Erdoğan’ı 2028’e taşıyacak kadrolar hazır mı? Peki “Ekrem efendi” ne olacak?

Erdoğan’ı 2028’e taşıyacak kadrolar hazır mı?

AKP, 23 Şubat’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tek aday olduğu büyük kongreye hazırlanıyor. Ancak bu kongre diğerlerine benzemiyor. Çünkü AKP’yi 2028’de yapılması öngörülen Cumhurbaşkanlığı seçimlerine bu kadrolar taşıyacak. İl başkanlıkları ve yönetim kademelerinde yapılan değişikliklere son nokta büyük kongrede konulacak. MYK ve bazı bakanlıklarda değişikliğe gidileceği, hatta kabinde de bazı bakanların değişeceği konuşuluyor. Parti, tam bir devinim içinde ve tek motivasyonu cumhurbaşkanlığı seçiminde Tayyip Erdoğan’ı yeniden cumhurbaşkanı seçtirmek. 

İstanbul’da 8’incisi düzenlenen ve günler öncesinden yeni başkanın Abdullah Özdemir olacağı ilan edilen il kongresine işte bu iklimde gidildi.

Abdullah Özdemir’le başlayalım. “Nasıl biri?” sorusuna herkes “güler yüzlü” cevabını veriyor, bir de Bağcılar Belediye Başkanlığı dönemindeki başarılarından söz ediliyor övgüyle. “Ne yaptı ki orada?” diye sormaya fırsat vermeden hemen anlatıyorlar: “Bağcılar AKP’nin kalesi gibi görülür, ama değil. Her kesimden insan yaşıyor orada. Kürtler, göçmenler, CHP’liler vs… Güleryüzüyle herkesin gönlünü kazandı, o kadar sevildi ki belediye seçimlerinde pek çok kişi Büyükşehir’de Ekrem İmamoğlu’na, ilçede Abdullah başkana oy verdi.” 

Belli ki, Abdullah Özdemir’den beklenen, Bağcılar’da yakaladığı sinerjiyi İstanbul geneline taşıması. Güleryüzüyle her kesime ulaşıp herkesimden herkesin gönlünü fethetmesi hedefleniyor.  

Daha kongre yapılmadan tüm ilçe kongrelerine selefi Osman Nuri Kabaktepe’yle birlikte katılmasına bakılırsa, süreç çoktan başladı bile. Yani, oy kullanmak üzere Zeytinburnu’ndaki eski adıyla Abdi İpekçi, yeni adıyla Basketbol Gelişim Merkezi’nde yerlerini alan delegeler, Abdullah Özdemir’in fiili başkanlığına resmiyet kazandırdı denilebilir. 

Kurulduğu günden bu yana AKP’yi yakından izleyen, partideki değişim ve dönüşümlerin tanıklığını yapan ve hatırı sayılır sayıda AKP kongresi izlemiş bir haberci olarak ben de salondaki yerimi aldım. 

Önce görevi devredecek olan Osman Nuri Kabaktepe konuştu ve selefinden övgüyle söz etti. Sonra Abdullah Özdemir aldı mikrofonu; o da Kabaktepe’den övgüyle söz etti ve kapısının herkese açık olacağı sözünü verdi. Son söz Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ındı. Tabii salondaki hava her toplantıda olduğu gibi Cumhurbaşkanı’nın kürsüye çıkmasıyla değişti. Erdoğan’ın alkışlar, sloganlar eşliğinde yaklaşık bir saat süren konuşması tamamlandığında herkes birbirine aynı soruyu soruyordu: “İlk defa Ekrem dedi, di’mi?”  

“Erdoğan’ın kongrede adını ilk kez zikrede zikrede ‘Ekrem’ diye seslenmesine bakılırsa, rakibini de belirledi,” yorumları yapılmaya başlandı. 

“2028’den sonra yeni bir İstanbul, yeni bir Türkiye”

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AKP İstanbul İl Kongresi'nde konuştu.

Göksel Göksu yazdı: Erdoğan’ı 2028’e taşıyacak kadrolar hazır mı?

Peki “Ekrem efendi” ne olacak?

Bu yanıyla cumhurbaşkanlığı seçimi 2028’de de yapılsa, erkene de alınsa seçim sath-ı mahalline girilen son düzlükten bir öncekinde olduğumuz bir kez daha tescillendi. 

