Türkiye Siyaseti olağanüstü dinamik, gündemi sıkça değişen her gün yeni gündemlere tanıklık ettiğimiz bir süreçten geçiyor. Bu gündem yoğunluğunun şüphesiz yaşadığımız yakın tarihle doğrudan bağlantısı var. Türkiye’de entelektüellerin, siyaset bilimcilerin kısaca toplumun derdiyle dertlenen herkesin son 200 yıllık birikmiş haklı gündem ve konuları var. Bu açığı kapatma ihtiyacı doğal olarak gündemin yoğunlaşmasında en önemli role sahip.
AK Parti iktidara gelene kadar Türkiye’nin meseleleri genelde kötü kader, yenilmişlik azgelişmişlik ya da geri kalmışlık gibi kavramlarla kendi toplumunu töhmet altında bırakan açıklamalar ve ön yargılar ile izah edilirdi. Öyle ki özgüvenini kaybeden bir nesil ortaya çıkmıştı. Recep Tayyip Erdoğan bu indirgemeci, alçaltıcı ve ümitsizliği pekiştiren izahlara prim vermedi. Türkiye’nin kaderini değiştirmek için olağanüstü bir siyasal vizyon ortaya koydu ve bu vizyonu da 23 yıllık iktidar süreci içerisinde başarıyla yönetti. Türkiye siyasetinde etkin olmanın dışında uzak doğudan batıya kadar siyasal alanda varlık gösteren bir lider konumuna geldi.
Türkiye Cumhuriyeti’nin çok partili siyasal hayata geçişinden sonra uzun yıllar iktidarı devam ettirebilmek çok alışılageldik bir durum değil. İktidara gelmek kolay bir hadise değildir ancak siyasi motivasyonu kaybetmeden iktidarı devam ettirebilmek ise daha zordur.
AK Parti özellikle Recep Tayyip Erdoğan’ın dinamik yenileyici yenilik arayan tutumuyla 25. yılında da kendisine hâlâ canlı ve diri tutmayı başardı. Pazar günkü kongreye soğuk algınlığı rahatsızlığımdan dolayı gidip gitmeme noktasında çok tereddüt ettim. Ancak AK Parti kongresindeki atmosferi bizzat hissedebilmek için olumsuz sağlık durumuma rağmen katıldım.
Daha kongre başlamadan akademisyen ve gazeteci arkadaşlarla gözlemlediğimiz ortak şey kongre salonundaki heyecandı. Muhakkak bir partinin kongresinde heyecan olur. Ama 25 yıla yakın bir siyasi serüvende bu heyecanın hala diri olması kolay bir hadise değil. Kanaatimce Anadolu’nun en ücra köşelerinden başlayıp kademe kademe Ankara ve İstanbul kongrelerine devam eden süreçte partililer değişimden memnun olmuşlar.
Yeniliğin ve yenilenmenin bir ruhu vardır. Bir deterjan firması bizim çocukluğumuzdan bugüne kadar her yıl kendisi kendi reklamını yaparken yeni diye bir tabir kullanır. Aslında yeni deterjan eski deterjanın devamıdır. Bu yenilik psikolojisi her zaman o markayı zihinde taze tutar.
Bir ülkede değişim talebi ağırlıklı olarak muhalefet partileri tarafından karşılanır. Türkiye’de muhalefet partileri değişim talebine karşılık veremediği için AK Parti zaman zaman kadro değiştirerek yeni fikirlerin ortaya çıkmasını sağlar.
Yerel seçimlerden sonra Cumhuriyet Halk Partisi alışılmışın dışında yerel seçimde aldığı oyları neredeyse genel seçimde almaya başlamıştı hatta iki üç aylığına da birinci parti olma özelliğini Cumhuriyet Halk Partisi kazanmıştı. Fakat partideki kafa karışıklığı liderlik problemi ve bir türlü siyasete odaklanamaması Cumhuriyet Halk Partisi’ni tekrar denklemden düşürdü. AK Parti son üç dört aydır tekrar birinci parti oldu. Kanaatim o ki AK Parti kongresindeki bu yüksek heyecan aynı zamanda Cumhuriyet Halk Partisi’nin Türkiye’ye umut olamama durumuyla yakından ilgili.
Şehirlerdeki teşkilatlarda %75’e yakın MKYK’da ise %60 dolaylarında bir değişim yaşadı AK Parti. Zaten AK Parti’nin özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın icraatları, performansı ve dış politikada ortaya koyduğu yüksek vizyon toplum tarafından olumlu değerlendiriliyordu.
Sadece Cumhurbaşkanı’nın ortaya koyduğu vizyonun derli toplu bir şekilde tabana aktarılması konusunda ve aşağıda oluşturacak heyecan konusunda bir durağanlık vardı. Ancak AK Parti bu kongreyle beraber bu durağanlıktan hızla çıkmayı başardı.
Kongredeki katılımlar üzerinden AK Parti’de milliyetçilik dozunun arttığına dair bir kanaat oluştu. AK Parti kurulduğu dönemde geleneksel anlamda Refah Partisi’nden siyasi kadro geleneğini devraldı. 100.000 kişilik iyi yetişmiş kadronun yanı sıra aslında bir yönüyle sosyalistleri sağcıları liberalleri ve muhafazakâr milliyetçileri yanına almıştı.
Bugün dünyada yükselen bir milliyetçilik dalgası var ve özellikle de İYİ Parti’den açığa çıkan 6, 7 puanlık hangi tarafa evrileceği belli olmayan da bir kitle var ki Meral Hanım bu kitleyi temsil ediyordu. Bu kitleyi partisinde tutabiliyordu. Meral Hanım’ın genel başkanlığı bırakmasından sonra partinin oy oyları yaklaşık yüzde üç buçuklara düştü ki kitlenin bir kısmı Cumhuriyet Halk Partisi’nde kendini temsil etmeye başladı diğer kısmı da küçük partilerde.
Özellikle Kürşat Zorlu’nun genel başkan yardımcılığına getirilmesi ve Azerbaycan Ermenistan Savaşı’ndan sonra güçlenen Türk Devletleri Teşkilatı namına yani Türk devletleri ile ilgili bir başkanlığın oluşturulması milliyetçi muhafazakar cephe içinde oldukça olumludur. Türk devletler teşkilatı bizim bugün yarın gelecek yüzyılda her geçen gün daha da güçlenen bir ittifak alanımız ki bunun genel başkanlık yardımcılığı düzeyinde temsil edilmesi çok kıymetli.
Sonuçta dost düşman cümle alem şunu bilir ki AK Parti politikaları Recep Tayyip Erdoğan’ın vizyonuna göre şekillenen politikalardır. Bundan sonra alt kademelere düşen de bu politikaları Cumhurbaşkanı’nın vizyonuna yakışır bir şekilde temsil etmek olacaktır.
AK Parti ikinci 20 yılına girerken kongreyle beraber kendini yeniledi ve geleceğe dönük politika üretmeye devam etti. Görünen o ki Türkiye’de siyasi dinamizmi ve vizyon geliştirmeyi
temsil eden parti AK Parti olmaya devam edecek.