AKP’nin 8. Olağan Büyük Kongresi’ne damga vuran en önemli isimlerden biri Gelecek Partisi’nden istifa ederek AKP’ye katılan Anayasa Profesörü Serap Yazıcı Özbudun oldu. 2023 cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde Altılı Masa’da ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’ konusunda çalışmayı yapan isimlerin başında gelen Yazıcı aynı zamanda başta Can Atalay’ın AYM kararına rağmen serbest bırakılmaması iktidarın hukuk alanındaki sorunlu konularına partisi adına itiraz etmiş, karşı çıkmış bir isimdi. Yazıcı’nın muhalefetteyken verdiği en önemli söyleşilerden biri T24’te Cansu Çamlıbel’e olmuştu. Yazıcı ‘ben Sayın Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçiş arzusunu hiçbir zaman anlayabilmiş değilim’ dedikten sonra şöyle konuşmuştu:
“Biliyorsunuz ünlü bir siyaset bilimcisi var; David Landau. Onun bir tezi var; istismarcı veya suiistimalci anayasa yapımı. David Landau şunu söylüyor; "Dünyada artık askeri yönetimler popülerliğini kaybetti, onun yerine sivil otoriter rejimler kuruluyor. Ve bu sivil otoriter yöneticiler ellerine geçirdikleri fiilen kullandıkları o otoriter mekanizmaları sürekli ve kalıcı hale getirmek için anayasa değişikliğine başvuruyorlar ve anayasa değişikliğini yapmakta da muvaffak oluyorlar. Yaptıkları anayasa değişikliğini biçimsel olarak incelediğiniz zaman sanki temsili demokrasinin kurumları varmış gibi bir algıya kapılabilirsiniz ama daha dikkatle incelediğiniz zaman aslında otoriterizmi kurumsallaştırmak için yapılmış bir anayasa değişikliği olduğunu görürsünüz. Türkiye'nin şu an içinde bulunduğu "cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi" de tam bu modele, bu tanıma uygun bir anayasa değişikliği ile gerçekleşti.”
Serap Yazıcı Serbestiyet’e verdiği söyleşide kendisiyle ilgili son durumu şöyle anlatıyor:
“Davette aracı olanlara ‘Beni fikirlerime rağmen mi davet ediyorsunuz, sizi çok eleştirdim, bunlara rağmen mi bu davet’ diye sordum. ‘Evet. Cumhurbaşkanımız sizi partimizde görmek istiyor’ dediler. Bunun üzerine sayın Cumhurbaşkanımızla bir görüşme yaptım. Bu görüşmeden çok etkilendim. Bana çok güven verdi.”
Burada konuyu ikiye ayırarak tartışalım. Birincisi Yazıcı’nın Serbestiyet söyleşisinde dile getirdiği “Benim görüşlerimde bir değişiklik yok. 40 yıldır savunduğum gibi benim için hâlâ hukukun üstünlüğü, hâlâ insan hakları, hâlâ demokrasi esastır. Meclis’te bu fikirlerimin mücadelesini verdim. Ama Meclis’te muhalefet sandalyelerindeki mücadelemle bu fikirlerim doğrultusunda hiçbir şeyi değiştiremedim” kısmı.
Yazıcı’nın AKP’ye geçtiği günün bir önceki haftası uzun süredir devam eden yargı operasyonlarının en şiddetlilerinden birinin olduğu döneme denk geliyor. Gazetecilerin siyasetçilerin hak savunucularının hatta iş insanlarının, gözaltı, soruşturma, tutuklama ile karşı karşıya kaldığı günlere. Yazıcı bir ‘hukuk insanı’ olarak böyle bir sürecin üstüne iktidar partisine giderek, verdiği söyleşide vurgu yaptığı insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü konularının neresine düşmüş oluyor?