Erdoğan da kongrede, “2028’den sonra yeni bir İstanbul, yeni bir Türkiye inşa edeceğiz. Unutmayın AK Parti bir erdemliler hareketidir. Ana kucağıdır, baba ocağıdır,” diyerek bu durumu perçinleyen bir konuşma yapmadı mı zaten?

Ne dedi devamında:  “Hep birlikte 2028’e yürüyoruz. 14 Ağustos 2001’de nasıl partimizi kurduysak, 3 Kasım 2002’de nasıl iktidara geldiysek, kirli yapıları nasıl yıktıysak, kapatma davalarını, muhtıraları, gece yarısı bildirilerini, alçak saldırıları nasıl püskürttüysek, engelleri nasıl  kaldırdıysak çok fazlasını yine birlikte başaracağız. Biz bu millete efendi olmaya değil hizmetkar olmaya geldik. Bu toprakları birbirine daha sıkı bağlar ile kenetlemeyi sürdüreceğiz. İç cephemizi sağlamlaştırıp 85 milyonun hayallerini gerçeğe dönüştürme gayretinde olacağız.” 

23 Şubat’taki büyük kongre tamamlandığında, AKP’yi seçime taşıyacak kadrolar bütünüyle şekillenmiş olacak. Olacak da nasıl?

Bu soruyu sormam sebepsiz değil. 16 yıl önce yine bu salondaydım. O zaman salon, adını uğradığı suikast sonucu hayatını kaybeden Abdi İpekçi’den alıyordu. İzlediğim en renkli kongrelerden biriydi. İstanbul İl Başkanlığı’na ikinci kez aday olan Aziz Babuşçu’nun karşısına Tayyip Erdoğan’ın dava arkadaşı olan Metin Külünk, “Ben de adayım,” diyerek dikilmişti o gün. Zaten, AKP kurulduğundan bu yana iki adayın yarıştığı ilk ve tek seçim oydu. Ve ikna çabaları sonuç vermeyince Külünk de aday oldu. Erdoğan, gerek kürsüde gerekse delegelerin oturduğu alanı boydan boya çevreleyen platformda birlikte yürüyerek, Babuşçu’ya açık desteğini sunmasına rağmen Külünk ısrarını sürdürdü. O da platformun diğer ucundan yürümeye başladı, o da tribünleri selamladı. Sonuç değişmemiş, o seçimde Aziz Babuşçu il başkanı seçilmiş olsa da o renklilik salonu şenlendirmişti.

Sonraki yıllarda o salon yıkılıp yeniden yapıldı. Artık adı Abdi İpekçi değil. Şimdiki ismi de ne yapsam aklımda yer etmiyor. Ama yıllar sonra yüzleştiğim gerçek şu: Yıkmak ne kadar kolaysa, yıkılanı yerine koymak da bir o kadar zor; koysanız da artık eskisi gibi olmuyor… 

“AKP’nin görkemli kongrelerinden eser yok”

Kongre’nin yapıldığı salona baktığımda da böyle düşündüm, AKP kongreleri artık eskisi gibi değil! AKP’nin daha önce defalarca toplandığı bu salonu nefes alınamayacak kadar hınca hınç doldurduğunu bilenler için salon sadece dolu… 

Eski kongreleri yerinde izlemeyenler için anlatmaya çalışayım.

Göksel Göksu yazdı: Erdoğan’ı 2028’e taşıyacak kadrolar hazır mı? Peki “Ekrem efendi” ne olacak?

Göksel Göksu yazdı: Erdoğan’ı 2028’e taşıyacak kadrolar hazır mı?

Peki “Ekrem efendi” ne olacak?

Aradaki fark şu ki, o tarihte ayakta durmak için bile efor harcamak gerekiyordu. Salona girebilmek için saatler önceden yerini almayanlar, yoldaki insan seliyle karşılaşıyor ve çoğunlukla da içeriye giremiyordu. Miting coşkusuyla bekliyordu kapıdakiler, sloganlar ve şarkılar eşliğinde. Tayyip Erdoğan’ın daha yoldayken ekrana verilen görüntüsü bile yetiyordu salondakilerin yeri göğü inletmesi için. Erdoğan bile kolayca giremiyordu salona, önce kapıda bekleyen binlerce kişiye, coşkulu insan seline sesleniyordu asıl konuşmasından önce. İçeriye girdiğinde uzun uzun selamlaşıyordu gelenlerle, başka türlü dinmiyordu coşku… Onları bir araya getiren güçlü bir maya olduğunu düşünmeden edemiyordunuz. Aynı davaya baş koymuş binlerce insanın birbirine kenetlendiği bir topluluğu görürdünüz baktığınızda.

