Mansur Yavaş sığınağından çıktı mı?

Kemal Kılıçdaroğlu sinsi hamlelerle kendi adaylığını dayatmadan önce CHP’nin ya da muhalefetin cumhurbaşkanı adayının kim olacağı ya da kim olması gerektiği televizyonlardaki en çekici tartışma konusuydu.

Aynen bugünlerde olduğu gibi.

Ve yine bugünlerde olduğu gibi iki isim öne çıkıyordu.

Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş.

İmamoğlu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu günden itibaren zaten hırslı ve siyasi arzuları yüksek bir isim olarak ön planda idi ve cumhurbaşkanlığı koltuğunu istediği de sır değildi.

Ancak Mansur Yavaş daha sakin, itidalli ve yüksek makamlarda gözü olmadığı izlenimini veren çelebi bir tarza sahipti.

Bu yüzden de Ekrem İmamoğlu’nun adaylığı daha fazla konuşuluyor, daha uygun bulunuyordu.

Tartışmalarda ise Mansur Yavaş’ın milliyetçi kökeni nedeniyle “Kürtlerden oy alamayacağı” şeklinde bir yaklaşım vardı.

Ki zaten Mansur Yavaş da pek hevesli görünmüyordu.

Ancak durum pek de öyle değildi.

Mansur Yavaş aslında cumhurbaşkanlığı adaylığına oldukça hevesliydi ama bunu yüksek sesle dile getirmiyor, “hırslı” bir portre çizmek istemiyordu.

Ama ne zaman Teke Tek’te CHP’nin adayı kim olmalı konusu ele alınsa Mansur Bey konuya cep telefonuma yolladığı mesajlarla müdahil oluyordu.

Bir konuk “Mansur Bey Kürtlerin oyunu alamaz” mı dedi.

Mansur Yavaş hemen cep telefonuma Ankara’daki Kürt yurttaşlarımızdan aldığı oy oranlarını gösteren bir bilgi veya bir anket sonucu yolluyordu.

Bir konuk “Yavaş’ın Doğu ve Güneydoğu’da şansı yok” dediği anda cep telefonuma Güneydoğu Anadolu’da Mansur Yavaş’a ne kadar oy çıkacağını gösteren bir anket sonucu geliyordu Mansur Bey’den.

Mansur Yavaş ince ince çalışıyor, gücünü göstermek istiyordu.

Ama sessizce yapıyordu bunu.

Konuyu kendisi ile konuştuğum her seferde “Cumhurbaşkanı adaylığı partinin işi ve daha çok var” diyerek konuyu geçiştiriyordu.

Ama çok istediğini biliyordum, görüyordum.

Ancak CHP kökenli olmadığı için parti içi bir mücadele yapmaya cesaret edemediğini, öne çıkmaktan çekindiğini görüyordum.

Tavrı tam bir “İstemem ama yan cebime koyabilirsiniz” durumuydu.

Ümit Özdağ tarafından cumhurbaşkanı adayı ilan edildiği zaman bile tavrını korudu.

Belki de, istese bile Kılıçdaroğlu engelini aşamayacağını biliyordu.

Bu arada tüm bunlardan çok önce, Faruk Acar’dan rica etmiş ve Mansur Yavaş’ın aday olması halinde nasıl bir sonuç elde edeceğine bir bakmasını istemiştim.

Oy oranı Erdoğan’ın da, İmamoğlu’nun da üzerinde idi. İYİ Partili ve CHP’li birer başkan yardımcısı ile AKP ve Erdoğan açısından kabus senaryosu oluyordu.

Ama Yavaş “talip” değildi.

Herkes öyle zannediyordu.

Zaten talip olsa bile değişen bir şey olmayacaktı.

Kılıçdaroğlu kendi adaylığını dayatarak Erdoğan’ın 3. kez cumhurbaşkanı olmasını sağlamaya yeminliydi.

Kaybedilen seçimden sonra Mansur Yavaş artık cumhurbaşkanlığı arzusunu eskisi kadar gizlememeye başladı.

Fakat çok önemli bir eksiği vardı Yavaş’ın.

Bir “kadrosu” yoktu.

MHP kökenli dar bir yakın çevresi vardı ama sayıları çok değildi ve güçlü bir ekip olamıyorlardı.

Yerel seçimde bazı belediye başkan adayları ile kadrosunu güçlendirmeye çalıştı.

Sonrasında da Ankara’da bir ekip oluşturmak için harekete geçildi.

Benim “Mansur Yavaş’ı başkanlığa hazırlama ekibi” diye tanımladığım bir ekip.

Çeşitli isimlere teklifler götürüldü. Bunlar arasında saygın muhalif akademisyenler, eski önemli bürokratlar, Ankara siyasetinde etkin merkez sağ ve merkez soldan isimler vardı.

Yerel seçimler sonrasında oluşturulmaya çalışılan bu ekip, yaz sonundan beri etkinliğini arttırıyor.

Ancak yine de Yavaş’ın “örgütlü” bir çalışma yaptığını söylemek güç.

Bir diğer eksik ise Yavaş’ın tarzıydı.

