Trump ve ABD’nin yeni dönemi: Barışa mı yoksa fırtınaya mı doğru?
ABD Başkan Yardımcısı JD Vance’in bu yılki Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı yirmi dakikalık konuşma ivedi ilgiyi hak ediyor.
Bugünden kestirmesi güç hatta olanaksız da olsa, Vance’in Trump’ın ardından başkan seçilme olasılığının ciddiyeti de göz önünde ayrıca tutulmalı.
Karşılaştırmak için aynı podyumda Rusya Devlet Başkanı Putin’in 2007 yılındaki konuşması, bugünden o güne geri dönüp bakıldığında, Batı demokrasilerini içlerinden yozlaştırmak, NATO’nun içinde de aykırılıklar yaratmak, çevre ülkelerini boyunduruk altına almak veya Kırım’da ve ardından Ukrayna’da olduğu gibi doğrudan işgal etmek gibi gelecek hamlelerine ilişkin tüm ipuçlarını barındırıyordu.
Aslında “ipuçlarını barındırmak” değil, tüm yol haritasını olanca açıklığıyla gözler önüne seriyordu ama ciddiye alınmamıştı.
Bu defa, Vance’in konuşması da en azından başkanlığı yeni devralan Trump’ın ABD’sinin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan kurumsal Batı’nın ortak değerlerinde ve savunma mimarisinde dört yıl boyunca ne denli kalıcı hasar bırakacağını bütün açıklığıyla ortaya koyuyor.
ABD, NATO ve Ukrayna üçgeninde gerilim artıyor
Dışişleri Bakanı Rubio’nun beraberinde Ulusal Güvenlik Danışmanı Waltz ve Arabulucu Özel Temsilci Witkoff olduğu halde geçtiğimiz üç yıldır paryalaştırılan Rus mevkidaşı Lavrov başkanlığındaki üçlü heyetle Suudi Arabistan ev sahipliğinde Riyad’da yaptıkları ilk toplantı resmi tamamlıyor.
Bu resme Ukrayna konuşulan Riyad’daki söz konusu toplantıda yer bulamayan Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenskiy’nin Trump’ın Ukrayna Özel Temsilcisi (e.) Korg. Kellogg’u kabulünün ardından, ABD’nin Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü artık desteklemeyecek olması nedeniyle ortak basın toplantısının son anda iptal edilmesi de eklenebilir.
Yeni Savunma Bakanı Hegseth’in de NATO’da aynı doğrultuda konuştuğu da akılda tutulmalı.
Türkiye için artan riskler ve beklentiler
Ortada Ankara’dan bakışla olumlu beklentiyle ellerini ovuşturacak bir durum yok. Aksine, ulusal güvenlik açısından kapkara bulutlar tepemizde toplanıyor.
Hukuken olmasa da, fiilen “ABD’siz bir NATO” olasılığının Türkiye için sonuçları iyi düşünülmeli.
Yaklaşan kasırgaya kasa tamtakır, hava savunma sistemsiz, hava kuvveti mecalsiz, silahlı kuvvetlerinin en parlaklarını meslekten atıp hevesini kırmış, üstelik toplumu kutuplaştırmış ve “terörsüz Türkiye” diye pazarladığı bir girişimle hukuksuz, anayasası askıda Türkiye’ye varmış bir yönetimle yakalanacak olmak da herhalde hepimizi düşündürmeli.
Avrupa’nın kendinde kıtaya liderlik vehmeden Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un girişkenliğiyle savunmayı öncelemeye başlaması ve Ukrayna’nın arkasında durmak için bir nebze omurga sahibi olduğu izlenimi vermesi aslında Ankara için olumlu.
Kendine Riyad’da kurulan masada yer bulamayan Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenskiy’nin Ankara’da Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ağırlanması da zamanlı ve olumlu.
Diplomatik kaldıraçlar ve Türkiye’nin alternatif yolları
Nitekim aynı Macron’un Erdoğan’la görüşmesi ve hemen ardından Yunanistan’ın yılan hikâyesine dönen Eurofighter alımıyla, Meteor havadan havaya füze satışı konusundaki yakınmaları bu bağlamda da değerlendirilebilir.
Özetle, geciken silah alımlarını hızlandırıp tamamlamak ve vize vb. baş ağrılarını gidermek yönünde adım atmaya yönelik diplomatik kaldıraç kullanmak bakımlarından Ankara için zamanın olgunlaştığı öne sürülebilir.
Bu olumlu değerlendirebilecek fırsat kapısının ölümcül sakınca tarafında ise, artık—eğer bugüne dek umursayan var idiyse—bundan böyle hiçbir müttefikin veya muhatabın Türkiye’de ne olduğunu, Erdoğan’ın parti-devletinin ne yöne evrildiğini umursamayacağı gerçeği duruyor.
Dolayısıyla, kimilerince, “Ne talihli adam şu Erdoğan; top dönüyor dolaşıyor hep onun ayağına geliyor,” yorumları yapılıyor ve bu kişiler pek de yanılıyor sayılmazlar.
İçinde bulunduğumuz ortamda barıştan, süreçten söz edenler—halen edebilenler—içinse, eğer gerçekten kendi söylediklerine kendileri inanıyorsa, derin bir düş kırıklığının yolda olduğunu işe bu cepheden bakarak da yineleyebilirim.
Buna karşılık belki onlar da Trump’ın çalakalem çizdiği diplomasi taslağına bakarak, “Ne güzel, yurdumuzla eşanlı olarak dünyamıza da barış geliyor,” diye umutlanıyor ve mutlu oluyorlardır gelişmelerden… Onu bilemem.