Aynı davaya baş koymuşluk halini AKP’de epeydir göremediğimi söylemeliyim.  İstanbul Kongresi’nin düzenlendiği salonda da göremedim. Salon elbette doldu, ama sonradan gelseniz bile oturacak yer bulabilirdiniz. Kalabalık elbette vardı, ama sokağa taşacak bir kalabalıktan söz etmek mümkün değil. 

Ne delegelerin oturduğu alanı çepeçevre saran platformlar var artık, ne de o platformun üzerinden atılan karanfilleri yakalamak için birbiriyle yarışan coşkulu partililer. Tribünlerden taşan sevgi seline ve coşkuya karanfillerle, tokalaşarak, dokunarak cevap veren Erdoğan, konuşma yaptığı kürsüden görmüş olmalı aradaki farkı… Solunda kalan tribüne “özel olarak yerleştirilmişler” hissi veren gençlerin durmaksızın yaptığı tezahuratı bir kenara koyarsak, sağında kalan tribündeki sükunet bir şeyler anlatıyor olmalı… AKP’yi bu günlere taşıyan ortak ruh yok tribünlerde, eksik bir şey var. 

Erdoğan’ın aradaki farkı görmediğine ihtimal bile vermiyorum.

Ruşen Çakır, “Eskiden alan eldiler, bugün veren el oldular,” diyor bu durum için. Katılıyorum, beklenti vardı eskiden, umut vardı yarına dair, ama ortak bir dava da vardı… O davanın sahipleri bugün artık AKP siyasetinin daralan çemberinde kendilerine yer bulamıyor, arada sırada kendilerine göz kırpıldığında da, “Acaba?” diyerek kendilerine gösterilen yere sükunet içinde oturuyorlar. 

Onlar oturdukları yerden tribündeki sükuneti izliyor ve geçinemediklerini, kiralarını, maaş yetmedikçe yüklendikleri kredi kartı borçlarının asgarisini bile ödeyemez hale geldiklerini, çocuklarını göndermek zorunda kaldıkları eğitim kurumlarındaki çıtanın günden güne gerilediğini, hastanelerdeki randevu kuyruklarının bir iki yıla kadar uzadığını, muayene ve ilaç için istenen katkı paylarını dar bütçeleriyle karşılayamadıklarını, doğalgazı kullanmamak için alışveriş merkezlerine gittiklerini, elektrik faturasına el değdiremediklerini anlatamadıklarını, anlatmaya kalksalar nasıl bir tepkiyle karşılaşacaklarını kestiremediklerini biliyorlar. 

Kongre’deki baskın duygular: İncinmişlik, yorgunluk, güvensizlik

Aralarında eski – yeni milletvekilleri, partinin her kademeden görev yapan, ya da yapmış, yöneticilerinin bulunduğu delegeler de anlatamıyor kendilerini. İki hafta öncesine kadar Gençlik Kolları Başkanlığı yapan bir kişiyi, korumalar, “Senin başkanlığın bitti,” diyerek delegelerin olduğu bölüme almıyor. İki hafta öncesine kadar el üstünde tutulurken bir anda delegelerin oturduğu bölüme girebilmek uğruna dişe diş bir mücadelenin ortasında kalan eski başkanın düştüğü durum, yeni gençlik kolları başkanını sinirlendiriyor. Önceden pabucu dama atılanlar, halen görevde olanlar durumu ibretle izliyor. Artık onlar da—üstelik kendi mekanlarında—dert anlatırken, kadın erkek fark etmeksizin kendilerini itiş-kakışın ortasında bulabiliyorlar. Düne kadar salondaki düzeni kendileri sağlayan partililer, kendi kongrelerinde misafir muamelesi görüyor. İnciniyorlar!

