İmamoğlu kendini Erdoğan’la eşitledi

Soru şu: İmamoğlu gittiği her yerde neden bu kadar ilgi görüyor? Neden kitleler ondan çok şey bekliyor? Neden umutla bakıyor?

Nedenini tek cümle ile izah edersek halk aradığı lideri buldu…

O zaman gelin bu birliktelik, bu buluşma, İmamoğlu ile halkın kucaklaşması nasıl oldu buna bakalım…

Halk iktidardan memnun değil. İktidar derken Erdoğan’ı kastediyorum. Öfke dolu söyleminden de memnun değil, ülkeyi yönetiş tarzından da memnun değil, kendini eleştirene bağırıp had bildirmeye kalkmasından da memnun değil, hele hele izlediği ekonomik programdan hiç memnun değil.

Eskiden fakirlik toplumun en alt katmanı için ifade edilen kavramdı. Erdoğan’ın yönetimiyle yoksulluk bir kademe üste çıktı. En alt sırayı aşırı yoksullar aldı. Dibin dibine vuranlar…

Onlar birkaç yüz bin kişi değil: milyonlar. 4,5 milyon hane sosyal yardım alıyor. Eskiden sosyal yardımlar öyle veya böyle aileleri ayakta tutmaya yetiyordu. Şimdi elektrik faturasını bile karşılamıyor!

Kısaca hane ekonomisi çöktü…

İnsanlar mutsuz insanlar umutsuz…

Sadece fakirleştikleri için değil, çocuklarının geleceği olmadığı için de mutsuzlar. Erdoğan ‘nas var sana ne oluyor bana ne oluyor’ diyerek sadece ekonomiyi çökertmedi. Kindar ve dindar nesil yetiştirmek uğruna eğitimi de bitirdi.

Sokaklar işi gücü olmayan, eğitimsiz gençlerle dolu…

Daha birçok faktör var tek tek saymayayım… Rejim değişikliğiyle birlikte ülke kötüye gitti. Tek adam sistemiyle uçacaktık denizin karanlıklarında boğulduk…

Kimse önünü göremiyor, kimse çıkış yolu bulamıyor. İçine düştüğümüz ruh halinin tek bir tanımı var; Toplumsal karamsarlık…

Toplum değişim istiyordu ama nasıl olacaktı, kimle olacaktı?

Erdoğan’ı yenmek için çıkan siyasetçilerin/liderlerin sokakta karşılığı yoktu. Söylemleri sokağın isteğiyle örtüşmüyordu. Kitleleri arkasından sürükleyecek, değişimi gerçekleştirecek güçleri yoktu. Yoksul halk, umutsuz halk, yılgın halk, karamsar halk çaresiz yine bu rejime yani Erdoğan’a oy verdi. (2023 Mayıs seçimleri)

Halk Erdoğan’a belki işler düzelir diye oy verdi ama seçimden sonra tam tersi oldu, ekonomi patladı. Yoksul bir lokma ekmek bulamaz hali geldi. Orta sınıf çöktü. Emekli ömrünün son yıllarını ızdırap içinde geçirmeye başladı.

Toplum kırılmıştı, değişim kaçınılmazdı. İşte İmamoğlu tam da bu ahval içinde değişimi ben gerçekleştiririm diye ortaya çıktı. İnsanlar onu tanıyordu. Öfke değil umut veren söylemiyle, insanlara dokunuşuyla zaten sempati kazanmıştı.

Değişim bayrağını alıp yola çıkınca geniş kitleler aradığı kaptanı buldu. Ankara’nın endişesi, Ankara’nın sinirli hali bundan… İmamoğlu ile geniş kitlelerin talebi örtüştü.

Doğru zamanda doğru yerde duran, doğru adımları atan İmamoğlu kendini siyasal olarak Erdoğan’la eşitledi. Cumhurbaşkanı ile belediye başkanı ilişkisini kırdı. Alt üst ilişkisi kağıt üzerinde kaldı. Çünkü Erdoğan’ın kurduğu rejimi değiştirmek için kolları sıvadı. Erdoğan’ın kurduğu tek adam rejimine savaş aştı.

İmamoğlu’nun Adana’daki şu sözleri bu söylediklerimin kanıtı değil mi?

“Geçmişteki FETÖ terör örgütünün muameleleri gibi hareket etmeyin, mertçe hakka hukuka uygun olarak yapın! Senin savcıların sorsun, benim arkadaşlarım yanıtlasın. Kim ahlaklı hangi dönem kamu ve millet korunmuş, hangi dönem milletin kaynakları peşkeş çekilmiş, canlı yayında bu millete izletmeye var mısın? Var mı yüreğin, var mı cesaretin? Ufacık da olsa vicdan kırıntın varsa bu meydan okumaya yanıt verirsin. Hodri meydan! Sana yenilmeyeceğiz, o sandık seni evine gönderecek!"