CHP’de iki güçlü isim, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun hangisinin aday olacağı meselesi ciddi bir sorundur. Çünkü her ikisi de kamuoyu desteğine ve Tayyip Erdoğan’dan daha büyük oy potansiyeline sahipler.
Partide güçlü isim, Ekrem İmamoğlu’dur. Sebebi belli, İmamoğlu öteden beri CHP’lidir. CHP gövdesiyle daha bir iç içedir. Mansur Yavaş’ın, parti üyelerinin yapacağı ön seçime katılmamasının mantığı da budur ve haklıdır. Bu ön seçim, daha başta sonucu belli bir seçimdir.
En erken 2027 sonbaharında yapılacak bir seçim için CHP’nin erken aday belirlemesinin yanlış olduğunu yazmıştım. Endişem, adaylık sorunun erken patlak vermesi ihtimaliydi. Fakat Mansur Yavaş rasyonel ve olgun davrandı, sorunun patlak vermesini önledi. Şu sözleri medyaya yansıdı:
“Ben de partide herhangi bir karışıklık veya huzursuzluk yaşanmasına izin vermeyeceğim. Birlik ve bütünlük duygusunun bozulmasına ne göz yumarım ne de buna katkıda bulunurum.” (12 Şubat)
ERDOĞAN HAZIRLANIYOR
Yavaş’ın ön seçime katılmaması, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden adaylıktan vazgeçtiği anlamına gelmiyor. “Aday belirlemede tek başına önseçimin kriter olarak alınmaması gerektiğini” söylemesi, “kamuoyu araştırmaları”nın önemini vurgulaması bunu gösteriyor.
Yavaş bu davranışıyla partide bir ayrışma ve kamuoyunda “birbirine düştüler” görüntüsü oluşmasına meydan vermedi. Şüphesiz Beştepe’nin beklentisi budur.
Anayasa’ya göre Erdoğan üçüncü defa aday olamayacak. Kendisi de son seçimde “son defa” demişti. Ama şimdi “2028 seçimlerini yüzde 50’nin çok çok üzerinde bir oyla kazanacağız’’ diyor. Görülüyor ki çok kararlı… Seçimleri, muhtemelen DEM desteğiyle birkaç ay öne alarak yeniden aday olma konusunda programını yapmış… Muhalefeti güçsüzleştirmek için nasıl “silkelediği” ve savcıların da buna nasıl eşlik ettiği ortada…
İmamoğlu hakkında açılan davalar tamamen siyasidir.
Kamuoyu araştırmalarında her ikisi de önde gözüküyor ama önümüzdeki iki buçuk yılda konjonktürün nasıl cereyan edeceği belli değildir. Erdoğan daha önce olduğu gibi kamu kaynaklarını seferber edecektir. Mevcut “silkeleme” politikasına ilaveten, Devlet Denetleme Kurulu Kanunu’nu değiştirerek aldığı yeni yetkileri de aynı amaçla kullanması sürpriz olmayacaktır.
MUHALEFETİN SORUNU
Muhalefetin zaafları var, her şeyden önce çok parçalanmıştır. Bu kadar parti çokluğu demokrasinin değil, “yelpaze parçalanması”nın dışa vurumudur…
Medyanın büyük ölçüde “iktidara yakın” olması yıllar öncesinde sağlanmıştır…
Muhalefetin kamuoyuna “bunlar daha iyi idare ederler” güvenini veremediği de bir gerçektir. İktidarın Türkiye’yi nasıl sıkıntıya soktuğunu gören büyük kitleler, muhalefetin çözeceği konusunda emin değildir. Bu yüzden kararsızlar yüzde 30’a doğru tırmanıyor.
CHP’nin iç sorunlarıyla gündem olması da iktidarın beklentisidir.
CHP’li belediyelerin vatandaş memnuniyetini artıracak hizmetler geliştirmesi ve dürüstlük güveni yaratması son derece önemli bir belirleyici olacaktır. Milli Görüş’ün yükselişinde belediyelerin önemini hatırlamak gerekir.
Erdoğan bu tecrübeyi en iyi bilen biri olarak özenle hazırlanmış bir “silkeleme” politikası uyguluyor.
Zaten kamuoyunda muhalefet kanadında yükselen iki umut, iki büyük şehir belediye başkanıdır.
Bu iki umudun birbirini yıpratması ve kendileri çatışmaya düşerek yıpranmaları önümüzdeki seçimleri kesinlikle iktidar lehine etkiler.
‘BİRLİKTE ÇALIŞMA’
CHP’de güçlü iki adayın bulunmasının sorun yaratması Yavaş’ın davranışıyla önlendi. İktidarın kullanacağı bir kırılma, bir çatlama görüntüsü ortaya çıkmadı. Önümüzdeki iki buçuk yılda iki adayın birbirlerine davranışı önemlidir. İfade edilen “birlikte çalışma”yı sürdürürlerse muhalefetin şansı artar.
Nasıl bir formülle birlikte çalışabilecekleri de seçim sath-i mailinde çözülecek bir konudur.
Yavaş’ın üçlü görüşme ertesinde “ülkemizin güzel günlere kavuşması, emeklilerin, asgari ücretlinin, öğrencilerin, işçilerin rahata erebilmesi, parlamenter demokrasinin yeniden tesis edilebilmesi için biriz ve beraberiz” diyerek yaptığı açıklamada “parlamenter demokrasi” vurgusu dikkatimi çekti, olumlu buldum.
CB sisteminin Türkiye’ye ağır maliyeti ortada… Parlamenter sistem, siyasi uzlaşmaları sağlamak, ortak aklı geliştirmek bakımından daima daha elverişlidir.
Türkiye parlamenter sisteme geçme potansiyelini yakalamalıdır.