Suriye’de şiddet: arkasında kim var, nereye gidiyor?

Suriye’de yeniden tırmanan şiddet ve Alevi-Nusayri grupların saldırıya uğradığı haberleri ülkede yeni bir iç savaş ve bölünmeye yol açabilir. (Foto: Anadolu Ajansı)

Suriye’de son birkaç gün içinde tırmanan şiddet olaylarında yüzlerce kişinin öldürülmesi kimi ajanslarca hükümet güçleriyle devrik Baas yanlıları arasında çatışmalar, kimi ajanslarca hükümet destekli radikal İslamcı grupların Alevi-Nusayri gruplara saldırısı olarak duyuruluyor. Suriye’deki durum ve ülkenin geleceğiyle ilgili kaygılarımı daha önce “Ama ve acaba dolu geçiş dönemi” yazımda paylaşmıştım.

Son birkaç gündür, özellikle Aveli-Nusayrilerin yoğun olarak yaşadığı sahil şeridinde, özellikle Lazkiye’de ve kısmen de Humus’ta meydana gelen olaylar Suriye gündemine damgasını vurdu. Sosyal medyada, Alevi-Nusayri olduğu bildirilen insanların öldürülme anına ve katledilmiş onlarca insana ait korkunç görüntüler var.

Mezhepsel intikam, direniş ve yabancı müdahale

Gerçeği anlamak için o bölgeden Suriyeli tanıdıklarımla konuştum. Kaynaklarımın bana aktardığı bilgiler özetle şöyle:

1- Bazıları iktidarı ele geçiren Heyet Tahrir el Şam içinden, bazıları da HTŞ dışından olan selefi militanların, salt mezhep düşmanlığı ve intikam dürtüleriyle Alevi-Nusayrileri ve yerleşim bölgelerini taciz ettiklerini, ölümle sonuçlanan saldırılar gerçekleştiriyorlar,

2- Öte yandan, Esad rejimi düştükten sonra Suriye’nin diğer bölgelerindeki Alevi-Nusayri ordu ve güvenlik güçleri mensuplarının önemli kısmının bu bölgelere dönüp oluşturduğu silahlı savunma/taarruz güçleriyle, yer yer operasyonlar yürütüyorlar.

Yani, olayları ilk kim başlattı boyutu bir yana, iki taraftan da hareket var ve ayrıca, İran ajanlarının ve muhtemelen başkalarının, ortalığı karıştırdıkları söyleniyor.

Geçici Cumhurbaşkanı Ahmed El-Şara, açıklamalar yapmanın ötesine geçerek, kendi örgütünden veya müttefik örgütlerden dahi gelmiş olsa, bu katliamları gerçekleştirenleri nötralize etmezse, bu saldırıları tasvip ettiği veya en azından, göz yumduğu kanaati oluşmasına yol açacaktır.

Suriye’de kâbus senaryosu

Ayrıca meselenin ciddi bir ekonomik boyutu da bulunmakta. Nusayrilerin çoğunluğu yoksul, devrimden sonra birçoğu sadece ordudan ve güvenlik teşkilatlarından değil, diğer tüm devlet dairelerinden de atıldı ve işsiz kaldı.

Suriye’nin önünde muhtelif riskler bulunuyor.

El-Kaide’den türeyen HTŞ ve çoğu siyasal İslamcı çizgideki diğer silahlı grupların oluşturduğu yeni Suriye yönetiminin, diğer tüm kesimleri dışlayarak ülkeyi yönetmesi çoğu kimseyi kaygılandıran bir senaryo.

Diğer kötü senaryo da Sünni Araplar ile azınlıklar olarak adlandırılan grupların (Kürtler, Aleviler ve Dürziler) oluşturduğu fay hatlarında yaşanan çatlakların kırılmaya ve mezhepsel/etnik temelde topyekûn çatışmaya dönüşmesidir.

Çözüm bekleyen pek çok sorunla karşı karşıya olan Suriye’nin bir diğer temel zorluğu, Türkiye, İsrail, İran, Katar, BAE, ABD ve diğer üçüncü tarafların müdahalelerinin durumu daha da karmaşık hale getirmesi.

Örneğin İsrail’i ele alalım.

İsrail, İran ve azınlıklarla ittifak

Hamas’ın 7 Ekim 2023 saldırısından sonra Binyamin Netanyahu başkanlığındaki aşırı sağcı, Siyonist hükümet, Holokost sonrası Yahudilerin şiarı haline gelen “Never again – Bir daha asla” yeminini tazeleyerek, İsrail’in güvenliğini garanti altına alma amacını taşıyan planını uygulamakta kararlı bir şekilde ilerliyor.

