Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan yurda giriş yapmak üzereyken yakalanarak gözaltına alındı.”

Bu son derece teknik bir algı dili aslında.

İstihbarat örgütlerinin de kullandığı türden bir dil.

“Yurda giriş yapmak üzereyken”.

Öylesine ustaca ki, okuyan sanki kaçmak üzereyken diye anlıyor.

Yakalanmasa kaçtı gitti algısı yaratıyor.

Oysa kadıncağız yurt dışından geliyor.

“Havalimanında yakalandı” ibaresi de kaçma algısını güçlendiriyor.

Ve bu belli ki bir kaynaktan servis ediliyor ve TRT başta olmak üzere iktidar yanlısı tüm medyada aynı terminoloji, aynı algı yaratma şekli ile yer alıyor.

Tam bir FETÖ dönemi deja vu’sü.

Türkiye aynı suyla bir kez yıkanıyor.

İlkinde trajedi, bu kez ise komedi olarak.

Bugün ilk kez yokuz

Değerli okurlar ve izleyiciler,

Kent dışında olduğum için gündeme hakim olacağım bir program çekemedim.

Normal şartlarda her pazar olduğu gibi bu pazar günü de keyifli bir sohbet programı yayınlayacaktık.

Ancak bu ortamda keyifli bir sohbet imkansız.

Program sponsorumuzla da konuşup, bugünkü programı yayınlamama kararı aldık.

Youtube’da program yapmaya başladığımız günden bu yana ilk kez bir günü boş geçiyoruz.

Kusura bakmayın.

Yarın sabah gündemle birlikte yeniden beraber olacağız.

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Herkesi sonsuza kadar korkutamayacağımızı anladığımız zaman.