MHP’nin bilge lideri 1 Ekim’de TBMM’nin açılışında DEM’lilerin elini sıktı.
22 Ekim’de de tarihi bir çağrıda bulundu.
Sonraki süreç malum.
Bu yeni bir paradigmaydı.
Sayın Bahçeli’nin pazar günü DEM heyetinin partisiyle görüşmesinden önce yaptığı açıklama, başlayan sürecin başarıya ulaşmasını sağlayacak anlayış ve tavrın çerçevesini çiziyordu.
Tarihi önemdeki bu çerçeve açıklamanın her bir satırı çok önemli.
“Ortak aklın etkin ve etkili işletilmesi”ne vurguyla başlayan bu açıklama, barışı kalıcılaştıracak bir yol haritası niteliğindedir.
Bahçeli’nin dağın arkasını gören bir bilgelikle ortaya koyduğu teorik çerçeveyi, yalnızca silahların bırakılmasıyla sınırlayan bir bakış açısı yanlıştır.
Bahçeli asıl bir büyük entegrasyonu, gönüllülük temelinde bir büyük buluşmayı amaçlayan yeni bir paradigmayı önümüze koyuyor.
Suriye’deki entegrasyon, Türkiye’de gerçekleştirilmek istenen entegrasyon projesinin bir parçasından ibarettir.
Özünü İslami akidenin ve tarihi tecrübemizin oluşturduğu o imparatorluk vizyonuna yaslanan bir yeniden bütünleşme projesidir bu.
Böyle görmeyenler yanılırlar.
En fenası, süreci sekteye uğratacak bir siyasi sekterliğin de sahibi olurlar.
O yüzden Sn. Bahçeli’nin DEM görüşmesi öncesinde açıklama ihtiyacı duyduğu düşünceleri üzerinde durmak istiyorum.
KAPILARI AÇACAK ANAHTAR
Kapıların evvela açılması gerek.
Gönül kapılarının.
Gönle ulaşmayan hiçbir sözün kıymeti yoktur.
O yüzden Sn. Bahçeli şöyle diyor:
“Sıkılmış yumrukların açılması, gerilmiş yüz hatlarının yumuşaması, sırt dönmek yerine sırt sırta verilmesi, bunun yanı sıra iyimser, iyiliksever ve iyi niyetli ilişki ve irtibat ağlarının tesis edilmesi kilitli kapıları açabilecek en makul anahtardır.”
Sıkılmış yumruklarımızı açacağız.
Gerilmiş yüz hatlarımızı yumuşatacağız.
Birbirimize güvendiğimizi göstereceğiz.
Dilimiz birbirimize karşı tehdit dili olmayacak.
Birbirimizi kıracak söz ve davranışlardan kaçınacağız.
Bahçeli’nin ifadesiyle “Sabır, sağgörü ve sağduyu mihverinde atılacak güven veren adımlar” atacağız.
Bunu sağlayacak yöntem, demokratik diyaloji yöntemidir.
Evvela birbirimizle konuşmayı öğreneceğiz.
Birbirimizi suçlamadan ve dahi birbirimizi anlayarak konuşmayı öğreneceğiz ki yürekten birbirimizle kaynaşabilelim.
Önyargılarımızın mahkumu olmadan.
Bahçeli’nin şu sözleri bu bakımdan çok değerlidir: “Daha fazla kaynaşarak, daha çok konuşarak, daha yürekten kucaklaşarak milli ve manevi temelde müessir, müteselsil ve müşterek geleceğin inşası mümkün, hatta muhakkaktır.
Önyargıların markaj ve mahkumiyetinden mutlaka kurtulmak lazımdır.”
Sıkılı yumruklarla, düşmanca tutumlarla, kem sözlerle, üstenci ve buyurgan bir dille ve peşin hükümlerle barışı inşa etmek mümkün değildir.
Barış evvela dil ile inşa edilir.
Yanı sıra o dile eşlik eden tutumla.
