İzan, akıl nerede!

Beklenen oldu.

TÜSİAD Başkanı Orhan Turan ve aynı derneğin Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Ömer Aras polis nezaretinde götürüldükleri savcılıktaki sorgularının ardından “adil yargıyı etkileme ve doğru olmayan bilgiyi alenen yayma” suçlamalarıyla sorgulandıktan sonra “adli kontrol ve yurt dışı çıkış yasağı” şartıyla serbest bırakıldılar.

Suçlanmalarına neden olan toplantıda ne demişlerdi, hatırlamak ister misiniz?

Ekranlarına yansıttıkları bir slaytta şunlar yazıyordu:

“Kartalkaya Otel yangını 78 kişi

Erzincan İliç Altın Madeni 9 kişi

Kahramanmaraş merkezli deprem on binlerce kişi

Soma Kömür Madeni 301 kişi

Maliyetten kaçınan iş sahipleri, hak etmediği koltuğa oturan özel sektör ve kamu yöneticileri”

Bir diğerinde ise “Kadınların iş gücüne katılımı yüzde 37, OECD ortalaması yüzde 52”.

Ve en çok kızdıkları diğer slaytta ise “Politikacılar, iş insanları, gazeteciler sorgulanıyor, tutuklanıyor, teğmenler ihraç ediliyor” yazıyor.

Bu yazılanlardan hangisi “doğru olmayan bilgi” ki, bunları alenen yaymak suç oluyor.

Ayrıca bunları bilmeyen mi var ki, alenen yaymaya ihtiyaç olsun.

Geçen hafta Perşembe günü yapılan TÜSİAD Genel Kurulu sonrası AKP’den peş peşe bu iki isme yönelik tepkiler gelirken Youtube programımda “Dur, daha bu bir şey değil. Cumhurbaşkanı memlekete dönsün, bak o zaman ‘Ey TÜSİAD’ diye nasıl başlayacak” demiştim.

Tam da öyle başladı, “Eyyy, TÜSİAD’ diye.

Ve o ana kadar bekleyen “yargı” hemen harekete geçti.

Her iki isim de evlerinden alındılar.

Polis nezaretinde, adaletin kralı bizde olduğu için Saray dediğimiz Adliyeye getirildiler.

Sorgulandılar.

Mahkemeye sevk edildiler.

Ve başından belli olduğu üzere yurt dışı çıkış yasağı ile haklarındaki iddianameyi beklemeye başladılar.

Kendilerine “Kulübe hoş geldiniz” diyorum.

Biri 65, diğeri 71 yaşında iki iş insanı ve yöneticinin sanki koşarak kaçacaklarmış gibi kollarına giren polislerle mahkemeye götürülmeleri olayın tamamı kadar çirkin bir görüntüydü.

Bilhassa yapıldığı, gözdağı maksatlı olduğu, bir propaganda fotoğrafı olarak kullanılmak üzere verildiği belliydi.

Ama en az bu kadar iğrenç olan, kimi yandaş, kimi sözde muhalif medyanın Orhan Turan’ın Adliye koridorundaki fotoğrafına “Elleri cebinde geldi” diyerek yaptıkları çirkin yorumdu.

Mehmet Şimşek, o fotoğrafı ve bu dava dosyasını bundan sonra gerek İngiltere’ye gerekse Körfez’e yapacağı “para bulma” turlarında kullanabilir.

O kullanmaz ise muhataplarının kullanacağı açıktır.

Ama mesele o da değildir.

Yabancı ve hatta sermayeye kuruş ihtiyacın olmasa bile yapılan iş rezalettir.

Kimseye ihtiyacı olmayanların bile adalete ihtiyacı vardır. Adaletsizlikten medet ummak sadece aklın değil, aynı zamanda izanın da yokluğuna işarettir.

Akıldan ve izandan bu kadar uzaklaşan bir toplumun başına iyi bir şey geldiği asla görülmemiştir.

Güvensizlik

AKP ve lideri partinin kuruluşundan bu yana sürekli suçlayacak birini aradılar, biriyle kavga etme ihtiyacı hissettiler.

Bunu, güçlerini göstermenin en kolay yolu olarak gördüler.

Önce TSK, sonra iş dünyasının bir bölümü, TÜSİAD, medya, medya patronları, Aydın.

23 yıllık iktidarı boyunca AKP ve güçlü lideri tüm bunlarla kavga etti.

En azından kavga ediyormuş görüntüsü verdi.