Serap Yazıcı Özbudun’un açtığı bir diğer paranteze ‘muhalefet sandalyesindeki mücadelemle fikirlerim doğrultusunda hiçbir şeyi değiştiremedim’ kısmına gelince… Buradan ‘iyi niyetli bir okuma ile’ Yazıcı’nın mevcut durumun değişeceğine dair bir söz-sinyal aldığı, orada kendisine de bir görev alanı açılacağı şıkkı düşünülebilir mi? 22 yıllık iktidarın özellikle son döneminde gelinen noktada ‘kimlerin partiden gelip geçtiğini ama karar vericinin tek olduğunun farkında olmadığını’ ya da ‘asla kişisel kariyeri için bu yola sapmadığını’ baştan kabul ederek fikir yürüttüğümüzü varsayalım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hemen her konuşmasında dile getirdiği Anayasa değişikliği konusunda çalışmanın ana mimarlarından biri olma ihtimali var mı? Yazıcı uzun süre savunduğu ‘parlamenter sistem’ konusunda kimi modelleri sunabilir mi? Erdoğan mevcut sistemi tamamen değiştirmese bile kimi revizyonlar düşünüyor ve bunun için Yazıcı’yı da bu ekiplerin içinde-başında mı düşünüyor?
Serap Yazıcı Özbudun’un bütün bunlarla ilgili önümüzdeki dönem konuşulmaya devam edileceğini öngörüyorum. ‘Muhalefet sandalyesinde hiçbir şey değiştiremedim’ cümlesi onunla beraber unutulmayacak cümledir. Demokrasilerin olmazsa olmaz gücü muhalefetin değişimde oynadığı-oynayabileceği rolü dışlayan-azımsayan bir bakış. Ayrıca kendisinin iktidarda ne değiştirebileceği-değiştirdiği de kendisine oy veren muhalefet seçmeni ile ‘nasıl helalleşeceği de’ izlenecektir.
Bitirirken…
Tayyip Erdoğan; Gelecek Partisi’nden İYİ Parti’ye, muhafazakâr-liberalden milliyetçiye yaptığı transferlerle kaybettiği oy tabanını yenileme, gidenin yerine yeni bir kan getirme arayışında. Bunun sonuçlarını göreceğiz. Olağan Kongre’de bundan sonra ne olacağına dair konuşmasında ipucu verdiği önemli gördüğüm bir bölüm var. Aktarayım:
“Terörün, şiddetin, silahın karanlık gölgesinin ülkemizin ve bölgemizin üzerinden tamamen çekileceği günler inşallah çok yakındır. Türkler, Kürtler, Araplar olarak hep beraber kenetlenecek, tam 40 yıldır evlatlarımızın kanı üzerinde yükselen terör duvarını yıkıp atacağız. Terör sorunu ortadan kalktıktan sonra demokrasiden kalkınmaya, kardeşlikten bölgesel entegrasyona yeni bir dönemin kapıları Allah'ın izniyle açılacaktır."
Burada kastettiği bu hafta yapılması beklenen Öcalan’ın silah bırakma-örgütün feshedilmesi çağrısı sonrası yeni bir dönemin açılacağı mı? ‘Demokrasi’ kelimesinden ‘yeni dönemin kapıları’nın açılması ile birlikte bahsederken neyi ima ediyor? Haklı olarak sorulacaktır. Şu an devam eden yargı operasyonları ile açılacağı söylenen ‘demokrasi kapısı beklentisi’ arasında bir uçurum yok mu? İktidar ile bu konularda görüşen üst düzey bir muhalif kaynak ‘TCK 309-312 hariç bir af’tan bahsedildiğini söylüyor. Nasıl bir süreç yaşanacak? Alışılması beklenen ‘Yeni Türkiye’ nereye evrilecek?
Bu yazıyı yazarken bir gözüm ırkçı-faşist AfD’nin ikinci sıraya yükseldiği Almanya’daki seçimlerde… Trump’ın (ve en yakınındaki Musk’ın) görevi aldığı sadece bir aylık süreçte dünyada yan yana fotoğraf verdiği isimler, başta Gazze ile ilgili kurduğu işgalci hayaller. Dünya karışık belli ki daha da karışacak. Türkiye’nin içi-birlikteliği, yan yana duruşu, demokrasisi-hukuku önemli…
TCK maddeleri:
309: Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar.
312: Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs eden kimseye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir.