AK Parti'nin istediği CHP bu değil miydi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yerli ve milli değil diye yakınıyordu muhalefetten.

2019 yerel seçimleri öncesinde yükselmişti bu yakınmaları.

Halbuki CHP artık lâik-dindar çatışması üstünden gerilim çıkarmayı bırakmış, siyasete antidemokratik müdahaleleri savunmaktan uzaklaşmış, vesayetçi ve yasakçı geçmişiyle hesaplaşmış, yönetiminde başörtülülere yer veren, helâlleşmeye çağıran bir partiydi.

AK Parti seçmeninin de oy verebileceği İmamoğlu ve Yavaş gibi isimleri aday gösteren bir CHP vardı. O sayede de İstanbul'la Ankara'yı sandıkta AK Parti'den almıştı.

Yine de Erdoğan; her şey gibi muhalefetin de yerli ve millisini bu ülkeye kazandırmanın inşallah kendilerine nasip olacağını söyledi.

İktidar, ne yaparsa yapsın CHP'yi yeterince yerli ve milli bulmadı. Demokrasimizin en büyük açığının yerli ve milli muhalefet açığı olduğunu söylemeye devam etti.

Bu yerli ve milli muhalefet özlemini, CHP'nin değişim talebiyle gittiği ve yönetimini yenilediği kurultay da gidermedi.

Halbuki Erdoğan'ın yerli, milli bulmadığı Bay Kemal'in yerine Özgür Özel gelmişti. O sayede CHP, 2024 seçimlerinde İmamoğlu ve Yavaş'la İstanbul ve Ankara'yı tekrar kazanmıştı. Hatta 22 yıldır ilk kez AK Parti oylarını geçerek Türkiye'nin birinci partisi olmuştu.

Fakat bu da CHP'yi yerli ve milli saymaya yetmedi. Aksine iktidarın yerli, milli muhalefet özlemini daha da artırdı.

O kadar ki... Erdoğan; iktidarları döneminde Türkiye'de her şeyin değiştiğini, yenilendiğini ama bir tek CHP'nin aynı kaldığını, değişmediğini ve yenilenmediğini anlatıyor.

Halbuki AK Parti, başarısız olmuş değil. Böyle göstererek CHP'den de önce kendi başarısına haksızlık ediyor.

Sadece CHP mi; TÜSİAD dahi değişti, yenilendi. Artık Elazığ doğumlu, Kasımpaşa'da büyümüş, devlet okullarında okumuş, MÜSİAD'ın başına da uyacak Orhan Turan, TÜSİAD Başkanı.

Ancak AK Parti, TÜSİAD'a karşı da hâlâ eski ezberleriyle konuşuyor. Değişimi ıskalıyorlar. Orhan Turan gibi bir ismi bile sırf hak, hukuk ve yargıya güven istedi diye "halkın çocuklarının iktidarı"na kafa tutmakla suçlayabiliyorlar.

Hani kimlik kavgası ve kutuplaştırma siyaseti ülkeye kazandırmıyor, kaybettiriyordu...

Hani AK Parti'nin en büyük şanssızlığı; meydanın boş bırakılmasıydı, iktidarı hata yapmayıp daha iyi yönetmeye zorlayacak bir ana muhalefetin olmamasıydı...

Hani partiler düşman değil rakiptiler; hizmette yarışmaları millete yarardı, kısır çekişmelerse ülkeye zarar...

İşte CHP, muhalefet meydanını ilk kez doldurmaya başlıyor, tek kale maç oynatmıyor. Tam da istediği, AK Parti'nin hayâl ettiği, arayıp bulamadığı CHP bu değil miydi?

Öyleyse neden kıymetini bilmiyor? CHP'deki değişim ve yenileşme kurultayı, garip bir şaibe soruşturmasıyla iptal kıskacına alınırken niye demokratik siyasete sahip çıkmıyor? İmamoğlu'nun siyaset yasağıyla başkanlıktan düşürülmesini neden destekler, hatta dört gözle bekler gibi?

Siyasetin ve partilerin sandık dışında, yargı eliyle dizayn edilmesine güya karşıydı AK Parti.

Ayrıca yerli, milli derken göstermelik, kukla bir muhalefet, öyle majestelerinin muhalefeti de olsun istemiyordu. Sahici, gerçek ve güçlü bir muhalefet arıyordu. Sonunda buldu.

AK Parti'nin başlattığı değişim, dönüşüm CHP'de de sonuç verdi. Bunda payı, etkisi inkâr edilemez...

Fakat şimdi kendi başarısı, zorlama yargı süreçlerinde boğulsa sevinecek. Boğdurmaya çalışmadığını söylemeye de bin şahit ister.

Üstelik... Geçmişte maruz kaldığı için, bu yöntemlerin yapana da ülkeye de hayretmediğini AK Parti'den daha iyi kim bilebilir?

Abdulah Gül'ün tabiriyle, insan gerçekten hayret ediyor bazen.