Bu planı gerçekleştirmeye çalışırken de Gazze’de olduğu gibi insanların kitleler halinde öldürülmelerini, yurtlarından sürülmelerini ve Suriye’de olduğu gibi, ülkelerin egemenliklerinin yok sayılarak hedef alınmalarını, küçük parçalara bölünmelerini kabul edilebilir yöntemler olarak görüyor.

Trump Yönetiminin tam desteğini almış olmanın rahatlığıyla hareket eden İsrail’in planı şu genel çerçevede şekilleniyor:

– İsrail kendi içini (Batı Şeria) ve etrafını (Gazze, Lübnan, Suriye) tehdit unsuru olabilecek yapılardan ve kişilerden arındırıyor.

– Suriye, Gazze ve Lübnan’da güvenlik kuşakları oluşturuyor.

– Başlıca düşmanı olan İran’ın varlık ve etki alanlarını azalttı, üzerinde çalışmaya devam ediyor.

– Muhtelif ülkelerdeki (Suriye’de, Lübnan’da, İran’da) azınlık tabir edilen kesimlerle ittifaklar oluşturma çabası içinde.

– İbrahim anlaşmalarıyla Arap dünyasında kurduğu diplomatik ilişkiler ağını, başta Suudi Arabistan olmak üzere, genişletmeyi hedefliyor.

Suriye’yi parçalama planları

İsrail, Türkiye’yi (artık) hasım, daha doğrusu düşman olarak gördüğünü muhtelif vesilelerle ve şekillerde, isim vererek ve vermeden açıkladı.

Netanyahu, Suriye’de İran’ın yerini Türkiye’nin aldığı görüşünde ve bu durumdan hiç memnun değil.

İsrail, Suriye’yi kendisi açısından tehlikesiz hale getirmenin bir yöntemi olarak, bu ülkeyi oluşturan etnik/mezhepsel gruplara (Kürtler, Dürziler. Aleviler) el attı. Geçmişte, Lübnan’da ve diğer bazı ülkelerde de bu yöntemi izlemişti.

İsrail hava kuvvetleri Suriye içindeki hedefleri vurmaya devam ediyor, kara kuvvetleri de Suriye toprakları içinde ilerledi ve müstahkem mevkiler kurdu.

YPG’yle ve ayrıca özellikle güney bölgelerindeki bazı silahlı gruplarla irtibat tesis ettiği ve işbirliği yaptığı söyleniyor.

Netanyahu, Suriye’nin güney vilayetlerinin silahlardan arındırılmış bölge olmasını talep etti, ayrıca, Dürziler ve Kürtlere yönelik herhangi bir saldırıya izin vermeyeceğini açıkladı.

İsrail, Suriye’yi zayıf düşürüp halsiz tutma, mümkünse devletçiklere bölüp kendine yakın oluşumlar kurma gayreti içinde.

Şiddet ortamı YPG’nin lehine

Arap ülkeleri, 4 Mart’ta Kahire’de yapılan Arap Ligi Zirvesine ilk kez katılan Şara’ya hüsnü kabul gösterdiler ama İsrail’in bu ülkeye yönelik taciz ve işgaliyle ilgili güçlü bir tutum ortaya koymaktan çekiniyorlar.

Hatta, sanki, Türkiye’nin Suriye’deki mevcudiyeti konusunda İsrail’in etkisinden daha olumsuz tutum içindeler.

Sahil bölgesinde yaşananlar YPG’nin lehine çünkü böylece dikkatler üzerinden gidiyor. HTŞ oraya yoğunlaştıkça, kendi üzerine silahlı güç gönderme imkânı azalıyor.

Ayrıca, görülüyor ki, Türkiye’ye karşı bir müttefik bulmuş olmanın mutluluğundan YPG’nin içi içine sığmıyor, İsrail’e güzelleme üstüne güzelleme yapılıyor. Sosyal medyada bol örneği var.

Esad’ın devrilmesiyle Suriye’de bir dönem kapandı, ülkenin geleceğiyle ilgili umut doğdu ama sorunlar bitmedi, aksine, ilave sorunlar ortaya çıktı.

Ahmed El-Şara süreci iyi yönetemezse ve dış güçlerin de olumsuz anlamdaki müdahaleleri devam ederse, Suriye yine krize ve iç savaşa sürüklenme riskiyle karşı karşıya kalabilir.