Onlar da ulaşamıyorlar tek sözüyle gecelerini gündüzlerine kattıkları ‘Reis’lerine. Uzun yıllar kendisini Tayyip Erdoğan’a vakfettiğini, parti için gece gündüz çalıştığını bildiğim eski parti kurmaylarından birinin, “Bugün buraya nezaketen geldim,” diyen sözleri o incinmenin geldiği noktanın özeti. Erdoğan’ın yalnız kaldığını söylüyor aynı kişi, “Her kararı tek başına almak zorunda kalıyor, çünkü çevresinde artık güvenebileceği kimseyi bırakmadı. Ama bir kişi her konuya hakim olamaz ve bu da hata yapmayı beraberinde getirir. Öyle de oluyor zaten,” diyor çevresindeki sönük kalabalıktan duyduğu memnuniyetsizliği gizlemeden. 

Yenidoğan soruşturmasında hastanesi kapanan Müezzinoğlu sahnede yok ama delege listesinde var 

Yorgunlar ama her şeyi görüyorlar.

Mesela Abdullah Özdemir’in  AKP İstanbul İl Başkanlığı yapan tüm selefleriyle sahneye çıktığında puzzle’ın eksik parçaları olduğunu görüyor, onu da sükunetle izliyorlar. Havaya kaldırılan eller arasında bugün artık Gelecek Partisi’nde olan Selim Temurci yok. Her ne kadar kürsüden bu güne dek il başkanlığı yapan herkese teşekkür edilse de Temurci partisiyle yollarını ayıranlardan. Yenidoğan skandalı kapsamında hastanesi kapatılan dönemin sağlık bakanı Mehmet Müezzinoğlu da sahnede yok… Bu durumu herkes fark ediyor ve gözler delege listesine çevriliyor. Bir de bakıyorlar ki sahnede yer almayan Müezzinoğlu’nun ismi, 23 Şubat’taki büyük kongrede oy kullanacak 215 kişilik delege listesinde 12’nci sırada yer alıyor. 

Birbirlerine bakıp “Nasıl olacak böyle?” diye soruyorlar, isim zikretmemeye özen göstererek.

İl ve ilçe kongrelerinde yönetimin yaklaşık yüzde 75’ini değiştiren AKP’de sıra, partinin yönetim kadrolarına geldi. Buralarda da kapsamlı değişim bekleniyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, değişimin sinyalini aslında partisinin ilk kez CHP’nin gerisine düştüğü 31 Mart yerel seçimleri sonrası, “Milletin sınıfta bıraktığını baş tacı yapacak değiliz,” sözleriyle vermişti. Kulislerde bu değişimin 8. Olağan Büyük Kongresi’ne ertelediği ve parti yönetimiyle sınırlı kalmayıp kabineye de uzanabileceği dillendiriliyor. 

Geriye kalan tek gündem: Ekrem İmamoğlu

Yine kongreden bir notla tamamlayalım. Parti içi dengelere hakim olan AKP’li kurmaylar, MKYK’de olağanüstü kongre sırasında değişimin gerçekleştiğine dikkat çekerek sıranın MYK’da olduğunu söylüyor. Kulislerde konuşulanlara göre, MYK’nın 16 üyesinin yarıdan fazlası değişebilir. 

Tabii merakla beklenen kabine değişikliğinin ne zaman yapılacağı ve hangi bakanlıkların el değiştireceği de ayrı bir ilgi konusu. En çok merak edilen de, İstanbul Kongresi’ne de katılan ve Kartalkaya’daki otel yangını sonrasında MHP lideri Devlet Bahçeli’nin de isim vermeden eleştirdiği Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’da.  

Anlaşılan o ki, hepsi tamamlandığında geriye tek bir gündem kalacak; o da kongre de, “Ekrem efendi,” diye seslendiği Ekrem İmamoğlu. Tabi İmamoğlu davaları hala sonuçlanmamış ve yeni soruşturmalar açılmamışsa… Belli ki bu süre içinde Abdullah Özdemir’e düşen görev büyük. İstanbullular belli ki onun güler yüzüyle tanışacak, tanıştırılacak. Bağcılar’da yaptığı gibi farklı kesimlerin, “öteki mahallenin” gönlünde taht kurmak için uğraş verecek. Üstelik bunu da salonu dolduran yarı suskun, yarı küskün bir kadroyla yapacak…