Avukatları Prof. Adem Sözüer'le Mehmet Pehlivan dün tane tane anlattı. İmamoğlu'nun Kıbrıs'taki okulundan İstanbul Üniversitesine geçtiği 90'da, tanıma ve denklik kuralı yokmuş bile. Üniversiteye bırakılan kararmış. YÖK sonradan getirmiş bu kuralı.
İmamoğlu, o gün geçerli yatay geçiş şartlarını karşılıyormuş. Ve aynı şartlardaki 51 kişiyle birlikte kabul edilmiş.
Ayrıca açılan diploma soruşturmasıyla ilgili de öğrendik ki... İstanbul Başsavcılığının ifadeye çağrısında İmamoğlu'nun neyle suçlandığı dahi yazmıyormuş. Usulen yazması gerektiği için, avukatlar tuhaf buluyor. Sanki henüz suçlamaya karar verilememiş gibi anlıyorlar.
Dediklerine bakılırsa kamuoyu ve yargı, fuzuli yere meşgul ediliyor.
Şu hâliyle İmamoğlu'nun diploması değil ama diploma tartışmasının kendisi sahte. Reel bir karşılığı ve haber değeri yok.
Fakat haber değeri olan bir durumu da ortaya çıkardı.
Medyada konuyu en çok dillendiren üç gazeteci, avukatların basın toplantısına özel olarak davet edildikleri hâlde katılmamışlar. Fuat Uğur, Nedim Şener ve Erdem Atay mazeret bildirmiş.
Yok, hayır; akşam cereyanlar kesik olduğu için ders çalışamadıklarından değil. Biri şehir dışında, diğeri YouTube yayınında, öbürü de hasta olduğu gerekçesiyle.
Sosyal medyada Fuat Uğur'un şöyle dediği de dolaşıyor; bu gazeteciler, avukatların hukuk bilgisiyle madara edilsin diye çağrılıyormuş.
Katılmamalarının asıl gerekçesi bu mu yoksa, madara olmaktan mı çekindiler?
Öyleyse yersiz bir korkuymuş. Basın toplantısı herkese açıktı ve Yeni Şafak'tan da katılıp sorusunu soran oldu. Kimse de madara oldu, diye bakmadı.
Keşke katılsalar ve sorularıyla sıkıştırarak gerçeğin aydınlatılmasına katkıda bulunsalardı.
Şimdi arkasından ne deseler, ikide bir ziline basıp ya da camına taş atıp İmamoğlu'nun cevabıyla yüzleşmekten kaçmış gibi görünecekler.
AVRUPA'DA PARAYLA SLOGAN DOLAŞTIRMAKTAN DAHA İYİSİ MÜMKÜN
Pazar akşamı Almanya seçimlerinin ilk sonuçlarını, Tarabya'daki tarihi büyükelçilik rezidansında izledim. Gazetecilerin de yer aldığı bir grup davetliyle birlikte.
Sonuçlar, sürpriz olmadı. Hristiyan Birlik ittifakının birinci, aşırı sağcı AfD'nin ikinci, Sosyal Demokratlar'ın da üçüncü çıkması bekleniyordu. Tahminler tuttu. Musk ve Trump yönetiminin kışkırtmalarına rağmen aşırı sağcılara iktidar kapısı açılmadı.
Hristiyan Birlik'in şansölye adayı Friedrich Merz, AfD ile koalisyon kurmayacak. SPD ile görüşecek. İlk açıklamasında Trump yönetimine de sert çıktı ve önceliğini, adım adım Avrupa'yı güçlendirip ABD'den gerçek anlamda bağımsızlaşmak olarak belirledi. NATO'ya alternatif arayışlara girmek de buna dahil.
ABD-AB ittifakı çatırdıyor, yol ayrımında. Türkiye için doğurduğu yeni fırsat ve riskleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan hemen gördü. Ve AB'yi, düştüğü çıkmazdan ancak Türkiye'nin birliğe tam üyeliğinin kurtarabileceğini söyledi. Yapıcı anlayışla, üyelik sürecimizi karşılıklı ilerletmek istediğimizi de ekledi.
Trump ABD'si, Putin Rusya'sıyla flört uğruna AB'yi dışlıyor, içini karıştırarak ayarlarıyla da oynuyor.
AB, Türkiye'nin dinamik nüfusu ve ordusuna daha çok ihtiyaç duyacaktır.
Ama Türkiye'nin de AB'ye ihtiyacı artacak. ABD ile Rusya yakınlaşırken eskisi gibi ABD'yi Rusya'yla dengeleme siyaseti işlemez.
Türkiye için Rusya'nın yerini AB alacak demektir. Yeni dönemde ABD'yi dengeleyici aktör rolüne daha uygun bir aday görünmüyor.
Birbirlerine yaslanmaları, iki tarafın da hayrına.
Göçmen ve Müslüman düşmanlığı tehlikesi, bugün en çok Trump ABD'sinden geliyor. O da Tükiye ile AB'yi karşılıklı yakınlaşmaya zorlayacak.
Türkiye'nin AB'ye üye olmasında karşılıklı çıkar ve ihtiyaç, belki de hiç bu kadar yükselmedi.
Geriye karşılıklı adımlar kalıyor.
AB'nin de yapacağı bir ev ödevi var.
Ankara ise milletin parasıyla kamyon kiralayarak Londra sokaklarında "daha adil bir dünya mümkün" sloganı dolaştırmaktan çok daha iyisini yapabilir. AB fonuyla hazırlanan İnsan Hakları Eylem Planı'nı hayata geçirmek, daha adil bir Türkiye ile dünyaya örnek olmak, cezaevi doluluğunda açık ara Avrupa birinciliğini bırakmak gibi. Cinayetle uyuşturucu ve tecavüzden yatan gerçek suçluları bir daha infaz indiriminden yararlandırmamak da iyi bir başlangıç. Silahla kalemi ve klavyeyi artık ayırabiliriz. Yanlış kişileri erken tahliyeyle salmaktansa siyasi karşıtlıktan kimseyi nâhak yere içeride tutmamakla işe başlanabilir.