Zannederim medyaya ilk büyük atakları, benim başında olduğum Sabah-ATV grubuna hukuksuz biçimde el koymaları ve el koymanın hukuksuz olduğunu söyleyen yargı kararına uymamaları oldu.

Bu yapılırken, Aydın Doğan medyası da yapılana destek verdiğinde onlara “Bizden sonra sıra size gelecek” demiştim.

Sonrasında iktidar Aydın Doğan’la kavga ederken bir yandan da her istediğinde görüşüyor ve pek çok konuda destek veriyordu ancak yine de birbirlerinden pek hoşlanmadıkları da açıktı.

Sonra Doğan da çıktı medyadan.

TÜSİAD ise çoktan pes etmişti.

Patronların başkanı olmak için yarıştıkları dernekte, başkanlık koltuğu ateşten gömleğe dönüştü. Büyük patronlar araziye uydular.

TÜSİAD Tuncay Özilhan ve Ümit Boyner’den sonra sessizliğe gömüldü. Hatta buldukları her fırsatta iktidarı övdüler. Güler Sabancı’nın ağzını yaya yaya yaptığı övgüler hâlâ kulaklarımızda.

AKP ve lideri için kavga edecek kimse kalmamıştı.

Güçsüz rakipleri dövmek istenilen etkiyi yaratmıyor hatta tersi bir imaj oluşturuyordu.

TÜSİAD’in çıkışıyla ringde dövülecek biri bulundu.

Ve şimdi toplumda öyle güvensizlik var ki, muhalif kesimin önemli bir bölümü TÜSİAD’in bu çıkışının ve sonrasında verilen görüntülerin danışıklı dövüş olduğunu, zayıflayan iktidara kavga etme fırsatı verilerek oylarını konsolide etmelerine imkan sağlama operasyonu olduğunu düşünüyor.

Yani TÜSİAD ile AKP’nin bu işi birlikte tezgahladığına inananların sayısı hiç de az değil.

Elbette durum bu değil ve bence TÜSİAD çıkışında son derece samimi.

Ama yılların suskunluğu öylesine bir güvensizlik oluşturmuş ki, bu teoriye bile inananlar yok değil.

Ben Turhan ve Aras’ın samimiyetinden zerre şüphe duymuyorum.

Bir suçları var ise konuşmak değil, şimdiye kadar susmuş olmak.

Sadece hakem değil Federasyon başkanı da yabancı olmalı

Bilirsiniz, palavradan kabadayılar vardır.

Ortalıkta delikanlı pozunda gezerler ama aslında göğüslerinde bir yürek yoktur.

Biraz gücü görünce tırsar, kendisinden güçlüyü görünce hemen yaltaklanırlar.

“Yalancı pehlivan” derdi rahmetli anneannem böylelerine.

TFF Başkanı da tam bu imajı uyandırıyor.

Kulüp başkanı iken hakem rehin alarak adını duyuran bu kişi kısa süre önce HT Spor’da Mehmet Ayan’ın karşına oturduğunda “Ben burada olduğum müddetçe yabancı hakem olmaz” diye üzerine basa basa konuşmuş, yemin etmişti.

Ayan’ın ısrarı üzerine de beş kere “Yabancı hakem gelmeyecek” diye bas bas bağırmıştı.

Önce VAR’a, şimdi de orta sahaya yabancı hakem getirmek isteyen bizzat kendisi.

İşte bunların delikanlılığı bu kadar.

Bu tiplerin sözüne bu kadar güvenebilirsiniz.

Tipik bir kof kabadayı.

Peki yabancı hakem gelmeli mi!

Vallahi bana sorarsanız geç bile kalındı.

Türkiye ligine yıllar önce yabancı hakem gelmeliydi.

Gelmeli.

Ama bir maça değil.

Tüm maçlara.

Çünkü her maç aynı önemde.

Galatasaray-Fenerbahçe maçının puanı da üç, diğer maçların da.

Eğer yabancı hakem gelecekse, ki gelmesi gerektiğini yıllardır söyler, yazarım tüm maçlara yabancı hakem gelmeli.

Galatasaray Başkanı olsam tüm maçlara yabancı hakem gelmesi koşuluyla teklif kabul ederim.

Ama aslında konuyu sadece yabancı hakemle de sınırlamamak lazım.

Bence yabancı federasyon başkanı ve yönetimi de getirmeliyiz.

Çünkü asıl sorun orada.

Hakem rehin alan adamı federasyon başkanı yapacağımıza, adam gibi bir yabancıyı başkan yapmak daha doğru olmaz mı!

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Çalıştırdığımız insanlar kadar kaliteli olabileceğimizi anladığımız zaman.