Seçim nasıl kazanılmaz?

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in “CHP’nin resmî Cumhurbaşkanı adayı” diye (bu ‘aday adaylığı’nın neresi resmî, pek anlayamadık) lanse ettiği İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, İstanbul’u bırakıp Türkiye turnesine çıkmış…

Saraçhane kanalları canlı yayınladılar… Ben de üç tanesini izledim… Siyasi iletişim alanında eğitim almak isteyen herkese de tavsiye ederim… Neyin yapılmaması gerektiğini ve nelerin yapılabileceğini tartışmak için az bulunur bir malzeme… Sıralayalım:

Bir: Teknolojik olarak ses sistemleri öyle bir noktaya gelmiştir ki; boyun damarlarını şişire şişire, çığlık çığlığa konuşmaya çalışmak, “kavgacı, çatışmacı” karakter algılamasına neden olacağı için başvurulmaması gereken bir yöntemdir…

İki: Bağırıp çağırmak, tam da bir ‘gövde gösterisi’, başka bir deyişle ortaya sarsılmaz bir irade ve güç konulması gereken böyle zamanlarda çok tehlikelidir… Çünkü, bütün sermayeyi yüklediğiniz ses telleri bir zarar görür, o ses bir kısılırsa inşa edilmesi için uğraşılan ‘güçlü lider’ algılaması tepetaklak oluverir… Nitekim öyle de olmuş… Bir keresinde Cumhurbaşkanı’nın başına da gelmişti…

Üç: Hamaset, kitlelere konuşurken kullanılabilecek bir yöntemdir. Ancak, TV’den yayınlanan bir mitingde sadece hamaset ve retoriğe dayanmak, ülkenin ve halkın geleceğiyle ilgili hangi somut tasarımların peşinde olduğunu ve hayata nasıl geçirileceği söylememek, onun yerine sadece mevcut lidere sataşmak, ancak bir kere tutar… Sonraki mitinge bir şey kalmaz…

Madem bunlarla olmuyor; o hâlde “resmî aday” ne yapmalıydı?..

Bu işi bir taktik savaşı olarak değil de bir hizmet yarışı olarak ortaya koymak isteyen her ciddi adayın (ya da aday adayının) yapması gerekeni… Türkiye’nin dünü ve bugünü hakkındaki görüşlerini, yaklaşımlarını ortaya koymalıydı… Ülkenin gelecek tasarımına ilişkin ideallerini ifade etmeliydi…

Ülkemizin uluslararası alanda vazgeçilmez bir paydaş olarak konumlanmasına yaramış, dış politikadan savunma sanayiine, enerji meselelerine kadar tüm gelişmelerle ilgili fikirlerini beyan etmeliydi…

23 senedir deniyorlar, olmuyor… Sayın Cumhurbaşkanı’na hakaret edip saldırarak seçim kazanılacağını zannedenler çok yanılıyorlar…

Karaca’nın muradı ne?

TV’lerde yayınlanan ‘reality show’ların, aynı damardan beslenen ‘kamera şakaları’nın ve ‘kamera arkası’ görüntülerinin çok önemli bir ortak özelliği vardır. İnsanların duygularına odaklandıkları ve bunları gösterdikleri için ‘tutarlar’…

Bu programlardan biri, Türkiye’de de yayınlanmış olan “The Apprentice” (Çırak) adlı yapımdır… Özetle bir iş insanına ‘çırak’ olacak profesyoneller yarışır… Hatta ABD’deki versiyonunu bir süre Trump sunmuştu…

Farklı ülkelerde 20 yıldır yayınlanan programın bizdeki ömrü çok uzun olmadı. Sebebi malum, adayları yerden yere vuran bir patron davranışının bizde kabul görmesi mümkün değildir… Başka bir deyişle, hedef kitlenin kültür ve değerlerine aykırıdır…

Ev eşyaları mağazası Karaca; BBC Prime’da yayınlanan “The Apprentice” in özel bölümünde yer almış. Program yarışmacıları, kurumsal motivasyon sürecinin bir parçası olarak Karaca çalışanlarını Kapadokya’da ağırlamışlar. Programın bir kısmı Karaca mağazasında çekilmiş ve 1,5 dakika boyunca kesintisiz olarak yayınlanmış. Yapımın reyting verilerine göre, bölüm 6 milyon izleyiciye ulaşmış. Tüm bunları firmanın iletişim ajansının gönderdiği basın bülteninden öğrendik.

İletişim, sonuç odaklı bir iştir. Hedef, İngiliz halkıysa, TV kanalındaki etkinlik doğrudur. Ancak bu etkinliğin iletişiminin Türkiye’de yapılması ne işe yarar bilemedik…

Önce ‘güvenlik’…

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Sosyal Güvenlik Kurumu ve Türkiye İş Kurumu’nun sunduğu hizmetlerle ilgili olarak bilgi ve çözüm sunan “Çalışma Hayatı İletişim Merkezi” ALO 170’e 2024 yılına kadar iş yerlerinde psikolojik taciz (mobbing) ile ilgili 145 bin 308 başvuru yapılmış.

Başvuruların hepsinin mobbing olup olmadığını bilmesek de azımsanamayacak bu rakamlar karşısında çalışmalar sürüyormuş. Cumhurbaşkanlığı da bir Genelge yayınlamış.

Buna göre mağdurlar, bağlı bulundukları kurum, kuruluşlara ya da CİMER, TBMM Dilekçe Komisyonu, ALO 170 hattı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu ile Kamu Denetçiliği Kurumu gibi mercilere doğrudan şikâyette bulunabilecekmiş. Farklı başvuru kanallarının sunulması, mücadele süreçlerindeki olası engelleri en aza indirmeyi hedefliyormuş.

Psikolojik Tacizle Mücadele Kurulu; Adalet Bakanlığı, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, Kamu Denetçiliği Kurumu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı gibi önemli kurumların yanı sıra, işçi, işveren ve kamu görevlileri konfederasyonlarının temsilcilerinden oluşacak şekilde yeniden yapılandırılmış. Akademisyenler ve ilgili kuruluşların da katılımıyla, mobbingle mücadele için politika geliştirilmesi, farkındalık artırıcı eğitimler ve araştırmalar yapılması ile Kurul’un hazırlayacağı raporlar ve rehberlerle kamuoyunun bilinçlendirilmesi hedefleniyormuş.

Çalışan memnuniyeti, işveren markası, çalışan markası, çalışan sadakati kavramları havalarda uçuşuyor… Bu ünvanlara sahip olmak için türlü türlü uygulamalar devreye alınıyor, paralar harcanıyor, ekipler seferber ediliyor… Oysa Maslow Hiyerarşisi’nde yeme-içme, barınma gibi en temel ihtiyaçların hemen ardından ‘güvenlik’ ihtiyacı gelir… O, olmazsa olmazdır…

Yani, iş verenler öncelikle personelleri için güvenli ve adil bir ortam sağlamaya yoğunlaşsalar çok faydasını görürler…