Mansur Bey, Türkiye’nin çetrefilli konularında açık konuşmuyor, yerel siyaset ve belediye ile ilgili konular dışına çıkmıyordu. Bu da nasıl bir cumhurbaşkanı olacağı konusunda bir fikir vermiyordu. Edepli ve namuslu bir profil hoştu, ihaleleri naklen yayınlayıp şeffaflık gösterisi yapmak da saygı uyandırıyordu ama yeterli değildi. “Yakıcı sorunlar” hakkında ne düşündüğünü bilmiyorduk Yavaş’ın.

Ankara Büyükşehir Belediye Meclisinde AKP’lileri fırçalayan tavrı hoştu ama çok da bir şey anlatmıyordu.

Yavaş sessiz ve derinden gitmenin, kendini büyük hedef haline getirmememin daha iyi olduğunu düşünüyordu muhtemelen.

Ancak konser harcamaları ile ilgili olarak kendisine yönelik başlatılan saldırı Yavaş’ın politikasının uzun süre geçerli olamayacağını anlamasını sağladı.

“Su uyur, AKP uyumaz”ı gördü.

Ama asıl uyanış, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in “Adayı üyelere sorarak belirleyeceğiz” demesi ile oldu.

Yavaş ilk kez açık seçik “Ben de varım ve her dediğinizi kabul etmek zorunda değilim” dedi.

Bunu da saygılı bir biçimde yaptı.

Ve artık siyasete daha geniş bir perspektiften bakacağını, temel sorunlarla ilgili de konuşmaya başladığını, siyasette sükutun her zaman altın olmadığını anladığını görüyoruz.

Siyasette pişen armudun bile her zaman ağza düşmediğini görerek hareket edeceği belli oldu.

Zannederim bundan böyle daha aktif, daha çok konuşan, ülke meseleleri ile ilgili daha fazla fikir beyan eden bir Yavaş göreceğiz.

Bu Yavaş’ı bir yandan güçlendirecek, bir yandan da zayıflatacak.

Ama eğer aday olursa, alabileceği darbeleri önceden almış ve öldürmeyen darbelerin güçlendirdiğini de görmüş olacak.

Mansur Başkan’ın bugün için en önemli sorunu ise çevresindeki kümelenmedir. 

Yavaş’ın adı ve gücü üzerinden güç devşirmek ve pazarlık etmek isteyen politika bezirganlarına dikkat etmek zorundadır.

UTTS bizi soymaktan başka ne halta yarar

Vatandaşını her ahval ve şeraitte soymaya kararlı olan Devletimizin 2024 yılı sonlarına doğru hepimize attığı son kazağın adı UTTS.

Yani Ulusal Taşıt Tanıma Sistemi.

Öncelikle şirketlere kayıtlı otomobillere 2 liralık bir çipi 2326 TL artı KDV’ye alıyorsunuz.

Bunu otomobilinizi delik deşik ederek benzin deposunun önüne takıyorlar.

İddiaya göre de bu sistem sayesinde vergi kaçağı önlenecek, şirketlere ait olmayan araçlara benzin faturası almanın önüne geçilecek.

Yani zannediyorsunuz ki, bu çipin içinde şirket bilgileri var ve pompa bu çipi okuyacak ve doğrudan faturayı o plakalı araca kesecek hatta e-faturayı otomatik olarak yollayacak.

Hahahaha.

Gülerim size.

Bizim Teke Tek Medya’nın çekimlere giderken kamera ve ekipmanları taşıdığı ve program konuklarımızı getirip götüren iki aracı var.

Hafif ticari denilen türden.

Ocak ayı başında bu araçlardan birine akaryakıt alıyorum.

Pompadaki arkadaş aracın plakasını sisteme yazınca yakıt kapağının altındaki çipi gösterdim “Bu okumuyor mu?” diye sordum.

“Yok abi. O zamazingonun kendine faydası yok. Bizim pompa kendi taşıt tanımamızı okuyor ama bunu tanımıyor” dedi.

Sonra güldü, “Üzerine mazot gelse muhtemelen pert olur” dedi.

Kendi kendime “Sistem yeni daha haberi yok herhalde” dedim.

Dün yine aynı araca akaryakıt alıyoruz.

Pompadaki arkadaşa yine UTTS çipini gösterip “Bunu pompanız tanıyor mu?” diye sordum.

Bir çipe baktı, bir bana baktı.

“Taşıt tanıma mı abi” dedi.

“Evet” dedim.

“Abi bizim şirketinki değil herhalde.” dedi.

“Şirketin değil devletin” dedim.

“Abi bizim devletle anlaşmamız yok galiba.” dedi.

“UTTS diye bir şey duymadın mı?” diye ısrar ettim.

“Yok abi, ilk defa duyuyorum. Bizde geçmiyor.” dedi.

Güldüm.

UTTS hiçbir yerde geçmiyor ama bize geçiriyorlar.

2326 TL artı KDV.

Aracı satarsanız çöp oluyor. Yeni araca yenisini alıyorsunuz.

Ne halta yarıyor derseniz hiçbir halta.

Dedim ya geçsin diye değil, geçirmek için.

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Başarısızlığın sonucunu başarı diye yutturmadığımız zaman.