‘Gerçeğe aykırı bilgi’

TÜSİAD yöneticileri hakkındaki soruşturmada iki kanuni sebep gösteriliyor. Biri âdil yargılanmayı etkilemek, öbürü gerçeğe aykırı bilgiyi alenen yayma.

Yargıyı etkileme suçunu ancak iktidar işleyebilir, başka kimsenin böyle bir gücü yoktur.

Yargının bağımsız olduğu bir ülkede bu konuşmalar hakkında Gerçeğe aykırı bilgi soruşturması açılmazdı. Olsa olsa ekonomi bakanı çıkıp cevap verirdi.

Bizde Mehmet Şimşek sustu.

Adalet Bakanı ve HSK Başkanı Yılmaz Tunç en güçlü şekilde karşılık vereceğimizden hiç kimsenin şüphesi olmasın diyerek ilk işareti verdi. Yargı harekete geçti, Arif Aras ve iki gün sonra Orhan Turan hakkında soruşturma açtı. Polis gönderildi, Turan ve Aras’ın kollarına giren polisler onları savcılığa getirdiler. Yurt dışına çıkış yasağı konularak serbest bırakıldılar.

Cumhurbaşkanı’nın haddinizi bileceksiniz sözü iktidarın davranışının özeti oldu.

BU SUÇU İKTİDAR YARATTI

Gerçeğe aykırı bilgi suçunu yaratan iktidardır. 2022 yılına kadar Ceza Kanunumuzda böyle bir suç yoktu. Bu iktidar zamanında 2004 yılında çıkarılan Türk Ceza Kanunu’nun 217. Maddesi aynen şöyleydi:

Halkı kanunlara uymamaya alenen tahrik eden kişi, tahrikin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.

Tamamen AB standartlarına göre hazırlanmıştı Türk Ceza Kanunu… Avrupa Birliği Genişleme Sorumlusu Günter Ferhogen, Türk Ceza Kanunu Avrupa standartlarına tamamen uygundur diye açıklama yapmıştı.

Bu yöndeki reformlar sayesinde hukuka güven artacak ülkeye on iki yılda 220 milyar dolar yatırım gelecekti. Milli gelirimiz de kişi başı 3 bin dolardan 12.600 dolara çıkacaktı.

Türk Ceza Kanunu, iktidarın reformist döneminin bir simgesiydi.

İktidarın otoriterleşme döneminin simgelerinden biri, 2022’de bu maddenin gerçeğe aykırı bilgiyi suç sayacak şekilde değiştirilmesi oldu.

YENİ SUÇ TANIMI

Otoriterleşme döneminde, 13 Ekim 2022’de kanun değişikliği ile bu 217 madde şu hale getirildi:

Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.

TÜSİAD’cıların o konuşması mı yoksa, soruşturma açılıp polis nezaretinde savcıya götürülmeleri mi korku ve panik yaratır? Konuşmaların kamu düzenine aykırı, kamu barışını bozmaya elverişti olduğunu bakalım savcı nasıl izah edebilecek?

Bu maddeden soruşturma açılması ancak güçlü şekilde karşılık verme ve had bildirme davranışı olabilir.

TCK’daki 217 maddenin 2004 yılındaki ilk şekliyle, şimdi uygulanmakta olan son şekli, iktidarın demokrasi, özgürlük, kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü konularındaki anlayış ve davranışının nasıl otoriterleşme yönünde değiştiğini gösterir.

Son on yılda kişi başı gelirimiz neden yerinde sayıyor, bunun sebebi yanlış ekonomik politikalar, diğer sebebi hukuk alanındaki bu gibi gerilemelerdir.

HUKUK NE DİYOR?

Bu 217. Maddedeki değişiklik AYM’ye gitti. AYM’de, yeni atamalarda sayıları artan çoğunluk üyeler bunu anayasaya uygun buldular. O zamanki Başkan Prof. Zühtü Arslan dahil 5 üye anayasaya aykırı bularak muhalefet şerhi yazdı.

Zühtü Arslan, 18. Paraftan oluşan uzun karşı oy yazısında, yeni 217 maddenin keyfi ve öngörülemez uygulamalara yol açmaya elverişli olan belirsizlikler içerdiğini yazdı. (Paragraf 11)

Uygulamanın böyle bir örneğini son soruşturmada görüyoruz.

Arslan’ın şu sözleri hürriyet felsefesinin özünü vermektedir:

Tarih boyunca düşünceyi bastıranların en büyük gerekçesi ‘gerçek’ iddiası olmuştur. ‘Hakikat’in sihirli küresine sahip olduğunu düşünenler, kendileri gibi düşünmeyenleri ‘hakikat düşmanı’ veya ‘sapkın’ olmakla suçlayabilmişlerdir…

Bu yaklaşımın sakıncasını geçen yüzyılın en büyük filozoflarından biri olan Wittgenstein, ‘Felsefi hastalığın ana nedeni tek yanlı beslenme, yani kişinin düşüncesini tek tip örnekle beslemesidir’ sözüyle çok güzel ifade etmiştir. (Paragraf 14-16)

Evet, bütün mesele budur. ‘Tek düşünce’den beslenerek orta gelir tuzağında debelenen bir toplum mu olacağız?.. Fikri hür, vicdanı hür yani gelişmiş bir toplum mu?