TERÖR KAYBETTİRİR... PKK KONGRESİNİN ACİLEN YAPILMASI İÇİN HASSASİYET…
Sayın Bahçeli’nin çağrısı üzerine Öcalan’ın örgütüne yaptığı fesih ve terörü sonlandırma çağrısı hiçbir şart içermiyor.
Bahçeli’nin de açıklamasında değindiği üzere, “Artık terörü kalıcı olarak hayatımızdan çıkarmanın zamanı gelip çatmıştır. Çünkü terörle varılacak hiçbir yer, erişilecek hiçbir menzil yoktur.”
27 Şubat’ta Öcalan’ın yaptığı çağrının bir an önce ete kemiğe büründürülmesi şarttır.
Yürekten bir büyük kucaklaşma süreci ve Türkiye Yüzyılı’nı herkese kazandıracak bir yeni paradigmayla inşa etmek için Bahçeli’nin bir an önce adım atılmasına dair şu sözleri hayati öneme sahiptir:
“PKK’nın derhal ve hiçbir şart ileri sürmeksizin 27 Şubat çağrısı doğrultusunda kongresini toplayarak feshini kararlaştırması, kanlı silahların teslimini bir an evvel yapması ertelenemez ve geciktirilemez bir gündem konusudur.”
Katılıyorum.
Bu sürecin selameti açısından elzemdir.
Sürenin uzaması süreci enfekte eder.
Süreci bozmak isteyenlerin türlü provokasyonların açık enfekte bir ortamın oluşmasına sebebiyet verir.
Lakin burada karşı tarafın haklı taleplerine de kulak vermek gerekir.
Madem fesih ve silahların terki bizim için, hepimiz için, ülkemiz için olmazsa olmaz öneme sahip, o vakit, PKK’nın kongresini yapabilmesi için gerekli olan güven ortamını sağlamak da şart.
Birileri çıkıp “Öyle bir yükümlülüğümüz olamaz. O onların sorunu.” derse, en fenası bu süreçte bile askeri operasyonların devam etmesini salık verirse, o zaman PKK kendi kongresini nasıl toplayacaktır?
Bu sorun, öyle iddia edildiği gibi, sadece PKK’nın sorunu değildir, süreci başlatan devletimizin de sorunudur.
Süreci başlatan süreci başarıya taşıyacak her adımın atılması için de üstüne düşeni yapar.
Herkes üstüne düşeni yaparsa kalıcı bir barışın inşası hem bir an evvel gerçekleşir hem de provokasyonların önü alınır.
Bu tarihi kararı ancak Öcalan alabilir.
Çünkü örgütü koşulsuz bir tek Öcalan’ı dinler.
Nitekim Mazlum Abdi’nin kendisine ulaşan Öcalan’ın mektubundan sonra Ahmed eş-Şara ile anlaşma masasına oturması bunun en somut örneklerinden biridir.
O yüzden Öcalan’ın bulunduğu yerden kongre toplanma sürecine ve karar alma süreçlerine vaziyet etmesi sürecin selameti açısından hayati öneme sahiptir.
Çünkü bir tek Öcalan kongre toplandığında bu tarihi kararın alınmasında belirleyici olabilir. Diğer yöneticilere bırakıldığında yapılacak tartışmalar çok daha tehlikeli ve zararlı bölünmelerin önünü de açabilir.
Devletimizin süreci yürüten ilgili birimleri eminim ki bunun için yapılması gerekenleri yapıyorlardır.
Maksadımız üzüm yemek, bağcı dövmek değil elbet.
“Terörsüz Türkiye” için gerekli olan her adımı atmak milli bir görevdir.
Sayın Bahçeli’nin de açıklamasında vurguladığı üzere, “Denizi geçip de derede çırpınmanın bir manası yoktur.”
YANLIŞ ANLAŞILACAK SÖZLERDEN KAÇINMAK, GÜVEN İKLİMİ OLUŞTURMAK…
Sayın Bahçeli’nin büyük bir bilgelikle yaptığı uyarılar herkes içindir ve herkesin yararınadır.
Güven iklimi oluşmadan barışı kalıcı hale getirmek mümkün olmaz.
“Temkinli iyimserlik”, güvensizlik anlamına gelmez. Gözü kapalı güven anlamına da gelmez.
Her sözün pratikte karşılığı görüldüğünde güven iklimi oluşur.
Taraflar her daim güvensizliğe vurgu yaparak yol alamazlar.
Sadece sözle de yol alamazlar.
O halde güveni öne alan ama güvenin ölçüsü olarak pratiği esas alan bir yaklaşımla yol yürümek esastır.
Bahçeli’nin Öcalan’ın çağrısının yerine getirildiğinin bir an önce görülmesi gerektiğine dair temennisi, sürecin başarısı için gerekli olan güven ikliminin tesisine duyulan öneme bir vurgu olarak anlaşılmalıdır. Güvensizliğe yorulmaması gereken süreç hassasiyetiyle alakalı önemli bir vurgu olarak görülüp takdir edilmelidir.
Bu kritik süreçte herkes diline dikkat etmelidir.
Karşı tarafta yanlış anlaşılacak, dahası ve en fenası hassasiyetleri tahrik edecek sözlerden kaçınmalıdır.
Üslubuna herkes dikkat etmelidir.
Üslup özellikle özellikle önemli.
Çünkü yanlış üslup doğru sözün celladıdır.
Herkesi kapsayan ve herkesi kuşatan bir demokrasi ve birlik dili üzerinden yol yürünmelidir.
Etnikçi, kavmiyetçi ve mezhepçi kazanımlara vurgu yapan bir dil, pusuda bekleyenlerin elini güçlendirir sadece.
O yüzden sürecin tarafları hem birbirlerine hem de kamuoyuna konuşurken dil ve üsluplarına özellikle dikkat etmelidirler.
Çünkü ziyadesiyle kırılgan bir ortamdan geçiyoruz.
Yeni dönemin paradigmasına uygun siyaset dilini inşa etmek acilen gereklidir.
Bahçeli’nin şu uyarıcı sözleri ziyadesiyle önemlidir:
“Yanlış anlamaları tetikleyecek, kırılgan ortamı hırpalayıp sarsacak her türlü açıklamadan kaçınılması gerektiğini düşünüyorum.
Gideceğimiz daha uzun bir yol vardır.
Denizi geçip de derede çırpınmanın bir manası yoktur.”
GÖNÜLLÜ ENTEGRASYONUN RUHU
Bahçeli’nin “Birbirimize Çanakkale ruhuyla sarılmamız” gerektiğine dair vurgusu önemle not edilmelidir.
Zira bu gönüllü entegrasyonun ruhu, o ruhtur.
O ruh, Öcalan’ın da sıklıkla göndermede bulunduğu, Malazgirt’in ruhudur.
O ruh, Türk Alparslan’la Kürt Selahaddin’i ortaklaştıran ve kardeşleştiren ruhtur.
Türk-Kürt ittifakı tarih sahnesine güçlü bir biçimde yeniden çıkıyor.
Bölgesel denklemde de Türk-Kürt-Arap ittifakı yeni bir tarihin önünü açacaktır.
Türkiye Yüzyılı bu gönüllü entegrasyonun ve güçlü birliğin mihveri olacaktır.
O yüzden büyük düşünmemiz ve cesur adımlar atmamız lazım.
Herkes eski paradigmalarını bir kenara koymalı.
Korkularını da.
Demirtaş’ın “Korkma! Barış!” söylemi bu yüzden çok önemli.
Bahçeli’nin öncülük ettiği ve Cumhurbaşkanımızın da ete kemiğe büründürmeye çalıştığı bu büyük barış projesi o birilerinin iddia ettiği gibi gündelik siyasetle veya seçim kazanmayla alakalı değildir, biline