Siyasi doku nakli ve bünye!

AK Parti 8. Olağan Kongresi'nden sonra o gece, "Siyasi İşlerÖzel" programı yaptık. Elbette çok boyutlu analizler paylaştık. Ki kritik konulardan biri de AK Parti'ye geçen milletvekilleri ve siyasi etik tartışmasıydı.

Beykoz Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Kasım Han, bu siyasi hareketliliği, "1977'deki Güneş Motel hadisesine" benzetti. O, argümanlarını sıraladı, ben bu örneğe karşı tezlerimi ileri sürdüm. Derken dün sabah bir telefon aldım. Arayan isim, -benim yorumumla- "bilirkişi" konumundaydı. Meslek büyüğümüz, duayen gazeteci Yavuz Donat, 1977'nin arka planını anlattı. O bilgilerden de yararlanarak izah edecek olursam...

"Siyasi katılım" ile "Siyasi transfer" arasında fark var!

1977 yılında, Adalet Partisi'nden seçilen ve CHP'ye transfer olan 11 isim, "bakanlık" karşılığında bu teklifi kabul etmişti! Bu olay, çok partili hayatın hükümet kurmaya endeksli ilk transfer organizasyonu olarak tarihe bir leke olarak geçmişti. Üstelik bu siyasi transferler, birbirine zıt fikirleri savunan veya birbirinin alternatifi olarak görülen iki parti arasında gerçekleşmişti! Bu yönüyle de sorunlu idi.

Peki, bugünü farklı kılan ne?

Her şeyden önce... Bir milletvekilinin hangi parti listesinde kontenjan bulduğu, ardından asli partisine nasıl döndüğü, yeni bir siyasi çatı altında faaliyet gösterme gereğini neden duyduğu hem ilgilisinin açıklamasına muhtaçtır hem de düzeyli olması kaydıyla eleştiriye açıktır.

Lakin AK Parti'ye katılımlar sağ kanattan, siyasetin merkezine oturan, kapsama alanı geniş partiye akım şeklinde gelişmiştir.

Siyasetin çınarından ayrılan ve başka dallara aşılama yapılan partiler tabanda tutmamıştır. Benzeri siyasi iklimin dalları niteliğindeki partilerde siyaset yapmayı deneyen isimler, ana gövde ile bütünleşmeye yönelmiştir.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da siyasi sahnenin büyük ağabeyi olarak AK Parti'ye, hatta Cumhur İttifakı'na katkı sağlayacağını düşündüğü isimleri davet etmiştir. Kaldı ki bu davet sırasında Türkiye'de bir hükümet sorunu da yoktur.

AK Parti'ye katılan vekillerin, yakın zamana kadar savunduğu fikirleri ince ayara tabi tutma gerekçelerini izah yükümlülüğü de olacaktır. Fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan açısından, küçük partilere dağılan isimleri tek çatı altında toplamak, parçalanmış siyaseti konsolide etmek stratejik hamle olarak dikkati çekmektedir.

Öte yandan...

Gelecek Partisi'nden hızlı bir şekilde AK Parti'ye geçtiği için hedefe konulan Serap Yazıcı Özbudun, şahsi duruşunu şöyle özetlemiştir:

"...Şu an Türkiye siyasetinde iki büyük güç var: AK Parti ve CHP. Bana AK Parti'den davet geldi. 'Beni fikirlerime rağmen mi davet ediyorsunuz? Sizi çok eleştirdim, bunlara rağmen mi bu davet?' diye sordum. 'Evet, Cumhurbaşkanımız sizi partimizde görmek istiyor' dediler. Sn. Cumhurbaşkanımız bana büyük güven verdi. Bir dahaki dönem milletvekilliği dahil hiçbir talebim olmadı!"

Yazıyı tamamlamadan çok hassas bir gerçekliğin de altını çizmek zorundayız. Siyasette "doku/organ nakli" komplikasyonlara açıktır. Bünyenin benimsediği parça kalır, adapte olamayan atılır.

Ayrıca...

Parti içinde, "Biz, yanlış yoldan ilerlemişiz. Karşı mahalleden atıp tutup değerli hale gelmeliymişiz!" duygusunun oluşmasına asla fırsat verilmemelidir. Bu, özgün bir dönemdir. Şartların da zorladığı bazı kararlar verilmiştir. Ötesini zaman tayin edecek, milletin takdiri belirleyecektir!